ahmet erhan

Kimdir?

8 şubat 1958’de ankara’da dünyaya geldi. mersin’li bir ailenin, dört kızın ardından doğan beşinci çocuğudur. babanın işleri nedeniyle ankara’dan göç edilmiş ve bunun üzerine çocukluğuyla ilkgençliği mersin ve adana’da geçmiştir. babasının emekliye ayrılmasıyla yeniden ankara’ya dönerler. 

çeşitli nedenlerle kısa bir süre ara verdiği lise öğrenimini akşam lisesi’nde tamamladı. ardından gazi üniversitesi, eğitim fakültesi, türk dili ve edebiyatı bölümünü bitirdi. ankara’nın özel öğretim kurumlarında türkçe-edebiyat öğretmenliği yaptı. 

hayatının büyük bir bölümünü ankara’da geçiren şair, 'ankara-istanbul karatreni' kitabında anlaşılabilen nedenlerle, 2001 yılında istanbul’a yerleşti. 

adana demirspor genç takımı'nda futbol oynadı. o yıllarda geçirdiği ağır sakatlık döneminde şiir yazmaya başladı. 1976’da militan dergisinde topluca yayınlanan şiirleriyle dikkat çekti. 1980 öncesi ve sonrasında ülke gençliğinin yaşadığı dramı, içerden bir ses olarak, o dönemlerde oldukça yaygın olan slogancılığa kaçmadan, kendine özgü diliyle yazması şiirini özel kıldı. lirizm zenginlikleri ve ironiyle harmanladığı “şimdiki zamanın duygu resmi” olarak tarif edebileceğimiz söyleyişini, neredeyse otuz yıldır sürdürüyor. 

ahmet erhan pek çok çevrede hala ilk kitaplarıyla hatırlanmasına ve bilinmesine rağmen, şiir serüvenini yaşanan zamanla atbaşı götürmekte ve çok genç yaştaki okuyucuları tarafından da ilgiyle takip edilmekte. 

cahit külebi, 1982 tarihli bir söyleşisinde kendisi için “şaşırtıcı bir olgu” tabirini kullanmıştı. ahmet erhan, şiirleriyle hala kendisini izleyenleri şaşırtmaya devam ediyor.   eserleri alacakaranlıktaki ülke. ilk basımı mart 1981'de yeni türkü şiir yayınları, ilk eserler dizisi'nden çıkan bu kitap, şair henüz 23 yaşındayken 1981 behçet necatigil ödülü'ne değer bulunmuştur. kitabın ikinci basımı bir yıl sonra şairin yeni kitaplarıyla birlikte lir yayınları'ndan çıkar. kitabın tekrar basımları sonraki yıllarda da farklı yayınevlerinden devam etmiş ve etmektedir. 

yaşamın ufuk çizgisi, nisan 1982, lir yayınları, türk yazarları dizisi. 

akdeniz lirikleri, nisan 1982, lir yayınları, türk yazarları dizisi. 

kuş kanadı kalem olsa, 1984, can yayınları. bu kitapta daha önce yayınlanan 'alacakaranlıktaki ülke', 'yaşamın ufuk çizgisi', 'akdeniz lirikleri'nin yanı sıra, sonraki yıllarda bilgi yayınevi'nden ayrı kitaplar halinde çıkacak olan 'sevda şiirleri', ' zeytin ağacı', 'ateşi çalmayı deneyenler için' toplamları yer almaktadır. 

ölüm nedeni bilinmiyor, 1988, can yayınları. 

deniz unutma adını, ocak 1992, bilgi yayınevi. 1992 yunus nadi şiir ödülü'ne değer bulunmuştur. 

öteki şiirler 1976 - 1991, ekim 1993, bilgi yayınevi. 

