1. türk toplumunun arabesk bir toplum olmasındandır.

    ülkece ajitasyona, drama, duygu sömürüsüne bayılıyoruz. filmlerimizde dizilerimizde hep aynı şeyler aynı duygular var. neden böyle hep bilmiyorum. toplumun bu halinin müzik şeklinde dışavurumu da arabesk müzik olmuş.
  2. reha erdem'in hayat var adlı filmidir benim için. o filme aklım takıldı ve seveceksin şarkılarından başka hiçbir şarkı bu kadar uygun ve vurucu olamazdı. tabi birde sinir bozucu oyuncak sesi.
  3. insanın içinde bir tel bir damar bir kas lifi ne bileyim öyle titreşip insanı kendine getirecek herhangi bir şeye dokunuyor diye olabilir mi?
    herkes ıyy arabesk mi evresinden geçmiştir. ama masada rakı varsa orhan da müslüm de dinlenir. üstüne bir de eşlik edilir.
    bırak abi doğal ol. hangimiz sevmedik?
  4. bu dünyada mutluluklar olduğu gibi acılarda var. insan her zaman mutlu yaşayan bir canlı değildir. aslında bir sürü nedeni yoktur, arabesk müziği sevmenin. ben mutlu olduğum zamanlarda bile açarım azer bülbül mesela, moralimi de hiç bozmaz "ellerin talihi durmadan gülmüş, bizimse gülümüz açmadan solmuş" dese bile hemde. biraz da gerçekleri duymaktandır aslında. insanlar gerçeği ararlar, kimi zaman kaçarlar gerçeği görmekten, ama bir şekilde karşılarına çıkar. böyle bir döngüsü vardır hayatın. kim arabesk müzikleri sevmiyorum diyorsa, rakı masasında müslüm gürses'i dinlemekten de utanç duymuyordur. çünkü başka çaresi yoktur. :)
  5. ne bileyim konfeksiyonda yahut herhangi bir imalathanede hiç çalışmamış, çalışmak bir yana çalışanlara da tanıklık etmemiş olmak, aksi takdirde arabesk müzik o rezil ortamı, o hayattan beklentisi kalmamış yığın imgesini belleğe kazıtır, allah kahretsin o günleri.
  6. kültür ile ilişkili olduğu su götürmez bir gerçek; ancak mevzunun yalnız kültür olmadığı sözlerden anlaşılabilir. batı kültüründe müzikal anlamda arabesk müzik çıkaracak bir gelenek olmamış, olamamış. doğu ise dinden tutun toplumsal ayaklanmalara kadar çok daha acılı, çok daha farklı duyguları açığa çıkaran olgularla yüzleşmiş. iki tarafın bu denli ayrık oluşu coğrafyadan ibaret değil.

    insan var ama bu demek değil ki batı insanı doğudakinden farklı bir şey deneyimliyor aşk acısı çekerken; ifade etme şekli ve kelimeler başka. e haliyle müzik de başka, enstrümanlar başka, sesler başka. arabesk müzik insanın en yüzleşmekten kaçındığı - sebebi de çok basit görünmesi sanıyorum liriklerin bu kadar 'orada' olan ama bu kadar imkansız olanı anlatmasından - en basit ihtiyaçlarının dillendirilmesinin normal şartlar altında gerçekleşmemesinin bir sonucu. alkol alınca bağırarak eşlik edilmesinin en büyük sebebi bu mudur? freud'a sormak lazım.

    arabesk müziği, müzikal anlamda küçümseyen modernist dünyaya da iki çift lafım var: doğu'nun sesi ve yeteneği misal öyle azer bülbül'den ibaret değil, ki kendisi çok şahsına münhasır bir müzisyendir; bugün batı müziğinde iki iç sızlatan tını duyunca ''aa adamlar yapmış diyorsak'', o adamların esin kaynağının bu topraklarda olduğunun ayırdında olmak lazım. orhan gencebay'ın zamanında kimsenin kullanmadığı bir saz tonunu dünyaya tanıtmış olduğu gerçeği üzerinde bir durup düşünmek lazım. arabesk'in kışkırtıcı etkisinin opera'dan çok da farklı olmadığını gerçekten dinleyene kadar.
  7. cevabı arabesk müziğin ortaya çıkış nedenlerinde aramak gerekiyor. cumhuriyet dönemi müzik politikaları gereği yasaklanan türk musikisi yerine radyolarda tek tip batı müziğinin yayınlandığı dönemlerden geçtik. arap ezgilerinin müziğimize giriş serüveni insanların bu dayatma sonucu frekanslarını doğuya çevirmeleriyle başladı. bir dayatmanın sonucu olarak ortaya çıktı ancak bir dayatma değildi. bugün bu müziğin karakterize olduğu düşünceler doğuşunu hazırlayan sebeplerle korelasyonel ilişkilidir.
  8. ritmi ile alakalı bilimsel bir şeyler var gibi geliyor. ilginç bir şekilde aynı psikolojik durum daha salaş bir müzik dinlerken oluşmuyor. salaş müzikte ölüyorsunuz acıdan mesela, ama bir bakmışsın müslüm baba ile durum öyle olmuyor. yarayı sarar bir tınısı var adeta. belki de sizi acının en dibine götürüp getirirken ona kolayca alışmanızı sağlıyor.
  9. nurdan gürbilek'in "kötü çocuk türk" kitabı "ben de isterem" başlıklı bir denemeyle başlar. bu denemede nurdancığım 1970'li yıllarda ve sonrasında arabesk kültürün türkiye'de hangi nedenlerle ve koşullarda sevilip yaygınlaşmaya başladığını anlatır. 70'lerdeki boynu bükük ve saygılı orhan gencebay'ın 80'lerde yerini "ben de isterem!" diye çırpınan ibrahim tatlıses'e bıraktığını söyler ve bu değişimin, dönüşümün sosyolojik arka planını irdeler. konu, "sen varoşsun ben aristokratım"ın ötesinde ele alınmalı bence.

    yine de,

    "sen rüyalar âleminde
    yeni aşklar hevesinde
    bense yine uykusuzum
    bir sabahçı kahvesinde"

    diyor ve kendimi ferdi'nin ağlak sesiyle baş başa bırakıyorum.