1. Mekanlara ve kentlere anlam veren içindeki insanlar, duygular ve yaşamlardır. Deniz, dağ, orman, manzara fiziksel etkileri dışında sadece dekordur. Ruhu da etkiler ama bir süre sonra alışılır ve ilk görüldüğündeki heyecanın dozu azalır.

    Gri, puslu, bozkır sözcükleriyle tanımlanan Ankara’yı tanımak ve anlamak için belki de klişeleri bırakıp kendini içine salmak, anlamaya çalışmak gerekir.

    Denizi yoktur ama Ankaralı küçücük havuzu olan kuğulu parktan kocaman haz almayı bilir.

    Ormanı yoktur ama fidanlıklarda piknik yapmayı sever.

    Ankara’da her sokakta farklı hayat yaşanır.

    ankara’da herkes kendi kafasından insanlarla karşılaşabileceği müzik zevki, entelektüel düzey, ilgi alanı v.s. göre ayrılmış semtler ve mekanlarda o insanlarla aynı havayı solumanın rahatlığını yaşar.

    Sokak aralarına sıkışmış barlarında kışın ayazında bile kaldırımdaki masalara oturup boğaza karşı olup olmadığına aldırmaksızın dolu dolu muhabbet etmeye bayılır.

    Ankara’da gökyüzünün maviliği, ağaçların yeşili, göller hatta su birikintileri, parklar heryerde olduğundan daha kıymetlidir. Çünkü az bulunur.

    Ankara’da birileriyle bir yerlerde otururken; bakılacak manzara olmadığı içindir belki de, insanların yüzüne bakılır, dalınacak bir ufuk olmadığı içindir belki de, insanlarla sohbet edilir.

    murathan mungan’ın "ankara'da oturma odası ahlağı vardır" demesi bundandır.

    Şehirlerin efendisidir belki ama sizi ele geçirmeye çalışmaz.

    bir de tabi içinde yaşayanlar güzelleştiriyor. Mesela ulus baker (o varken Ankara çok güzeldi), şimdi de belki kara kedi grubu, süleyman bağcıoğlu, behzat ç. ve ekibi gibi...



    Tanımak isteyenler için güzel bir site önerisi:

    http://yavuziscen.blogspot.com.tr/
  2. bu şehrin insan üzerinde kendine has değişik bir bağımlılığı var. değişik bir his. anlatırlardı da inanmazdım.

    üç yıldır ankara'da yaşıyorum. ankara'dan başka bir yerde yaşayabileceğimi zannetmiyorum artık ama bir yandan da yaşamak istemiyorum ne burada ne de başka bir yerde. söverek seviyorum ankara'yı.

    bağımlılık dedikleri bu olsa gerek. bir yandan sevip bir yandan da bundan vazgeçmeyi istemektir, bağımlılık.

    gri şehirmiş. doğrudur. her şeyinde olduğu gibi bu özelliğini de bir yandan seviyor, bir yandan da sevmiyorum işte. buradaki bulutlar bile bir başka gri deyip de abartmak istemiyorum ama değişik işte.

    sonbaharda, bazı caddelerinde yerle dökülen yapraklar olur. çok güzeldir o caddeler. bazı yerleri çok yeşildir, planlıdır. hatta öyledir ki ankara'ya gri dediğine utanır insan.

    biraz depresif, biraz da isyankar yapar insanı.
  3. sonbaharın çok yakıştığı şehir. hatta en çok yakıştığı şehir.

    adam öldüren ayazlarıyla, iki gün kar yağdığı halde derdi bir mevsim süren kışı pek çekilmez doğru.
    ilkbahar geldi mi ne ara geldi, gitti anlamazsınız bile. bitmek bilmeyen kış, ilkbaharı yer.
    yazın kurak sıcağı bunaltır. zaten tam alışırsınız bir anda biter.

    ama sonbahar öyle mi?
    gri diye sevilmeyen tüm şehri sarıya boyar. cinnah'tan yukarıya çıkarken yolun iki tarafındaki ağaçlar, bahçeli, kuğulu park, eymir hele odtü. odtü'ye gidip sarıdan turuncuya, kırmızının her tonuna doymuş ağaçların altında yaprak sesleriyle yürümenin keyfi anlatılamaz.
    siz en iyisi mi ankara'ya sonbaharda gelin bir bakın. beğenmezseniz sizi şehrinize iade ederiz.
  4. yapmayın sözlük vurmayın bu kulunuza. şu sıralar ankara hasretiyle yandı gönlüm zaten. burnumda bir atatürk bulvarı tütüyor ki ulus'tan tunalı'ya kadar yürüyebilmek için. özlüyorum ulan.
  5. kavuşmak için şafak saydığım... bir şehirden çok daha fazlası benim için. aslında memleketim değil ama kendimi ankara'ya ait hissettiğim gibi başka bir yere ait hissetmedim hiç. şu an bayram tatili dolayısıyla ailemin yanındayım ve bitse de eve gitsem modundayım. eve, evime yani ankara'ya...

