1. memleketimde sendikalaşmaya çalışan petrol işçilerini fabrikalarından çıkaran sermayeye inat, onlarla yürüdük bugün. ben çalışmıyorum, çalışamıyorum, çalıştırılmıyorum. dershanede çalışsam emeğimi aylık 500 tl'ye satın almak istiyorlar, ücretli öğretmenlik yapsam inanın bizim burada çıkmıyor, girenler nasıl giriyorsa artık. tecrübem olmadığı için özel okulda da çalışamıyorum binlercesine baş vurmuş olmama rağmen. ha bir de şu var, topraklarımızda özel okula gidemeyen ve parasız eğitimin onlara hak olduğu milyonlarca çocuğumuz, gencimiz varken, zaten özel okulda değil, haklarının ve onların yanında olmak için devlette çalışmak istiyorum. çok beceremesem de bunun için bilim emekçiliği yapan biri olduğumu söyleyebiliriz bu durumda. kpss mode: on. her yürüyüşte öksüz çocuklar gibi baktığım eğitim-sen bayraklarının yanında elimde petrol-iş bayrağıyla yürüdüm. yürümesem kendimi suçlardım. emeğimi dilediğim alanda sergileyememem, onca yıl okuduktan sonra atanmamam ve lise mezunları yerel basın olurken yüksek lisans bitirmek üzere olmama, alanımın yatkın olmasına rağmen gazetecilik sektörüne dair tüm başvurularımın reddedilmesi benim suçum olmadığı gibi bugün emeğini dilediği alanda sergilemeleri sermaye tarafından imkansız kılınan o abilerin, ablaların, kardeşlerin yanında yürümesem, bayrak sallamasam, onları tanımasam ortada bir suç olurdu ve benim olurdu. böyle devam ederse zannediyorum ki onların saflarında makinede kol sallayacağım zaten.

    bizim memleket alışkın değildir yürüyüşlere, yavaş yavaş onlara da bunun anayasal bir hak olduğunu ve meydanların halk için önemli olduğunu gösteriyoruz. yaşlı teyzeler de vardı alanda, ellerinden öpüyorum. alanlarda en çok ufaklıkları seviyorum. üstlerine tam olan eğitim-sen önlüklü ufaklıklarıysa ayrı bir seviyorum. bir gün sıpam olursa alanlarda büyütesim adını mayıs koyasım geliyor.

    nuranyum bir yerlerden, alandan yeni dönmüş halde, beceriksizliği ile halayı bozmamak adına halaya sadece bakmaktan gelmiş vaziyette bildirdi, tüm alanlardaki youserlara bin selam!
  2. ilk kez 1856'da avustralya'nın melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için melbourne üniversitesi'nden parlamento evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
    1 mayıs 1886'da amerika işçi sendikaları konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. şikago'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. luizvil'de 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. o dönemde luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. işçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte ulusal park'a girdi. her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı.
    bu gösteriler 1 mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 mayıs'ta kanlı haymarket olayı'na yol açtı.
    uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 temmuz-21 temmuz 1889'da toplanan ikinci enternasyonal'de fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 mayıs gününün tüm dünyada "birlik, mücadele ve dayanışma günü " olarak kutlanmasına karar verildi. böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.
    zamanla 8 saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı.
  3. sosyal haklarımızda ciddi eksilme yaşandı umarım 1 mayıs hatırlatır. emekli olamayacağımızı, daha çok çalışıp, kirayla baş edemeyeceğimizi, 250 kişi röntgen sırası bekleyip tedavi olamayacağımızı adil yargılanamayacağımızı, liyakatla iş bulmayacağımızı hatırlatır. bu kadar kayıp işçiye fazla, köle demek daha doğru olur. kurbağa gibi suda ısındık ne ara kaybettik haklarımızı anlamadık. canımız sağ olsun düzelir inşallah.
    abi
  4. çocuklardan çocukluklarının, yetişkinlerden hak ettiklerinin çalınmadığı adil çalışma koşulları diliyorum. hayatımızı kolaylaştıran işçiler, iyi ki varsınız. hepinizin 1 mayıs işçi ve emekçiler gününü kutlarım sevgili youreads ailesi.
  5. öncelikle 1 mayıs'ın sadece işçi bayramı olmadığı adı itibariyle "işçi ve emekçiler bayramı" olduğunu hatırlatmak isterim.
    - şu noktada vay efendim sen işçi misin de meydanlarda halaylar çekip, sloganlar atıyorsun diyen arkadaşa cevap vermiş olduk: emekçiyim!

    bugün ben yürürken yolda inşaat işçisi abileri gördüm, akşam vardiyasına gidecek fabrika işçilerini, eh itfaiye çalışanlarını, market görevlilerini.. saymakla bitmez. şimdi "çık meydanlara!" diye kimsenin kimseyi zorlama çabasına girmediği gayet aşikar. işçiler, emekçiler yine yeniden ekmeklerinin peşindeler sadece. bayram onlara güya.

