1. ne biliyoruz? yurt süleymancıların yurdu; devlet yurdu kapatılıp bizzat devlet eli ile o çocuklar oraya yönlendirilmiş. çocukların bedenleri birbirine sarılmış halde yangın merdiveninin yakınında bulunmuş.

    yani ne olmuş? devlet babanın çocukları eliyle yerleştirip bizim adamımız diye gördüğü cemaatin kapısını bacasını, hiçbir sistemini, güvenliğini denetlemeye lüzum görmediği ancak aman kaçmasınlar diye kapıyı pencereyi ve yangın çıkışını çocukların üzerine kilitlediği bir bina daha çocuklara mezar oldu...tıpkı konya'daki gibi...belki yarın ankara'daki, balıkesir'deki, malatya'daki bir başka yer gibi...

    devlet baba kimin sorumluluğu varsa en ağır şekilde cezalandıracak, kalanlar da unutursa kalbi kuruyacak değil mi? tıpkı dün konya'daki gibi...

    her baba sırf arada bir kan bağı var diye sevilmek zorunda değildir...hele ki buradaki kan bağı size yaşam değil ölüm veriyorsa...
    mesut
  2. nereye ne yazacazki, kime sesimizi duyurabiliyoruz, kime sesimiz çıkarıp yeter diyebiliyoruz..

    küçücük çocuk ya bunlar, yurtlardan hiç mi denetim yapılmaz hiç mi kontrol altına alınmaz..
    ülkedeki gündeme bak bir yanda askerlerimiz kaçırılıyor bir yanda alman şirketine fetöden kayyum atandığı haberleri çıkıyor, bir yanda çocuklarımız vefat ediyor, öbür yanda biri çıkmış diyorki üç tane araba müsrifliktir.. neyi konuşuyoruz biz hala..

    madenci ölümlerini kanıksadık, çocuk ölümlerini kanıksadık, şehirlere füze atılmasını pardon düşmesini kanıksadık, meydanlarda bombaların patlayıp insanların ölmesine alıştık.. alıştık işte tepki veremiyoruz, verdiğimizde sonunun nereye gittiği belli işte..

    dünya tarihinde bunca kötü şeye karşın fıtrat, kader, şehit sözleriyle olayları kapatıcaklar.. tez vakitte bitip gitsek artık; bu kadar kan, göz yaşının olduğu bir dünya da yaşamaya değer ne var bilemiyorum cidden
  3. şimdi bu acı olayın bir de şu boyutu var maalesef. hayatını kaybeden bu masum çocuklar eğer bu şekilde değil de mesela eğitim sistemine karşı yapılan bir eylemde yaşamlarını yitirselerdi, o zaman bu çocuklar için gözyaşı dökenlerin yarısı artık gözyaşı dökmüyor olacaktı. o diğer güruh "ne işleri vardı orada?" diyerek neredeyse "oh olsun"a varan cümleler kuracaklardı. öyle olmadı mı daha önce de? berkin de ali ismail de sur'da ölen o minicik bedenler de çocuk değil miydi? çoğu zaman bu çocuklar bazılarınca çocuk olarak değil de siyasi birer figür olarak görülmediler mi? yani bu ülkede nasıl öldüğünüzden çok kim olarak öldüğünüz daha önemli aslında. ne acıdır ki bazıları için güneşin daha geç doğduğu bir coğrafyadaki çocukla güneşin daha erken doğduğu coğrafyanın çocuğu arasında bile kilometrelerden çok öte bir uzaklık yok mu? gözyaşlarımız, bir kahve ve tatlı fotoğrafı paylaşıp gözlüklü emojilerle süsleyinceye kadar değil mi?

    başkalarının çocukları için de -gerçekten başkalarının ama- komşunun çocuğu için değil, aynı şehirde aynı bölgede yaşadığımız çocuk için de değil, taban tabana zıt, hiç bir ortak noktamızın olmadığı, öteki çocuklar için de, aynı dili konuşmadığımız aynı gökyüzüne bakmadığımız çocuklar için de gerçek, içten gözyaşları dökebildiğimizde ancak erdemli insanlar olabileceğiz. işte o zaman o ötekileştiren diğerlerinden bir farkımız olacak ve bir şeyleri değiştirmek için de gücümüz.

    yalnız bizim gibi düşünenlerin çığlığı yetmiyor, hep birlikte haykırmamız lazım bu çürümüşlüğe ve hep birlikte direnmeliyiz bu bizi yaşatmayana, öldürene. o yüzden herkes bir yanındakine dokunsa, bir yanındakine anlatsa gerçeği, bir yanındakini aydınlatsa belki de her şey çok farklı olurdu. bir deyip geçmemek lazım, küçücük damlalardır okyanusları oluşturan. herkes birini değiştirse, daha yaşanır bir yer olmaz mıydı dünya?

