1. evrimsel sürecin bir getirisi olarak bir erkeğin ya da kadının, kendi imkanları dahilinde, ulaşabileceğine inandığı en iyi seçeneği elde etme ve onunla çiftleşme arzusudur temelde.

    7.5 milyar insanın içinde tanışabileceğin karşı cins sayısı okyanusta bir damla iken, ruh eşinin olduğuna inanmak sadece komiktir. internetten önce kimdi ruh eşiniz, hayatınızın aşkı? dersanedeki kız, arkadaşın arkadaşı, düğündeki kız; internetten sonra? izmir' deki kız, rusya' daki kız. işte bazı yazarların, insanların kutsallaştırdığı aşk bu kadar sahte, bu kadar yapmacık bir şeydir.

    birini görürsün beğenirsin. o da seni beğenirse onunla zaman geçirdikçe (hoşuna gitmeyecek şeylerle karşılaşmadığın sürece) değerli hale gelmeye başlar o insan senin için. bunun altında egosal nedenler de vardır aslında. emek verdikçe değerli olur o kişi. ona zaman ayırdıkça değerli olur, onu düşündükçe değerli olur. kendinden ona bir şey verdikçe o değerli olur özetle.

    kısaca tanım gerekirse; var olmayan soyut bir kavramdır aşk, şehvetin, sanrılarla süslenmiş halidir sadece.

    karşı tarafın güzelliği/zekası/parası vs. karşılığında aynı oranda bir özelliğin yoksa, uydurulan soyut kavramdan medet umarsın; aşktan. örneğin: yakışıklı, güzelledir; şişman, şişmanla; güzel, zenginledir; zeki, güzelle... bir yanılmasadan ibaret olan aşk, mutlak bir eşitlik halidir, yani en azından adildir.

    sıkılmaz da okursanız 2015' te yazmışım bunu ekşi' ye. bitti tabii o ilişki;

    şimdi ben size o gereksiz kitaplarda vıcık vıcık anlatılan, romantik gişe filmlerde kalıplaşmış halde önünüze sunulan ve günlük konuşmalarda klişe cümlelerle tanımlanan aşkın çok sert ve gerçekçi yüzünü sunacağım;

    aşk, mutlak bir bencillik, saygısızlık ve egodur. bunlar olmazsa aşk denen şey olmaz. aşk benim için zaten kutsal bir şey filan değildir, özel değildir ama diğer yandan birinin bana karşı, benim de o birine karşı aşk kelimesi ile tanımlanacak hisler taşımam güzeldir.

    sevgiliniz gece dışarıda örneğin ve siz onu aradınız. teli meşgule attı, mesaj yazdı ''burası çok gürültülü hayatım kopuyoruz'' dedi. kavga, en naif tabirle tartışma sebebidir bu, aşk söz konusuysa. aynı mesajı arkadaşın atsa ama sorun olmaz. arkadaşının seni sevmediğini düşünmezsin, mesajın sahibi sevgili olunca ise iş değişir. neden? çünkü orada dert ettiğiniz şey telefonun açılmaması değildir. siz orada onun, yanında siz olmadan eğleniyor olmasını kabul edemiyorsunuzdur. derdiniz o ortamdan çıkıp sizinle konuşması ve bunu yaptığında o ortamda olduğundan daha mutlu olmasıdır.

    ''hayır biz öyle değiliz, biz sevgilimle çok saygılıyız birbirimize'' vs. diyenler bundan sonrasını okumasa da olur. ben yanılıyorum ve aşk nedir bilmiyorum demektir zira. biz yolumuza kendisine karşı dürüst olmayı başarabilenlerle devam edelim şimdi. evet arkadaşlar; sevgiliye bunu yapıyorsak altta yatan neden budur. neden hayatında en önemli kişi her zaman ben değilim, neden en önemli önceliğin ben değilim, neden planların bana göre değil? bu bencillik değil de bu ego değil de nedir sevgili okur?

    peki neden bu kadar bencilleşiyoruz? elbette ego var o tamam ama sadece o değil, kaybetme korkusu da seni bu hale getiriyor. istiyorsun ki sana bağımlı olsun, sana öyle bir bağlansın ki artık sensiz hareket edemez olsun, dolayısıyla da seni hiç bırakamasın.

    kitap alıntısıyla devam edelim;

    ''kendilerini vazgeçilmez biri, bir ihtiyaç olarak hissetmeleri gerekiyor. bu yüzden de kendine değer veren, başarısı başkasına bağlı olmayan bir kadınla karşılaştıklarında kendilerine olan güvenleri sarsılıyor.''