    ama evet kardeşim; sen poposu kuru arkadaşım. çıkacaksın alanlara. sadece ekmeğinin peşinde olan işçiler adına biz de varız diyeceksin. onlar evlerine para götürmenin derdindeyken sen 1 mayısı tatil etmeyeceksin kendine. onların yapamadığı görevi sen devralacaksın, bir emekçi olarak. devralmıyor musun? 1 mayısta tatil yapmayı, mangalda et yellemeyi, denize gidip ayağını suya sokmayı, avm'de alışveriş yapmayı, starbucksta kahve içmeyi daha ulvi bir görev olarak görüyorsan onu da yapabilirsin nitekim. herkesin kendi kararı.

    sen çocuk işçilerin varlığına, sen sigortasız çalışana, sen alınterinin karşılığının verilmemesine, işçi kazalarında hep haksız görülmeye razıysan. eh senin kararın kardeşim! otur.

    elinden başka türlüsü geliyor mu? dışarıda bu günü "en sesli" şekilde kutlamak dışında? cevap? : yok. o zaman en iyi ihtimalle kamuoyu oluşturacaksın dışarıda seslenerek..

    tüm emekçilere selam olsun! istisnasız hep birlikte alanlarda olacağımız güzel günlere..
  6. iş ve işçi güvenliği konusunda tedbir almakta, iş cinayetlerini önlemede, mesela soma, ermenek gibi işçi cinayetlerinin hesabını sormakta son derece umursamaz olan devlet konu 1 mayıs ve taksim olduğunda teyakkuz durumunda.
  7. yolları büsbütün kesse de zulüm
    esip dursa da acının çöl ayazı
    hangi dağ efkarlıysa ordayız
    perişan edilen her şey bizimdir
    yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa
    gülüşümüz çocuk
    adımız eşkıyaya çıkmıştır bizim...
    mutlu
  8. bu ülkede ve hatta dünyada işçi sınıfının öz örgütleri olduğunu iddia eden sendikalara zerre kadar güvenmiyorum. mesele taksim filan da değil. mesele 1 mayıs bayram ya da tatil günü değil. 1 mayıs emekçilerin hayatlarını sermayeye ve neoliberal politikalara karşı savunma günü. biz varız, var olacağız diyoruz onlar hayır siz kölemizsiniz ve yoksunuz diyorlar. ama biz herşeye rağmen varız ve var olacağız. yağma yok.
  9. 1977'de istanbul taksim meydanı'nda kutlanan 1 mayıs işçi bayramı kutlamaları sırasında yaşananlarda 34 kişi hayatını kaybetti, 136 kişi yaralandı. olay tarihe kanlı 1 mayıs olarak geçti.
  10. neredeyse her gün inşaatlarda madenlerde tersanelerde yol çalışmalarında fabrikalarda atölyelerde bilumum iş yerlerinde sahalarında göz göre göre acımasızca katledilen işçiler neyin bayramını kutlayacak? bence birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kavramak lazım.

    mesela, bayram kutlansın diye mi tatil ilan ettiler? sanırım en başta şöyle düşündüler: serbest bırakalım bakalım, hem şirin görünürüz hem de festival karnaval piknik havasına bürünür, içi boşalır lay lay lom halay çekip dağılırlar. baktılar kazın ayağı öyle değil, bu özgürlük havası toplumsal muhalefeti canlandırabilir, eylemler büyüyebilir, hemen yasaklar geri geldi. tatille beraber ulaşımı büyük ölçüde kısıtlamaları fiili bir sokağa çıkma yasağına, geçici bir sıkıyönetim uygulamasına dönüşüyor adeta. böylelikle herkes evinde otursun, sokağa çıkan az sayıdaki insan da şiddetle bastırılsın ve etkili kitlesel eylemler yapılamasın istiyorlar.

    gelelim işin siyasi mahiyetine. patron ile işçi arasındaki gerilim, biz ona bölüşüm diyoruz, her zaman ve her yerde siyasi bir meseledir. biraz kaba bir tarife indirgemeyi göze alarak, siyaseti ekonomiye esasen de bölüşüme karar veren süreçler ve işler bütünü olarak da okuyabiliriz. dolayısıyla siyasetten azade, beyaz yakalılar badminton oynasın, sanayi işçileri de tatlı tatlı 1 mayıs kutlasın filan olmaz, olamaz.

    memlekette işçi olduğundan habersiz bilinci bulanmış genişçe bir kitle var gibime geliyor. işçi, 1 mayıs deyince akıllara imalat sanayiindeki mavi tulum giyen fabrika çalışanları, soma madencileri, kazma kürek kanalizasyon çalışması yapan iski personeli geliyor. bana göre geçimini sağlayabilmek için emek gücünü satmak zorunda olan her çalışan, işçi sınıfının bir mensubudur. işçi sınıfını belirleyen, diğer sınıf ve katmanlardan ayrıştıran özellik ücretli işgücü konumunda olmasıdır. tüik verilerine göre türkiye toplumunun yaklaşık %70'i bu durumda. akbank genel müdürlükte, toyota'nın satış pazarlama departmanında, falanca yazılım şirketinde çalışanlar da işçi. farklı ücretlere, özlük haklarına, refah unsurlarına sahip olmaları, ağızlarına birkaç parmak bal çalınıyor olması bölüşümdeki konumlarını değiştirmiyor.

    demem o ki, 1 mayıs baretli önlüklü kavruk yüzlü cefakar amcalara ilişkin bir gün değil hepimizi kapsıyor, ilgilendiriyor, tabiri caizse ırgalıyor.
    mutlu