1. anayasaların ve yasaların aslında iktidar ve sermaye sahiplerini (kapitalistler, zenginler) güçlerini ellerinden alamasınlar diye halka ya da bir diğer deyişle gücü elinde bulunduramayanlara (ezilenler, proleterler, yoksullar) karşı korumak için yazıldığı ve yapıldığı bir dünyada yaşıyoruz.

    insan hakları evrensel beyannamesi yazılmak zorunda kalınmış devletlere karşı bireylerin haklarını korumak için. ne yazık ki yazılı olarak böyle bir belgeye ihtiyaç duyulması bile uygulanmasının ne kadar güç olacağını gösteriyor.

    ceza yasaları, suçu ya da suçluyu ortadan kaldırmıyor. ekmek çalanın gözünün yaşına bakılmıyor ama bankaları hortumlayanlar devletin korumasına mazhar oluyor. eril adalet öldürülen kadını değil öldüren erkeği mağdur gösterip cezasını hafifletmekle uğraşıyor.

    söz konusu iktidar sahipleri olmadığında, adalet yalnızca "suçlu"nun kim olduğuyla ilgileniyor, "suça" iten sebepler ve gerçekler yargı sisteminin ilgisini çekmiyor.

    yasaların uygulanmasında korkunç bir çifte standart var ve kendi hazırladıkları yasalara bile aykırı davranmaktan hiç çekinmiyorlar. örneğin, bu zat hergün gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor, sağa sola hakaret yağdırıyor, soyumuza sopumuza küfrediyor. ama gidip kendisi hakkında hakaret davası açamıyoruz. oysa kendisine yönelik en küçük bir eleştiri bile hakaret kapsamında değerlendirilmekle kalmıyor kapınızda terörle mücadele ekiplerini buluyorsunuz.
  2. zamanında, yerler altına alanların "nerede" diye sorduğu kavram.
    unutmadık
    zutse