1. latinlerin konu hakkında çok güzel iki adet deyişi var.

    - dünya yıkılsa da bırak adalet yerini bulsun.
    - dünyanın yıkılmaması için bırak adalet yerini bulsun.
  2. "efendinin malını ve kölesinin canını güvence altına almaya çalışan sistem"
    abi
  3. şu anda olduğu biçimiyle anlamak doğru değilde, ideal anlamda ne anlaşılması ve olması gerektiğini uzun zaman önce platon'un açıkladığı kavram: ''adalet herkesin kendi işini yapmasıdır.''

    çünkü; adaletsizlik, bir kimsenin yada çoğulun, bir başka kimseye yada çoğula yaptığı kötülüğe karşılık, haksızlığa uğrayanın zararlarının tanzim edilmesi, kazanç sağlamaya girişenlerin ise -nitekim birinin haksızlık yaptığını söylerken, eylemin sonucunda ki kazancını değil (ne ki kazanç değil kayıp, hatta kurbana yarayan bir sonuç da söz konusu olabilir), kazanç sağlamak uğruna giriştiği art niyeti referans alırız- cezalandırılmaları konusunda ki kararlar ile ilgilidir. öyleyse bu kararları alan kimse yada başvurduğu yasa, buna göre de yasa koyucu, o işi bilmediği için çıkar adaletsizlik; ayrıca, bu kimseler yetkilerine hakim de, çıkarları uğruna ya kötüye kullanıyor ya da hakikati çarpıtıyorsa, bu sefer yasayı uygulayanın kendisi için neyin iyi olduğunu bilmediğini, yasa koyucunun da ülküye göre toplum için neyin iyi olduğunu bilmediğini, bir gün aynı ahlaki yozlaşmanın kendilerine de tecelli edeceğini unuttuklarını düşünürüz. eğer adaletsizliğin doğası buysa, adaletin en pratik tanımı için platon haklıdır.
  4. içerisinde duygular bulunmamalıdır. somut kanıtlarla bir sonuca varılmalıdır. fakat günümüzde daha çok intikam almak amacıyla kullanılmaktadır.

    adalet, haklı ile haksızın ayırt edilmesiyle sağlanır. kutsal kitapların hepsinde adalete ve adil olmayla alakalı bölümler bulunur.

    aristoteles’in hareket noktasını eşitlik kavramı oluşturur. ona göre, herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir. bir hukuk düzeni güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli olabilir. örneğin, günümüzde kişinin tükettiği herhangi bir maldan alınan katma değer vergisi adil bir vergi değildir. çünkü kişinin gelir düzeyini dikkate almamaktadır. buna karşılık, kişinin geliri üzerinden alınan ve gelir düzeyi yükseldikçe vergi oranının da arttığı gelir vergisi daha adil bir uygulamadır.

    eski yunan düşünürü platon’a göre adalet en yüce erdemlerden biridir, insanın ve devletin temel davranış kuralıdır.

    18. yüzyılda aydınlanma çağı düşünürleri adalet kavramını daha dar biçimde tanımlamışlardır. onlara göre hukuka ve hukuksal eşitliğe uygunluk adalet için yeterlidir.
  5. kardeşi "vicdan" gibi, politik olandır.
    eylul
  6. anayasaların ve yasaların aslında iktidar ve sermaye sahiplerini (kapitalistler, zenginler) güçlerini ellerinden alamasınlar diye halka ya da bir diğer deyişle gücü elinde bulunduramayanlara (ezilenler, proleterler, yoksullar) karşı korumak için yazıldığı ve yapıldığı bir dünyada yaşıyoruz.

    insan hakları evrensel beyannamesi yazılmak zorunda kalınmış devletlere karşı bireylerin haklarını korumak için. ne yazık ki yazılı olarak böyle bir belgeye ihtiyaç duyulması bile uygulanmasının ne kadar güç olacağını gösteriyor.

    ceza yasaları, suçu ya da suçluyu ortadan kaldırmıyor. ekmek çalanın gözünün yaşına bakılmıyor ama bankaları hortumlayanlar devletin korumasına mazhar oluyor. eril adalet öldürülen kadını değil öldüren erkeği mağdur gösterip cezasını hafifletmekle uğraşıyor.

    söz konusu iktidar sahipleri olmadığında, adalet yalnızca "suçlu"nun kim olduğuyla ilgileniyor, "suça" iten sebepler ve gerçekler yargı sisteminin ilgisini çekmiyor.

    yasaların uygulanmasında korkunç bir çifte standart var ve kendi hazırladıkları yasalara bile aykırı davranmaktan hiç çekinmiyorlar. örneğin, bu zat hergün gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor, sağa sola hakaret yağdırıyor, soyumuza sopumuza küfrediyor. ama gidip kendisi hakkında hakaret davası açamıyoruz. oysa kendisine yönelik en küçük bir eleştiri bile hakaret kapsamında değerlendirilmekle kalmıyor kapınızda terörle mücadele ekiplerini buluyorsunuz.
  7. insanların yalnızca güçsüz olduklarında aradığı,bu yüzden de ütopik olan kavram.
    vivaz
  8. "adalet; iktidar sahiplerinin, verdiği kararları meşrulaştırmak için kullandığı bir terimdir"
    böyle demişti biri.
  9. aristo'nun dağıtıcı adalet anlayışı:" insanlar eşit olmadıklarına göre, adalet herkese aynı şeyin verilmesi demek değildir." der.

    iki çocuğunuz var diyelim. ikisi de aç. birisi 2 yaşında diğeri 12. bu durumda eşitlik ilkesi gereği bir ekmeği iki eşit parçaya bölüp vermeniz gerekir. yarım ekmek 2 yaşındaki çocuğa fazla, 12 yaşındakine de az gelecektir. bu durumda dağıtıcı adalet devreye girer ve büyük olana daha fazla pay verir. böylece eşitlik bozulur ama adalet gerçekleşmiş olur.

    sonra birisi çıkar ve "adalet herkese her konuda eşit davranılmasını gerektirmez. tersine, farklı durumdakilere eşit muamele bazen adaletsizliğe yol açabilir" der. ama onun ismi zühtü'dür. o adaletten ne anlar ki? pis, cahil(?) zühtü...
  10. adalet eşitlik demek değildir öncelikle. her insana, insan oluşundan ötürü eşit davranılması insan hakları konusu literatüründe geçerlidir ancak adalet konusunda sekteye uğrayabilir. birçok örnekle açıklanabilir bir durum. bu konuda da aym başkanı doğru söylemiş. ama ne amaçla söylediği tartışılır tabii.

    anayasada hukuk devleti olma kurallarında "adalette eşitlik" de vardır. burada kastedilen eşitlik hiçbir zümre, hiçbir mercii bulunduğu konum itibariyle bir ayrıcalık sağlayamaz; herkes eşittir. ancak diğer yandan kendini savunabilme özgürlüğü olmayan ya da daha net tabirle reşit olmamış kişiler, akıl sağlığı yerinde olmayan kişiler vs. pozitif ayrımcılığa sahiptir. fakat ne cinsiyet, ne meslek, ne konum ne mensubu olduğu din, parti bir eşitlik kıstası olamaz.

    5 lirası olan bir vatandaş ile 1000 lirası olan vatandaşa aynı vergi uygulandığında bu eşitliktir ama adil değildir.