çağdaş yenilgiler ansiklopedisi, ekim 1997, bilgi yayınevi. 1998 cemal süreya şiir ödülü'ne değer bulunmuştur. 

köpek yılları, temmuz 1998, bilgi yayınevi. yayınlanmış tek öykü kitabıdır. 

resimli 'ahmetler' tarihi, şubat 2001, bilgi yayınevi. şairin daha önce hiçbir dergide yayınlamadığı 'türkiye ayağa kalk' adlı şiir toplamı da bu kitapla ilk kez okuyucuya sunulur. 

ankara-istanbul karatreni, ağustos 2001, everest yayınları. şairin çeşitli dergilerde yer alan denemelerini, ankara-istanbul karatrenine binip istanbul'a göç ettiği nisan 2001'i takip eden ağustos'ta yayınlaması oldukça önemlidir. şehrine vedası olarak adlandırabileceğimiz 'daüssıla' şiiri de bunun önemini çizmek istercesine kitapta yer almaktadır. 

bugün de ölmedim anne, toplu şiirler 1, eylül 2001, everest yayınları. toplu şiirlerinin bu ilk cildinde 'alacakaranlıktaki ülke', 'yaşamın ufuk çizgisi', 'akdeniz lirikleri' toplamları yeniden okuyucuyla buluşmuş olup, toplu şiirler 2. ve 3. ciltlerinin yayınlanmaları beklenmektedir. 

ne balık ne de kuş, mayıs 2002, everest yayınları. 

kaybolmuş bir köpek ilanı, ekim 2003, everest yayınları. şair bu kitabıyla 2004 yılında ikinci kez yunus nadi şiir ödülü'ne değer bulundu. 

şehirde bir yılkı atı, ekim 2005, everest yayınları.  2006 yılı ttb behçet aysan şiir ödülü bu kitapla ahmet erhan'a verildi 

buz üstünde yürür gibi, seçme şiirler, haziran 2006, everest yayınları. 

sahibinden satılık, nisan 2008, everest yayınları 

ayrıca 'kara köpekli adam' (roman) ve 'anne bu şiiri senin için yazdım' (şiir) adlarıyla bilgi yayınevi tarafından basılan ve ne yazık ki tükendiğinden şu anda satışta bulunmayan çocuk kitapları bulunmaktadır. 

şair yukarda sözü edilen kitaplarına verilen ödüller dışında yaşamı ve tüm eserleriyle 1999 yılında halil kocagöz ve 2005 yılında dionysos şiir ödüllerine değer bulunmuştur.



  1. "ama bence ne yap, bilir misin
    hızlı yaşama artık, genç ölme
    bırak cesedin de yakışıklı filan olmasın"

    dizelerinin sahibi.

    (bkz: sahibinden satılık-ahmet erhan)
  2. oğul
    anne ben geldim, üstüm başım
    uzak yolların tozlarıyla perişan
    çoktan paralandı ördüğün kazak
    üzerinde yeşil nakışlar olan

    anne ben geldim, yoruldum artık
    her yolağzında kendime rastlamaktan
    hep acılı, sarhoş ve sarsak
    şiirler çırpıştıran bi adam

    kurumuş kuyunun suyu, incirin
    sütü çoktan çekilmiş
    bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
    ayrık otları, dikenler bürümüş

    kapıdaki çıngırak kararmış nemden
    atnalı ve sarmısak duruyor ama
    oğlum, mektup yaz diyen
    sesin hala kulaklarımda

    anne ben geldim, ağdaki balık
    bardaktaki su kadar umarsızım
    dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
    anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..
  3. bilinen şiirlerin bilinmeyen şairiydi.

    "bir gün anlarsın beni neden suskunum
    dünya içimde konuşurken böyle
    bedenimi aşıyor yorgunluğum"
  4. (bkz: pişmanlık)
    ben bu şairi 19'umda tanıdım, 17'imde tanımak varken.
    ben o şiirleri aklım başımdayken okudum, aklımın darmadağınık olduğu zamanlarda okumak varken. çünkü öyle bir şey ki bu şair, topladı beni. sokaklarında gezdirdi moruk sokaklarında!
    ben de onunla büyüdüm tekrardan, 19 yaşımda.
  5. "ikimiz gel biraz yürüyelim
    bayrak bacak açalım
    bayrakla bacağı karıştıran o mantığa- o mantığa
    artık küfredelim