    ah çocuklar ah, şimdi geriye kalan bir avuç kül ve ölüm kokusu. çok üzgünüm, çok mutsuzum. içim öyle bir acıyor ki... ne desek boş biliyorum, siz yandınız, biz kaldık yine ateşler içinde. tarifi yok yaşanan acıların hiç bir dilde. siz yandınız, biz kaldık acılar içinde...
  4. dünyanın başka herhangi bir yerinde yaşansa yer yerinden oynayacakken, hayatta olmanın tesadüfi olduğu bu ülkede ne acıdır ki bir kaç saat sonra unutulacaktır. tıpkı diğer tüm yaşananlar gibi. çünkü yetkili biri(!) çıkıp "olayda ihmal yok", "takdiri ilahi", "allah rahmet eylesin", "ölenle ölünmez" diyecektir. oysa ölen evladıyla ölür her anne baba. ve tıpkı üç gün önce kendisinin olmayan bir savaşta oğlunu kaybeden acılı baba gibi, "mukadderat" denilip yüreğe taş basılacaktır. yanan küçücük bedenler için iki dakikalık yas ve sonra yine aynı kepazelik, bitmek bilmeyen bir aymazlık, duyarsızlık, kanıksamışlık ve yabancılaşma. adı olmayan acılara eklenen bir yenisi daha.
  5. ne yazık ki bir türkiye gerçeği. üzülerek söylüyorum ki türkiye'de yangın merdivenlerinin ve yurtlarda barınan öğrencilerin güvenliğinin bir ehemmiyeti yok. zira hali hazırda devletin yurtlarında da kitlidir o yangın merdivenlerinin kapısı. güvenlik zafiyeti apaçık olan ve denetimsizliğin hat safhada olduğu bir konu bu yurtların durumu.

    devlet nedir? ne ile yükümlüdür? gibi konulardan en başından başlamamız gerek ülkece. yoksa bu ölümler artarak devam edecek. insanının sağlığını, huzurunu öncelik olarak almayan bir ülkeden bahsediyorum. her konuda "milletimiz arkamızdaa! milletimiz en hayırlısını bilir!" vs. gaz vermeyi bilenlerin bu çocukların hesabını sormayıp göz ardı edeceklerinden ya da bir iki sebep söyleyip geçiştireceklerinden de hiç şüphem yok. ne oluyorsa mazluma oluyor. susup oturuyoruz.
  6. suleymancılara ait olduğu iddia edilen yurtta çıkan yangın.
    git gide tüm insani tepkilerimin kaybolduğunu hissediyorum bu lanet coğrafyada.
    normalleşiyor insan ölümleri.
    vah ki ne vah. yanarak ölen küçükler.
    bat dünya bat.
  7. İddialar yurdun cemaat yurdu olduğu yönünde daha önce Konya'da tüp patlaması sonucu çöken kuran kursu nasıl gündemden düşürüldü üstü örtüldü ise umarım bu çocuklar içinde aynısı olmaz.
    Konya'da çöken kursta Süleymancılar cemaatine aitdi. konya
  8. yurtta kaldığım yılları hatırladım. 1.katın camlarında ve iki balkonunda demir parmaklık vardı. yangın merdivenin çıkışında da demir kapı vardı. tabii ki kilitli olarak. binanın kapısı ise haftaiçi 10.30'dan sonra kilitlenirdi. (hepimiz kaçmak için çıldırıyoruz çünkü)

    akşamları yangın merdiveninde oturduğumuz zaman arada bir konusu geçerdi bu kilitli kapıların, demir parmaklıkların. derdik yani bir yangın çıksa ne yapacağız biz? niye var bu yangın merdiveni diye? ya da balkondan, camdan bile kurtulma imkanimiz yok derdik.

    ayrıca bizim bloğun aynısı tam karşımızda da vardı erkek yurdu olarak ama onların ne camlarında, balkonlarında demir parmaklık vardı ne de kapılarında kilit. -ki normali, insani olanı bu zaten-

    okuduğum birkaç haber kaynağında da bu yurt için bizimkiyle benzer durumların olduğunu okudum. hiç şaşırmadım.

    mezara yolladınız çocukları şimdi o demirleri de kendinize sokun pislikler.
  9. türkiye'de hiç bir yerde can güvenliğinin olmadığının bir kanıtı daha olan olay. çok yazık, çocuk bunlar ortaokul yaşında. yani 4+4+4 sistemine göre yaş aralığı 11 ile 14 olan çocuklar. 12 yaşında kardeşim var ve oradan biliyorum ne yapacağını bilemez bu çocuklar öyle bir durumda, kimse yardım etmedi mi? görevliler neredeydi? bu kadar küçük yaşta çocuğun kaldığı yurtta niye yangın alarmı, dumana duyarlı yangın söndürme sistemi yok ? kapılar niye kilitli? işte bizim en büyük sorunumuz. insanların işini layıkıyla yapmaması... salla başı al maaşı iş peşinde koşmak... kıyakçılık, kayırmacılık, bizim oğlancılık... bilgisi olmayan insanları sırf bilmemkimin çocuğu, bilmem hangi cemaatin üyesi diye işe almak... bizde bu zihniyet oldukça ve başımızda böyle insanlar oldukça bir bok olmaz bizden, ölen ölür, ailelerine üç kuruş tazminat verilir susturulur, senin kızın okurken öldü şehit oldu derler, allah katında en büyük mertebedir derler, cennete gitti derler kandırılır, aç olduğu için bakkaldan ekmek çalan çocuk cezaevinde iken bu işin sorumluları da bir güzel saklanır, olay kapatılır. biz buyuz işte. bu kadarız. cehaletin kol gezdiği bir toplumuz. atatürk'ün bıraktığı ülkeden geriye bunlar kaldı... hepinize lanet olsun.
  10. bir yazarın da dediği gibi gerçekten cehennem bu ülke bazıları için. hele çocuklar için kesin öyle. aynı sözleri tekrar etmekten ötesini yapabilsek ve her fırsatta geleceğimiz, umudumuz dediğimiz çocuklarımızın böyle göz göre göre ölümlerini engelleyebilsek keşke. ölümüne sebep ve seyirci olduğumuz çocukların laneti hiçbirimizi huzura erdirmeyecek ne yazık ki. işte bu cehennemin ta kendisi.