1. türkçülüğün şanlı günüdür. tarihin ilk anından beri şanına şan, yağıya kan katmayı vazife bilmiş kutlu türklerin milli bayramıdır.
  2. dün gece meclis anayasa komisyonunda kutlanmaya başlanılan gündür
  3. gereksiz ilgiyi görmeyen gün.
  4. atsız beğ, şükrü saraçoğluna yazdığı 2. mektupta sebahattin ali'nin şu dizelerine atıfta bulunarak vatan haini demiştir:

    ismet girmedi mi daha kodese?
    kel ali'nin boynu vurulmuş mudur?

    ismet dediği ismet inönü kel ali ise ayvalık'ta düşmana ilk kurşun atan ali çetinkayadır.

    sebahattin ali bunun üzerine dava açmış. türkçülere vatan haini muamelesi yapılmış. ülkenin onurlu hakimleri hepsinin beraatine karar vermiştir.

    3 mayıs günü türkler için önemli bir gündür.

    kutlu olsun!
  5. komünist yapılanmaya meydan vermemek adına olan gelişmeler sonucu doğmuş önemsiz bir gündür.

    t.c yazıları tabelalardan sökülürken türklük şuuru neredeydi?
    andımız kaldırıldığında da göremedik bu turancı gençleri nereye kaybolmuştu?
    atatürk ve inönü gibi türklük için mühim iki şahsa "ayyaş" diye hakaret ettiler yine meydanda göremedik.. sanırım turan ülküsü için akp gençlik kollarında oturup fırsat bekliyorlardı?
    türk kekimesinden haz etmeyip git gide araplaşma içerisinde olan ve bunu da saklamayan bir iktidara koltuk değneği olup "evet" propagandası yapılırken de bu bayramı kutlayanları meydanda göremedik..
    satılmadık yer kalmadı bütün milli sermayeler özelleştirildi akdeniz'in sahili bile yabancıya peşkeş çekildi ama türkçüler yine ortada yoktu!

    daha onlarca olay yazabilirim türklüğün ve türk milletinin göz göre göre hiçe sayıldığı ama ne fayda. aynı tas aynı hamam sürer gider...

    diyeceğim şudur ki; bazı gençlerin gazını almak için senede bir kutlanılan sözde bayram. yoksa söze gelince mangalda kül bırakmazsınız öze gelince arap hayranı iktidarın eteklerinden ayrılmaya korkarsınız..

    3 mayıs normal bir gündür. 2017 yılında çarşamba gününe denk gelmiştir. adana'da hava bulutlu ama sıcaktır. iyi günler...
  6. türkçülük hareketini başlattığı söylenen 3 mayıs yürüyüşü için 1944 yılını seçmek elbette pek akıllıca bir tercih değildi. almanya savaşta yenilmiş, yahudi zulümlerinin açığa çıkmasıyla dünya aynada kendi yüzüne bakamıyor, sovyetler'e bile kardeşçe duygular besleniyor, müthiş bir hümanist ruh dünya entelektüel iklimine hakim vaziyette, müttefikler bir daha böyle savaşların olmaması için önlemler üzerinde düşünüyor, pek tabi çevre ülkeleri onlara yaranma gayretinde, savaşa girmediği için itibarı epey zedelenmiş olan türkiye daha da bir telaşlı... böyle bir atmosferde hala türkçülük, ırkçılık peşinde koşuyorsanız, afedersiniz ama kan alırlar, ki almışlardır da. yine de bu insanlara reva görülen işkenceleri tasvip etmek mümkün değil, onu da belirtmeli.

    ama türkçülüğün atsız nihali aşağıda ne güzel, ne coşkulu tarif etmiş faşizmi, bundan saf, bundan samimi bir faşizm tarif görmedim ben:

    "çırağan baskını türkçü ali suavi’nin siyasî bir hareketiydi. bunun türkçülükle ilgisi yoktu. sıhhiye vekili (sağlık bakanı) olduğu zaman gayrî türkleri atarak yerine türkleri yerleştiren rıza nur, fiilî türkçülük yapıyordu. fakat bu da hareket değildi.

    türkçülükte ilk hareketi, 3 mayıs 1944 çarşamba günü, ankara’daki birkaç bin meçhul türk genci yaptı. bu bakımdan türkçülük tarihinde onların hususî bir şerefi vardır."
  7. Ortalama bir Avrupa burjuva demokrasisinde bile nefret suçu kapsamina girecek ve yasaklanacak olan metinleri yazanların ilan ettiği gündür. Yazı yazmak tek noktada ifade özgürlüğüne girmez, o da nefret suçudur, ve sınırları evrensel hukuk normlarıyla tanımlanmıştır.

    Serdar Tekin'in arendt Almanya'yı neden terketmişti başlıklı yazısından aşağıdaki bölümü, bu neyi savunduğunun farkında olmayan kitleye armaganim olsun.

    "Kestirmeden söyleyeyim: Kötülüğün sıradanlığı, işlenen suçların sıradan olduğunu değil, aksine sıradan insanların, sıradan gailelerle, sıradan olmayan suçlara ortaklık edişini anlatır. Kişinin bir şeyi yaparken bunu yapmakla neyin parçası haline geldiğini düşünmemesini, doğru ile yanlışı ayırma yetisini kullanmaktan imtina etmesini anlatır. Yargı yetisinin “istimlak edilmesine” razı olmayı anlatır. Kişi hasbelkader bunları düşünecek olursa, bulduğu mazeretleri, sığındığı gerekçeleri, “ama sorumlusu ben değilim” demenin bin bir türlü yolunu anlatır. Nihayet, ehveni şerin de “şer” olduğunu anlatır."