1. kuzey ege'nin en güzel yerlerinden biri olan "emekli cenneti" diye tabir edilen yazlık belde (şimdinin mahallesi). memleketim. kışları 17 bin civarı olan nüfusu yazları kimi kaynaklara göre 300 bin kimi kaynaklara göre 500 bin olmaktadır. işin güzel yanı son iki üç yıla kadar bu kadar nüfusu kaldırabilecek bir altyapısı vardı bu güzel beldenin. yeni büyükşehir yasası ile birlikte balıkesir'in büyükşehir olmasından mütevellit bu belde mahalle halini almıştır. ülkenin neredeyse her yerinde 2000 nüfuslu ilçeler, 25 bin nüfuslu il merkezleri görmek mümkünken bu kadar büyük bir hacmi olan yerin mahalleye kadar küçültülmesi elbette içimde bir uktedir. lakin bu başka bir tartışma konusudur ve kamu yönetimini ilgilendirir.

    altınoluk gerçekten küçük bir kumsal şeridine sahip olmasına rağmen, çevreyi biraz öğrendikten sonra ıssız, güzel yerlerde denize girebileceğiniz, tatilinizin keyfini ister emekli çay bahçelerinde, ister pavyonvari eğlence mekanlarında, ister modern clublarda çıkarabileceğiniz hoş bir yerdir. yaklaşık 10 km ötede bulunan küçükkuyu cittaslow denilen projeye ev sahipliği yapacak kadar sakin ve ıssızken, 15-20 km ötedeki akçay ve zeytinli, edremit nüfusunun da etkisiyle altınoluk'tan çok çok daha kalabalık yerlerdir. o açıdan hem sakinlik hem eğlence isteyen kişiler için biraz bulunmaz nimettir (eklemem gerekir ki son yıllarda özellikle belediyenin etkisinin azalmasından beri gerçekten gözardı edilen bir yer haline gelmiştir, uyarmadı demeyin). altınoluk insanı ise ege kıyı kasabalarına göre görece daha kozmopolit bir demografiye sahiptir. 90'ların başında buraya yerleşen kürt ve karadenizli nüfusunun etkisi burada büyüktür. yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için söylemem lazım, genelde kürtlerden bahsettiğimde sanki basit bir kemalist-chp mantığı ile bu yerlerde göçmenlerin sevilmediği düşünülür. bu yanlış bir söylemdir. turizmin bu kadar yoğun yaşandığı sahil kasabalarında elbette her yerde olduğu gibi gelen yabancıya bir mesafe vardır, dikkat edilirse seçtiğim kelime yabancıdır, kürt, laz vs. değil. ancak bu tür kasabalarda sevilmeyen insanlar -sizi şaşırtacak ama- kürtler, çingeneler, aleviler değil tam tersine istanbullulardır. özellikle yaz aylarında, bayramlarda yöre halkında istanbullu nüfusuna karşı büyüyen kızgınlığı görebilirsiniz. buket uzuner'in kitabının yakılmasına kadar gitmese de "piranha gibi şerefsizler" ya da "trafiklerini de alıp gelmişler" gibi sözler sıklıkla duyulur.

    yukarıda anlattıklarıma rağmen altınoluk, küçükkuyu gibi yerlerin insan profili bana göre türkiye'nin olması gereken şeklini gösterir. anlaşmazlıklar, kavgalar haliyle olur ancak bu tür yerlerde büyük şehirlerdeki karmaşa ve nefreti göremezsiniz. ancak bu bölgeler batının bir sorun olarak yaşadığı alt kültürün üst kültürü yutmasından muzadariptir de. örneğin ege sahil kasabası olan altınoluk'ta bulacağınız kebapçı ve pideci sayısı balık restoranından kat be kat fazladır. bana kalırsa olması gereken bölgelerin kültür değerlerini ön plana çıkarıp, bir turizm değeri katmaktır -eğer kapitalisti kar odaklı bir topluma eklemlenmek istiyorsak-. bu örnekler kültür kozmopolitizmin bir örneği olmak yerine maalesef yerel kültürün biraz edilgen kalması olarak yorumlanabilir.

    aslında yazılması gereken çok şey olmasına rağmen, biraz uzun olmuş bu yazıyı mutlaka gelin bir denizimize girin, hayvanları sevin ayıyı öpün diye bitirmek istiyorum.