1. bir yarışma için yazdığım ve ilk kez belirli bir konu için yazma girişimimdi..


    beni dinleyecek değil de anlayacak birine ihtiyacım var sanırım, ondan bu susmalarım .köşeme geçip beklemelerim. ringin içi bok püsür. bazen bilinmezlik denizinde şişeye konulmuş bir gemi gibi hissediyorum. ne yüzebiliyorum ne batıyorum. şişenin nereye gideceği tam bir muamma. beni bir şişeye tıkıp gördüğü ilk suya atansa ne halde hiç bir fikrim yok. denizler okyanuslar aşsam da bir şişenin mantarını açmaya yetmiyor gücüm. yine yağmurlu bir akşamda yanan mumlar sayesinde anlıyorum herkesin tek başına şişelere tıkıldığını. herkesi şişelere tıkan ,hayatını bir mantarla kapatan birilerinin olduğunu. büyük bir koleksiyoncunun farklı parçaları gibiyiz. aynı ama farklı parçalar..

    onlarca insanın binlerce maskeye sahip olduğunu ,çöpte biriken suratlardan öğrendiğimden beri karanlıkta oturuyorum geceleri. sonra bir telefon çalıyor , telefonun çalması bile yüz kaslarımı çalıştırmaya yetiyor , hafif bir tebessümle açıyorum telefonu. sanki yıllar önce kapatılmış bir şarabın açılınca gelen ilk kokusu gibi keskin bir ses halimi hatırımı soruyor sonrası uzun bir muhabbete gebe biliyorum. neler yaptığından bahsediyor, yeni öğrendiği müzik aletinden ,okuduğu kitaplardan ,izlediği filmlerden dizilerden , mutlaka izlemem okumam dinlemem gerekenleri bir konu başlığında toplayıp listeliyor, mahallede salçalı ekmek yiyen çocuğa özendiğim gibi özeniyorum yaptıklarına ve ardından özenle bana bırakıyor sözü, bende anlatıyorum yaptıklarımı izlediklerimi okuduklarımı. sonrası yad edilmeden olmayan , geçmiş…paylaşılan anılar, o anılardaki diğer insanlar anılmadan, şimdiki halleri sorulmadan geçilmiyor. bir yerlerden takipleştiğim eski arkadaşlıklar eski kelimesinin içini dolduran cümlelerle bahsediliyor. kimisinden ise şuan olduğu gibi, ansızın gelen bir aramayla hal hatır sorma kimisiyle ise “baba boşsan çıkalım mı akşam?” cümlesi raftaki tozlanmış dostlukların tozunu alıyor. sıra ince işlere geliyor onunda benim gibi ilişkilerden yüzü gülmediği için kolay makara yapıyoruz. bazen aforizmik takılıyor birisi hemen uyum sağlanıyor. sıkıntılı konular sona bırakılıyor ki konuşmanın tadı başta bozulup canlar sıkılmasın. bilinir ki birinin sıkıntısı varsa anlattığı kişi o sorunu daha çok kendine dert eder. zaten anlatmaya bile gerek yoktur aslında ,bahçesinin halinden baharın nasıl geçtiğini anlarız. en son ev ahalisine de selam durulduktan sonra kapanıyor telefon. surattaki gülümseme baki, içteki ferahlama mütemadiyen devam ediyor. bir gemicinin elini atıp şişeyi denizden kurtarması gibi bir his bu. kaybolmuş yolcuya yol gösteren hancı gibi. her çuvalladığında daha iyisini yapabileceğine seni motive eden annen gibi ,nasıl yapman gerektiğini anlatan baban gibi...


    ne zaman tutunacak bir dal arasam ne zaman düşsem birileri hisseder yardımıma koşar. kendim kalkmayı bilsem de kendim toparlanmayı öğrenemedim yıllardır. insan hiçbir zaman kendi kendine yetemez belki de bundandır toparlanamam. zaten insan bunun için biriktirir. arkadaşlık, dostluk biriken şeylerdir. sanırım dostluk arkadaşlığın türevi gibi. günlük değil ömürlüktür, zorunludur. yapılan bir yatırım değil hayatın yaptırımdır aslında. meziyet seçmektedir. şansın bir kumar oynar kazanan her zaman zamandır…
    arkhe
  2. kelimenin kökeni arka'yı taş'a yaslamaktan geliyor. bir nevi kıç'ı sağlama alma diyebiliriz. bu yüzden arkadaş dediğimiz adına yakışır olmalı koruyup kollamalı.
  3. arkadaş, seçilmiş ailedir. o yüzden çocuk, ana-babasına kızdığı kötümserlikte arkadaşlarına hiçbir zaman kızmaz.

    anne-babasına kızan çocuk, dünyaya sebepsizce fırlatılışının sorumluluğunu onlara yükler. ki gayet makul bir tepkidir, zira çocuğu dünyaya getiren ebeveynlerdir.

    arkadaşa da kızar çocuk fakat ebeveynlerine kızışının elementleri olan pişmanlık, çaresizlik ve hatta nefret, arkadaşa olan kızgınlıkta bulunmaz. çünkü eğer biyolojik ailesine kızdığı duygu motivasyonları ile arkadaşına kızarsa, kendi yaptığı seçimi sorgulamış olur.
  4. her daim makbüldür her daim aranılası.
  5. kendiyle arkadaş olmak.. yıllar geçtikçe, etrafın ıssız oldukça, insanın kendisi için söylediği yegane söz. ne mutlu anınızı paylaşmak ne derdi. dört duvar arasında kendiyle kurduğu diyaloğu böyle tanımlıyor artık insan.
  6. bir liseden, iki tane de üniversiteden, kafanın birebir uyuştuğu uzun süreli edilinip, geri kalanlarını kullan at şeklinde ve belli bir sınırın ötesinde bulundurmak idealdir. aynı formül özellikle akraba kısmına da uygulanırsa, kokuşmuş ve samimiyetsiz ilişkilerden arındırılmış, kafanın tertemiz olduğu bir yaşam sürülebilir.
  7. bir tane edinmek için nereye başvurmamız gerektiğini merak ettiğimdir.
  8. kötü günde yanında olmayanlar dersek çok da hatalı bir genelleme yapmış olmayacağımız insanlar.
    kalba