• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.36)
ahlat ağacı - nuri bilge ceylan
üniversiteyi bitirip memletine geri dönen 20’li yaşlarındaki sinan, kitabını basabilecek bir sponsor ararken hem ailesiyle ilgili sorunlarla yüzleşiyor hem de bir dönem tanıdığı insanlarla yeniden buluşuyor. geçmiş muhasebeleriyle birlikte gelen bu karşılaşmalar en temelde sinan’ın kendisiyle yüzleşmesiyle sonuçlanıyor. doğu demirkol’un başarılı performansıyla sivrildiği ahlat ağacı, özellikle ilk yarısında mizahı bolca kullanıyor. öğretmen, yazar, asker, imam ve inşaatçı gibi karakterler üzerinden günümüz türkiyesine dair geniş bir portre çizen film dede, baba ve oğulu kapsayan üç jenerasyonun arasındaki güç savaşlarını, özünde ne denli benzer olduklarını gözler önüne sererek işliyor.


  1. nuri bilge ceylan' ın şimdilik son filmi. film yönetmenin gediklisi olduğu cannes film festivalinde seyirciler tarafından çok beğenilmiş fakat bu sefer ödül bakımından eli boş dönmüştür. filmi görenlerin ilk yorumları en konuşkan nbc filmi olduğu ve hatta ilk yarısında epey komik olduğu yönünde. izleyip görecez artık. izmir' de olup da cuma günü filmi beraber izlemek isteyen youserlar kızıllandırabilir.
  2. uzun süredir bir filme bu kadar heyecanla gitmemiştim.

    nuri bilge ceylan'ın çıtayı 'artık aşamaz' denilen noktadan da alıp ekzosfere çıkardığı bir film olmuş.

    eve geçince uzun uzadıya yorumlamaya çalışacağım.
  3. söylenecek çok şey var ama detay detay yorum yapmayı sevmiyorum. kısa tutmaya çalışcam.

    bir kere ana karakterlerde casting çok iyi.nbc murat cemcirle doğu demirkolu alıp üzerine filmi yazmış gibi.fotoğraflara da bakarsanız sinanla babası cannes'a gitmiş gibi.

    filmde kendini ispatlamaya çalışan entelektüel olma çabasındaki genç ve ikinci yarıda gerçekleşen imamların diyalogu o kadar sahici ki normal hayatımızda maruz kalmamak için kaçtığım diyalogları para verip izlemişim gibi geldi.

    film bazı açılardan ruhuma tecavüz etti diyebilirim. sinan'a az çok benzer bir hayat hikayem var ve bence daha da çarpık. kendimi özel hayatım ifşa oluyormuş gibi hissettim. filmin ana konusunu bir gencin idealleriyle sahip olduğu hayat arasındaki çelişki olarak kabul edersek, bu farkı daha görünür yapmak için ana karakter kadın olabilirdi diye de düşünüyorum.

    !---- spoiler ----!

    bir nokta özellikle dikkatimi çekti, kendi yorumumu paylaşmak istiyorum.

    biliyorum herkes film sonuna kadar haticeyi görmeyi bekledi. ama haticenin gelin olup gittiğini gördüler ve hatice çıktı hayatlarından. burası işte çok gerçekçiydi. birinden hoşlandığınız zaman ne olursa olsun onu bir daha göreceğinizi düşünürsünüz ama çoğu zaman o aslında çıkmıştır hayatınızdan. onu bir daha görmeyeceksinizdir, görsenz de bir şey ifade etmeyecektir. oysa şimdiye kadar filmler hep tersini anlatmıştı, ve bir nesil o filmlerin gerçek olacağına inanarak harap oldu. işte bu çok acı bir gerçek.



    !---- spoiler ----!
  4. ne diyelim hastasıyız. bir şeye gözünle bakmaktan ne kadar zevk alabilirsin ki? beğenmek değil aslında benimki sadece keyif aldım her saniyesinde. teşekkürler
    abi
  5. murat cemcir'in kaybolan para meselesinde saldırgan itirafını dinlerken raskolnikov'u aklıma getiren film. baba ve ölüm, baba ve utanç hissi, baba - oğul sevgi çemberi... babasıyla iletişimi sağlayamayan bir çocuk olarak büyüdüm, filmde hissettiğim mide bulantısı bundandır. çok etkileyiciydi, çok kışkırtıcıydı.

    !---- ağır spoiler ----!

    ayrıca sinan'ın kuyu içinde intiharından sonra görülen kuyu kazmaya başladığını görmemiz çok güzeldi. aslında baba karakterini dededen devraldığı hayatı, oğul karakterinin de babadan devraldığını gördük. ve böylece o ana kadar kendi karakterini yaratabileceğine dair taşıdığımız bütün umudu yerle bir etti.

    "babamdan daha iyi olacağım" derken babamın hayatını yaşamaya çalıştığımı fark ettiğimde bunu görememişim, teşekkür ederim nuri bilge ceylan.

    !---- ağır spoiler ----!
  6. !---- spoiler ----!

    bizi bu dünyadan da mı kovduracaksınız?