    ikimiz de aynasız, yolsuz,duraksız
    kadınım beni görünce gözlerini kapa
    bu dünya bize göre değil, gel sevişelim
    çocuğumuz olsun,bizden ahlaksız"

    seni hem herkes bilsin,hem de kimse bilmesin ahmet erhan.. seni biz bilelim,biz hissedelim.. düşme nolur facebook sayfalarına..
  6. en sevdiğim şiiri gül şiirden:




    gülşiir
    geceyarısı, karanlık bir bozkırda
    işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
    içinde onca insan, içinde dünya...
    soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
    ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
    haklı olan kim bu kargaşada?
    ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
    ucu bucağı olmayan bu çığlığın
    ortasında nasıl barışılabilir?
    anlamak isterim, hangi yasa
    bir beşikle bir darağacını
    aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?

    sorular sormak için geldim şu dünyaya
    yasım acıların yasıdır
    boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da
    yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden
    ya da sabah yellerinden bir taçla
    yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım
    geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım
    bu söylencenin bir yerinde durakladım
    ve anlatamadım, konuşamadım bir daha.

    acını ödünç ver bana, gözyaşlarını
    damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver
    yitirdim çünkü onları da..
    ilenmiyorum, el çırpmıyorum artık
    ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler
    ne de geleceğime dair bir tasa.
    gelirken çan çalmıyor yalnızlık
    bir adam, bir sokak, bir ev
    yüzle, gülüşler, susuşlar boyunca

    soruların vardı senin, ne çok soruların
    gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna
    bir fısıltı gibi başladı sevgim
    çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra
    sonrası...mutlu bile olduk bazı
    artık sen yadsısan da ne kadar
    ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir
    anlatsın yollar, yollar, yollar...

    şimdi gece, soluğumu verdim içime
    az önce kağıtlara gül kuruları serptim
    dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım
    öylece serptim, seni yazacağım diye
    sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın
    aklımın almadığı bir yerde, öylesin
    şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık
    bize artık yeter de artar bile...

    dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın
    en yakın dostlarımın birer birer
    vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
    ölümünü gördüm, ama kimse
    inandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!
    yaşam ki bir kum saatidir usulca akan
    dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca
    yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır
    vereceğimiz tek şey budur dünyaya.

    şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen
    yüreğimi bir gün yollara atarsam
    bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım
    suyumun çoğu senden yana akacak
    bütün sözcüklere adını ekleyeceğim
    güldeniz, gülekmek, gülyağmur, gülsarap
    gülaşk, gülsiir, gülahmet, gülerhan
    ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim!

    gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün
    yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü
    uykusunda konuşurken sesini öptüğüm
    varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına
    kokundu, bedenimi saran o ince buğu
    esintisinde usul usul yürüdüğüm
    ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla..

    sanki bir kız yürürdü yollarda
    evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi
    kapımı açardı gümüş bir anahtarla
    sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk
    tozlu kitapların yığıldığı odalarda
    kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tini
    yatağımda bedeninden bir oyuk.

    benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından
    saçlarına saçlarına doğru titrerdi
    şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim
    titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi
    geceyarılarını çoktan geçti
    bu şiir bitmeyince varolmayacak ellerim
    ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız
    süzülüp alçalıyor karanlığa doğru.

    bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden
    seninle var ve seninle sürüp gidecek artık
    bir akdeniz kentinde limon koklayan
    ve hep ufkun ardına bakan çocuk
    acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden
    çaldı yüzünü bir yaşamlık
    geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından
    şaire çıkar adı - az buçuk kaçık.

    yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben
    oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan
    gülsün köpek sürüsü, lime lime edip
    bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat
    doğru, benden sonra da tufan kopmayacak
    ama haykıracağım laflarını tuzla kesip
    yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek.

    beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular
    neresinde yanıldık biz bu yaşamın?
    hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı
    acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
    kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar
    ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye
    yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye
    hep direnen bir yanım kalacak
    adımın soluk izi, acının seyir defterinde.