    herkesi boğan griliği, resmi havası, mekanikliği bile bana iyi geliyor bazen. hani "bir yeri güzel yapan insanlardır." denir. klişedir ve doğrudur ama eklenecek çok şey var bu söze. bir yeri güzel kılan oraya yüklediğin anlamlardır. bir yeri güzel yapan orada biriktirdiğin güzel anılardır. ben ankara'ya çok büyük anlamlar yükledim. öyle sevgili uğruna yüklenen anlamlar falan sanılmasın. ankara'nın yaşamışlıkları, yazılmışlıkları, yaşanmışları, tarihe tanıklığı, mesleğimle alakalı idealist anlamlar vs. vs. hülasa seviyorum merkez!

    umarım güzel anılar ve güzel insanlar biriktirmemde bana yardımcı olmaya devam edersin. biliyorum, sen de bana karşı boş değilsin.^:swh^
  6. 'karası' fena güzel . 'an' ları çok.
    seviyorum seni bulanık, gri şehrim.
  7. nefret ederek ağlayarak gittiğim ama 5 sene sonunda çok sevdiğimden ağlayarak da döndüğüm şehir.
    abiler anlatırdı ilk gittiğinde hiç ısınamazsın sonra ayrılamazsın diye hadi be sen de! derdim. öyleymiş.
    ilk yılımda derdim ki ankarada sevdiğim yer istanbula dönüşü değil; en sevdiğim yer aşti giden yolcu katı; nereye gidersem gideyim, yeter ki gideyim...
    zaman geçtikçe işler değişti. aşti ayrılık demek oldu...

    emrah serbes der ki: " ankara her şeyden önce arkadaşlıktır" öyledir gerçekten de. ankara insanının yapacak çok artı bir şeyi yoktur. en fazla gider bir kafeye oturur saatlerce konuşur, sakarya da bir bara girer sabaha kadar muhabbet edip içer. bu yüzden ankara insanın çabuk sosyalleşir. bu yüzden en yakın dostluklar en iyi arkadaşlıklar ankarada kurulur. bazen bu dostluklar aşti giden yolcu katından ayrılmayla birlikte bitmiş olsa bile...

    diyemeden geçemem: hasretin çok nazlı la ankara!
  8. yıllardır sevmekle sevmemek arasında gidip geliyorum.dönem dönem sevip dönem dönem de sevmiyorum. şu sıralar sevemiyorum gene ankara'yı. hissettirdiği yalnızlık hissi beni mahvediyor.
    gitsem bu şehirden çok mutlu hissedeceğime eminim.
    gidemiyorsun da kalamıyorsun da.
    tekrar sevmek istiyorum.
    rihan
  9. kış mevsiminin farklı yaşandığı şehir.soğuk kelimesini hissedersiniz ankarada. ayazı^:ankara ayazı^ insanı titretir. sabahları arabası olan için buzlanan camı temizlemek arabası olmayan için otobüs beklemek çok zordur. yazlıkların yerini annelerimizin gardırop üzerindeki çantalarda zulaladığı çeşit çeşit kazaklar, kalın montlar, yerine göre hayat kurtaran renk renk içlikler alır. sokaklarda atkılar, bereler, taytlar, botlar modaya göre arz-ı endam eder.

    ankarada bazısı için kış kahve demektir. ellerinde kahve bardakları, omuzlarında çanta, afilli montlarıyla hızlı hızlı bi yerlere gitmeye çalışan insanlar göze çarpar. her sokak başına açılan kahveciler dersten sonra "takılmaya" gelen üniversiteli gençlerle dolar, taşar. hoş sohbet eşliğinde "karamel maccihiatolar", "cappicunolar" yuvarlanır. lapa lapa yağan kara sıcak bir içecekle eşlik etmek huzur hissi verir.

    ankarada kış aynı zamanda tiyatro mevsimidir.güzün başlayan devlet tiyatroları soğuk kış akşamlarında kapılarını ankaralılara açar. biletler çok çabuk tükenir. özellikle şinasi ve akün sahnesine gidecekseniz oyundan önce salona oldukça yakın olan kuğulu parka gelebilir veya bestekarda gezebilir, oyuna yarım saat kala salona yüreyerek geçebilirsiniz.

    ankarada kışın değişmez figürlerinden biri de kestaneci abilerimizdir.akşam olmayagörsün tezgahlar kurulur, kestane kokuları burnunuza gelmeye başlar. kestane manileri eşliğinde ekmek paralarını kazanmaya çalışırlar.

    velhasıl kelam başta da dediğim gibi ankarada kış soğuktur ama sıcaktır da. bedeniniz üşür ama ruhunuz ısınır.
  10. başkent olmasa yozgat'tan farkı olmayacak iç anadolu kenti.