    ''benim kuşağımın erkekleri modern olmak istiyorlarsa bana ulaşmak için, kendilerine öğretilmiş olan şeylerle savaşmak zorundalar. tamamlayıcı olmayı bilmiyor ve vazgeçilmez olmadıkları durumun sorumluluğunu üstlenmek istemiyorlar.''

    dün gece sevdiğim kadın beni arayacaktı mesela. sonra telefonunu arkadaşı kullandığı için arayamayacağını belirten bir mesaj atıp iyi geceler dedi. bunu bir arkadaşım yapsa o arkadaşımın beni sevmediğini asla düşünmezdim. ama konu ''aşık'' olduğum kadın olunca beyin olayı böyle yorumladı; ''aşık olduğum kadının arkadaşı, aşık olduğu adamla konuşacağı için, aşık olduğum kadın aşık olduğunu iddia ettiği benle konuşmamayı tercih ediyor'' bu kıyaslama sonucunda da elbette sen bana aşık değilsin ama arkadaşın, erkek arkadaşına aşık sonucuna ulaşmak kolay oldu benim için o kadının karşısında. çünkü kim daha bencil, kim daha bağlı diğerine kıyaslamasına girdim ben iki kadın arasında. ben bunu neden yaptım? çünkü aşığım. çünkü bencilim, çünkü egom beslenmek istiyor. o kadının bensiz yapamayacağını görmek istiyor egom. peki kadın bunu gösterse ne olacak? sanırım bu kez ilk başta çok mutlu olacağım ancak bir süre sonra ikimizin arasındaki ilişki çok sikik bir hale gelecek. karşılıklı yapılan eylemler içten gelen bir dürtünün sonucundan ziyade ezberlerden, sorumluluklardan ibaret olacak. karşı tarafın seni, senin istediğin şekilde sevememesi bir ayrılık nedeni olabilir, makuldür ancak seni sevmediğinin kanıtı olamaz. bu karışık geldiyse yine bir alıntıya gidelim;

    ''eğer istediğin olmazsa acı çekersin, eğer istemediğin bir şey olursa yine acı çekersin, hatta istediğin şey tam olarak olsa da yine acı çekersin çünkü onu kaybetme riskin vardır. zihin böyle belalı bir şeydir.''

    bazıları -bunları okuyanlar arasında da vardır belki böyle düşünenler- tüm bunları saçmalık olarak görebilirler. sevgi emektir, seviyorsa şunu şunu yapar vs diyebilirler. sevginin tanımını ve gösteriş biçimlerini çok net tanımlayıp bu olmadığında sevilmiyorsundur diyebilirler. inanın ben de öyle biri olmak isterdim. çok kolay olurdu; ''bunu yaptı sevmiyor, o zaman bitsin.'' ''şunu yaptı ve yaptığı net olarak sadakatsizliktir o zaman bitsin.'' işte yok benim böyle net tanımlarım ne yazık ki. he diyeceksiniz ki bu kadar düşünüyorsun, ahkam kesiyorsun e ilişkilerinde çok mu başarılısın? değilim. tüm bunları uzun uzun yazıyorum, tüm korkularımı, mutluluklarımı karşıma dizip ''sen bu nedenlesin ve bu kadar süreceksin'', ''sen şu nedenlesin ve şu kadar süreceksin diye etiketliyorum.'' ki bana göre bu çok ama çok cesurca bir şey. ama sonrasında hepsi sıralı ve net şekilde önümde olduğu halde gece yarısı gelen basit bir mesajla ben tüm o düzeni darmadığın yapıyorum. sabahında ise şu an yaptığım gibi tekrar toparlamak zorunda kalıyorum tüm dağınıklığı ve neredeyse her seferinde yeni bir şey daha buluyorum kaostan tekrar düzene geçerken.

    o kadının açısından bakalım olaya bir de; ailesi bu yaşar kadar onu büyütmüş. maddi manevi ona bir sürü imkan sunmuş, onu olduğu kişi yapmış. şimdi bir adam geliyor, onu bir iki kez öptü, bir iki kez ona güzel cümleler kurdu ve onun iyiğline olduğunu düşündüğü bir iki eylem yaptı diye -ki bu adam ben oluyorum- o kadını ağlatabiliyor, sebebi ne olursa olsun üzebiliyor. sebep ne? çünkü çok aşığım. af edersiniz de sikerler öyle aşığı. sen bu kadının babası olsan ne dersin? seni ağlatan kadın için senin annen baban ne der ya da? e peki ne yapacaksın, hiç mi kızmayacak, üzülmeyeceksin? yo elbette üzülürsün, kırılırsın, kızarsın; sakince bunu karşı tarafa anlatırsın. olmuyorsa da arkanı döner ve gidersin. kalıp karşı tarafa da kendine de sıkıntı yaratmazsın. karşı taraf göndermek istemiyorsa zaten dikkat edecektir bir şeylere. ancak tüm bunları yaparken karşı tarafın sana olan sevgisini de kullanmayacak, bencilleşmeyecek, onu nasıl bulduysan öyle kabul edecek, değiştirmeye çalışmayacaksın. bir ilişki içerisinde taraflar illa ki bir değişime uğrarlar, bir karar alırken iki kişilik düşünüp davranırlar. ama bunu onun özgür iradesine bırakmak gerekir, belli şeyleri önüne koyarak(''ben senin için bunu yaptım'' gibi örneğin) onu zorlamak değil.