    !---- spoiler ----!
    abi
  7. bir noktada, sürekli bir şeyler üretmeye çalışıp, gerek bahaneler gerekse ülkenin ve sosyal yapının verdiği imkansızlıklarla bir yerlere gelmeye çalışıp da gelemeyen genç nüfusun bir kesimini anlatmış aslında.

    hayatını üreterek bir şeyler yazarak, çizerek, çekerek kazanmaya çalışan ve hayallerinin peşinden gitmeye çalışıp da gidemeyen bir çoğumuzun hayatından parçalar bulabileceği bir film olmuş nihayetinde.

    ilginç bir şekilde kimi kısımlarında kendimi görmek, filme daha yakın hissettirse de rahatsızlık veren bir duygu oldu.
    kimbo
  8. Üzerine bir şeyler söylemenin çok da kolay olmadığı 2018 yapımı şaheser. ahlat ağacı, nuri bilge ceylan filmleri arasında bile çok özel ve farklı bir yere sahip bence. Söz söylenemezliği aşırı sanatsallığından, çözümlenmesinin aşırı zorluğundan değil. Aksine belki de en açık anlatımlı filmlerinden biri yönetmenin. Bu berraklık, bu açıklık film hakkında yorum yapmayı zor kılan belki de. Üzerine söylenecek pek bir şey kalmamış.

    Derdi olan fakat başarılı olamayan çoğu filmin ortak sorunu, sıklıkla, aynı anda çok fazla şeyden bahsetmek, dünyanın tüm gerçeklerine değinmek istemeleri oluyor. bu "her şeyi" anlatan karışık kompozisyonları yaratmak epey zor olacak ki duyulan yalnızca "gürültü" oluyor çoğunlukla. ahlat ağacı’nda ise işler böyle yürümüyor. gene çok fazla şey aynı anda anlatılıyor ancak altından da kalkılıyor bu defa. ne bir havada kalmışlık, ne bir derdini anlatamama...

    dikte etmeyen yapısı, "doğru bu", "iyi olan da şu", "işte bu da kötü" demeyişi ayrı bir güzellik. film yalnızca akıyor, sayılarla upuzun süresi de kısalıyor, çok kısalıyor böylece. izlenmesse çok şey kaçırılır fikrindeyim. trailer
  9. 3 saatlik unutulmaz gorsel solen yasatmistir. doya doya bir resim sergisi gezmisim gibi bir hisse kapildim. kameranin dialoglar yasanirken oyuncularin pesinden gitmesi hem onlari dinlememiz hem cevreyi izlememiz sanki olayin bir parcasiymisim gibi hissettirdi. nuri bilge'nin diger filmlerinde dialoglarin tek mekanda gerceklesmesi, kisilerin otururken, yemek yerken ya da birseylerin basinda beklerken ki dialoglarini dinlemeye aliskindim. bu tarzi daha once kullandi mi hatirlamiyorum ama hareket halinde kamera pesinde cok dogal geldi. yurudukleri yollardan, gectikleri yerlerden ben de gectim sanki. kimisi begenmemis bu dialoglari dogal bulmamis ama bana cok dogal geldi.

    !---- spoiler ----!

    sinan karakteri tasradaki entellektuel bir genc ve varolus sancilari icinde. benzemek istemedigi, begenmedigi insanlardan biri oluyor. ne babasini begeniyor, ne dedesini, ne ayni bolgede yetismis yazari, koyun imamini, cocukluk arkadasini... sonunda bakiyoruz o begenmedigi insanlara donusmus.

    hatice karakteri niye donmedi diyemem cunku o karakterin yaptigi seyi annesi yapmadi diye annesini elestiriyor. annesi aslinda bir hatice ve babasini secmis. sinan kendisine sormaya korkuyor ama bu celiskilerle yasayamiyor.

    bu tasradan cikmis oraya adapte olmaya calisan entellektuel imajinin baska bir versiyonunu yozgat blues filminde nadir saribacak canlandirmisti. oradaki cakma entellektuelimiz yasadigi yere o kadar guzel adapte olmus ki eksik bilgieriyle radyo programi yapiyor, siir dinletisi yapiyor, kurslar veriyor, kitap yaziyor kendine yalan soyluyor cevresine yalan soyluyor. sinan karakteri de benzer bir entellektuel tum bunlari elestiriyor ama mutlu olamiyor. o begenmedigin samimi bulmadigin insanlardan biri olmadikca mutluluk gelmiyor.

    begendigim sekanslar; sinan'in, babasinin agacini dibinde intihar etti sanip dusunmesi, olay yerinden kacmaya calismasi ama kacamamasi geri donmesi cok iyiydi.
    iki imamla olan sahnelere de bayildim. acilan her konuyu kapatan baska yere ceken imam bana cok tanidik geldi. tartisma olusturacak ve haksiz cikacagi her dialogu kendi istedigi yone cevirmesi cok gordugum bir imam davranisi. zaten koyun icinde yurudukleri yerler takip ettikleri patikalar, evlerin arasindan gecmeleri beni benden aldi.
    telefonda cevik kuvvet arkadasla yapilan yapay muhabbet cok dogaldi. umurunda olmayan birseyi dinleyip yalanci kahkahalar atti sinan. samimi oldugunuz bir arkadasinizla konusursunuz o size meslegini, yasadigi umurunuzda olmayan olaylari anlatir, dinlersiniz ama ben bunlari neden dinliyorum dersiniz kendinize. attiginiz kahkaha dogal degildir. bunu cok guzel gostermis yonetmen.

    !---- spoiler ----!
  10. nuri bilge'nin diğer filmlerindeki harika görselliği bulamadığım filmdir. fakat diyaloglar daha güncel ve daha hayata dokunur olduğu için eser beni yine kendine çekmiştir. bu film aslında nuri bilge'nin, kendisine getirilen "toplumdan kopuk, sanatı sanat için yapıyor topluma inemiyor" eleştirilerine bir cevabı gibi olmuş. ve nuri bilge, günümüz gençliğini çok iyi gözlemlemiş. bunu sinan karakterinin üslubundan, hal ve hareketlerinden çok iyi anlıyoruz. genel anlamda bir kış uykusu değil tabii ama ondan da aşağı kalmaz bir film olmuş. nuri bilge yaptıysa izlenir...