    şimdi gece, bindokuzyüzseksenikiyle
    üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte
    yorgun değilim, umarsızım yalnızca
    geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta
    gibiyim ve çoktan dürüldü defterim
    uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim
    onlara köprü olacak bir beden yoksa da..

    bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim
    kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak
    titreyen bir ışık karanlıklarda
    onu kim görebilir, kim tanıyabilir?
    sonuda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak
    boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır.

    her aşktan böyle bir şiir kaldı bende
    yaşamımın bir dilimini özetleyen
    unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor
    donuyor bir gülüş tek bir dizede
    yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
    çivileniyor beynimin bir yerlerine
    geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
    bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.

    nefret ediyorum ve seviyorum seni
    girdiğin bütün kapıları açık bırak
    birazdan git diyebilirim çünkü..
    çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini
    tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını
    çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak
    uzayan, akan bir irin yolu gibi.

    sözcükleri güden çobanları var kalbimin
    beynimin yaşamı saran kıskaçları
    bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum
    yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan
    sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri
    ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki
    böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam.

    çapraz yalnızlıklar astım göğsüme
    yollarda bir savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur
    gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke
    kalbimdir ona tek sınır
    susmayı bunun için severim bir çığlık gibi
    donup kalır sesim kendi göğünde
    onu ne anlayan, ne de duyan bulunur.

    yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada
    kendi içimde ya da uzak yollarda
    bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar
    bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce..
    bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor
    irmakların birleştiği o nokta benim
    itilip tekmelendiğim bütün kapılarda
    bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor.

    bir gün anlarsın beni neden suskunum
    dünya içimde konuşurken böyle
    bedenimi aşıyor yorgunluğum
    karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
    bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
    ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.

    adını çoktan unuttun yüzün aklımda
    ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum
    ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur
    bunun için ben gül dedim sana..
    yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa
    kökleri toprağı saramaz olur
    üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan

    söylenecek bir tek sözüm kalmazsa
    çizerim yüzünü kuşların kanatlarına
    her çırpınışta gökyüzüne dağılır
    yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur.

    kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor
    parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler

    yazdıkça biraz daha unutuyorum seni
    ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler
    bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca
    büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü
    ben aşkın son hasatçısı, son peygamber
    gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.

    sana artık bir sığınak olsun bu şiir
    noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır
    düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
    yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
    öyle acemilikler yaptım ki ben
    hiç kalır bu şiir onların yanında ve
    nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.

    görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
    çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
    aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
    bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
    yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle
    kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
    bir yeniyetmen in altını çizeceği dizeler benden
    senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak...

    ahmet erhan
  7. şairin, deniz kızı için şiirler serisinin beşinci şiiri, harika ötesi imgelemler barındırmaktadır:

    ellerini tutarken kanın sızıyor damarlarıma
    gözlerinle gözlerim arasında incecik bir köprü
    kuruluyor ve üstünde iki yürek düşe kalka
    yürüyor, kirpiklerinin kıvrımlarına düğümlü.

    usuldan bir yağmur başlıyor sonra
    bir damla düşüyor aramıza ve giderek bir ırmak
    oluyor da, biz iki ayrı kıyıda
    bakışıp duruyoruz el sallayarak...
  8. bırakalım da kendisi tanıtsın kendini.

    -gsm-

    buyrun, ben ahmet erhan
    bir kilo beşyüz gram gelmiş tartıda, doğduğu zaman
    dört ablanın ardından horoz çükü kadar bir oğlan
    doktorlar ve hemşireler arasında bahis salgını:
    yaşar mı yaşamaz mı şu er ve han
    üç ayda topaç, dört ayda gülle gibi olmuş
    daha doğumda ağlamayı ertelemiş hinlikten
    ati ömrüne saklamış
    bütün lohusaların sütü ona akmış, rivayet ol ki
    şımarıklığı bundan
    hoca, bu demiş ya katil olur ya da büyük adam
    ikisinin arasında zati bir soğan zarı
    doğa kanunu kurt kapanı
    kapanın elinde kalmış dört mevsim diken...