    gerçekten zor yani bu kadar farkındalık. ve onunla ilgili en büyük endişelerimden biri de bu kadar farkındalığa hazır olup olmadığı. varolmanın dayanılmaz hafifliği demişti ya kundera, bu tam tersi; varolmanın dayanılmaz ağırlığı bu. kız var, sen varsın, duygular, korkular, mutluluklar, başkaları, sadakatsizlikler, kötü anlar, kötü sözler, acılar, sevinçler... var. ve hepsi çok ağır.

    dün gece harika bir film izledim; 3. o filmden bir replik; ''kalp her atışında yeni başlangıçlara ve ayrılıklara hazır olmalıdır'' bunu sadece ilişkiler için demiyordu. hayattaki her saniye yeni bir ayrılık ve akabinde yeni bir başlangıçtır zaten. bu kadar karamsarlıktan sonra romantik bitirelim o halde. aşk için güzel bir şey söyle derseniz; ''her saniyeye onunla yeniden başlayabilmektir aşk'' derim.
  2. kim söylemişti nerede görmüştüm hatırlamıyorum. şöyle diyordu:
    "size biraz 'aşk'tan söz edeyim:
    yıldızlara uzanır gibi uzanmak raftaki kitaba.
    ve sevgilinin başını okşar gibi çevirmek sayfalarını."
  3. üzerine büyük laflar edilir. kendisinin etkisi geçer ancak bu laflar ölümsüzdür. bu yüzdendir ki hiç eskimez aşk.

    kadim bir histir işin içindeyseniz. değilseniz kadim bir heves olduğunu anlarsınız. en azından tekrar onunla karşılaşıncaya dek.
  4. tarihte bilinen en eski aşk şiirini tekrar okudum bugün. mö ^:ya da iö^ 18. yüzyılda eski babil dönemine ait bir tabletin üzerine yazılmış. hikayesi de şu; sümer inancına göre toprağın bereketini ve döl yatağının verimini sağlamak için kralın yılda bir kez bereket ve aşk tanrıçası inanna'yı temsil eden bir rahibeyle evlenmesi kutsal bir görev imiş. işte bu da dönemin kralı şusin'in müstakbel karısına yazdığı ve tarihte bilinen ilk şiir olarak kabul ediliyor.

    şiir ilginç geliyor haliyle ^:mö 18. yy'dan bahsediyoruz^ öncelikle çok seksist olduğunu söylemek gerekiyor. duyulan histen çok alınan hazdan bahsedilmiş. karşısındakini değil kendisini yüceltiyor. lütuf olan taraf kendisi. tabi bunu söylerken bugünü baz alıyor olmam doğru değil. şu an düşününce çok ilginç geliyor. binlerce yıl öncesi. ifade yöntemleri değişiyor, belki duygular da kabuk değiştiriyor ama yine insana dair hisler.

    damat, kalbimin sevgilisi
    güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı
    aslan, kalbimin kıymetlisi
    güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı

    damat, seni okşayayım
    benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır
    yatak odadında bal doludur
    güzelliğinle zevklenelim
    aslan seni okşayayım
    benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır
    damat benden zevk aldın,
    anneme söyle, sana güzel şeyler verecektir
    babam sana hediyeler verecektir.

    sen, beni sevdiğin için,
    lütfen bana okşayışlarını,
    beyim tanrım, beyim koruyucum,
    tabeı enlil'in kalbini memnun eden şusin'im
    lütfen bana okşayışlarını...
    one
  5. ilk kez aşık olduğumu sandığımda 7 yaşındaydım, mahalleden birine böyle hayran hayran bakardım. en yakın arkadaşım dediğim kıza söyledim 3 dakika sonra kız yanımdan kalktı gitti. bir de baktım ki çocuk koşa koşa geliyor. boğazımı sıkıp havaya kaldırdı bir daha böyle bir şey duymayacağım diye. deli yürek, aynalı tahir falan meşhurdu o sıralar ona mı özendi ne yaptı bilmiyorum. ayaklarımı yerden kesti ama maalesef gerçek anlamda. o günden beri hızlı, öfkeli ve ihtiraslı aşklara yelken açmadım.
  6. insanın kendi kendine yarattığı illüzyondur...
    ''beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup "aşk" sanıyorsunuz...'' (shakespeare)
  7. yokmuş yaşı!
    burada yazan gençlerin büyük çoğunluğunun yolda görse belki de amca diyecekleri yaştayım. çok şey gördüm, yaşadım, onlarca kadın tanıdım, yüzlerce kez seviştim, binlerce dakika harcadım telefonda ki buna ankesörlü olanlar dahil, güzel kadınlarla kendilerinden daha bile güzel zamanlar geçirdim, çok yalan söyledim, kalpler kırdım, epey ah aldım, aldattım ve muhtemelen aldatılmışımdır da, sevdim ve karşılığında çok ama çok sevildim, dünyanın en güzel kız çocuğuna baba oldum, bazen evi terkettim, bazen de kovuldum, sıkıntıda olduğum anlarda kendimi teslim edeceğim yada kendisine dua ederek rahatlayacağım bir tanrım olsun istedim olmadı, hastalıklar atlattım, ameliyatlar geçirdim, her narkozdan ayıldığımda yanımda bekleyen kadın farklıydı, hepsini sevdim ama bunca yıl sonra şunu fark ettim ki hiç aşık olmamışım!
    yokmuş yaşı!
    halbuki hepsine kendilerini sevdiğimi söylemiştim, çoğuna aşık olduğumu sanarak zaman geçirmiştim. hiç olmamışım ki..iki ay öncesine kadar. filmlerde olan şiirlerde şarkılarda geçen midede uçan kelebekler gerçekmiş. uyanır uyanmaz aklına gelişi, yatmadan önce beraber geçirdiğin en güzel zamanların gözünün önünden geçişi, her telefon çaldığında "mı acaba?" deyişlerin hepsi gerçekmiş.
    yokmuş yaşı!
    araya uzun bir ayrılığın gireceği, yani aslında rüyanın biteceği, beraber geçirilen üç muhteşem günün son gecesi on santim uzağından kırk dakika boyunca izledim dünyalar güzeli yüzünü belki ufak da olsa hata bulurum diye ama bulamadım. gözlerimi kapatıp yüzünün her milimetresinde gezdirdim parmaklarımı dakikalar boyunca belki ayrıldıktan sonra aklımda kalır kolay unutamam diye ama keşke onun yerine daha fazla izleseymişim bana kimsenin o şekilde bakmadığı ve/veya bakamadığı o gözleri.
    yokmuş yaşı!
    ilk kez gittiğim o yerde son kez yaşıyormuşçasına geçirttiği zaman için teşekkür ettim kendisine. ufak bir süre ağladık beraber, o silerken kendi gözyaşlarını ben kıskandım onun parmaklarını benden daha erken davrandı diye. hayatımda bir kadının yanında ikinci defa ağlayışım belki yaşadığımız şeyin zorluğu, sonunun olmamaya daha yakın oluşu, aradaki engellerin bir insanın kaldırabileceğinden daha fazla olduğu gerçeği yada hepsi birden veyahut hiçbiri içindi, bilemiyorum.
    yokmuş yaşı!
    ama şunu çok iyi biliyorum ki; yıllar önce öylesine hayranlıkla, şefkatle, saatlerce, karşılık beklemeden, aşkla birisini izlemiştim ve her hangi bir duygunun hiç bir şekilde o hissin yanına bile yaklaşamayacağını varsaymıştım o gün çünkü izlediğim şey kızımdı ve o gün doğmuştu.
    yokmuş yaşı!
    şimdi yıllar sonra ben birisini neredeyse aynı hayranlıkla izledim, uzun bir zaman göremeyeceğim kendisini ama acısı bile güzel. hiç aklımızda yokken bir de şarkımız oldu son gece ve ben bazen kulaklıkla dinlerken aptal aptal gülümserken yakalıyorum kendimi. umarım herkesin başına gelir.
    xama
  8. tanrının insanlara güvenmediğinin kanıtı. "şimdi bu salaklara mantık verdik ama birbirlerini beğenmeye beğenmeye yok olup giderler, şunlara üstün bir dürtü ekleyeyim bari de yürüsün ırkı sığırların" demiştir. (not: aynı içerikte ekşi entry'mden alıntıdır. nickim de aynıdır rahat olunuz.)
  9. eyşan: ömer seni...
    ömer: şşşş, sakın! sakın tek bir kelime daha edeyim deme. sakın tek bir yalan daha söyleme. niye biliyor musun? çünkü inanırım. onca şeyden sonra, şimdi tek bir cümle et, gözlerime bakıp beni sevdiğini söyle, gerçek olmadığını bal gibi bilirim ama yine de sana inanırım. o yüzden tek bir an bile beni gerçekten sevdiysen, sakın!
  10. deliliğin toplumca kabul görmüş biçimi.