1. "bilmediğini bilmek en iyisidir. bilmeyip de bildiğini sanmak tehlikeli bir hastalıktır." lao tzu
  2. sokrates bir gün kendinden daha bilge insanlar aramak için yola çıkar. yoldayken bir sürü bilge olarak tabir edilen insanla konuşma fırsatı bulur. bilgelerde sohbet ederken sokrates onlara sadece sorular yöneltir. ve karşısındaki bilge kişinin de bir süre sonra bilmediği şeyler olmadığını anlar her seferinde. fakat bilge hala bir şeyler bildiğini edip sokrates ile konuşmaya, tartışmaya devam eder. sokrates ise daha daha akıl dolu sorularla o bilgenin bildiğini mi yoksa sadece biliyor gibi mi yaptığını ortaya çıkarmaya çalışır. sonuçta da bilgelerin bir süre sonra cevap veremeyip kendince cevaplar verdiklerini, fakat bu cevapların da kendince çürütülebildigini gözlemler.

    böyle böyle bir sürü bilge ile görüşen sokrates, sonradan bir sonuca varır: "bir sürü bilge ile konuştum, hepsinin de bilmediği şeyler var. tabiki hepsini bilmelerini bekleyemem. fakat insanın bilmediğinin farkında olması da bir bilgeliktir. en azından ben, bilmediğimi bildiğimden onlardan daha bilge sayılabilirim. tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğim, ama bu halde bile onlardan daha bilgeyim sanırım." der.

    velhasıl; bir konu hakkında fikriniz olmadığının farkında olmanız da iyi bir şeydir. sadece bu bile bir sokrates olmak için yeterli (*:swh)

    (bkz: sokrates'in savunması - platon)
  3. insanın aslında hiçbir şey bilmediğini farkettiği an tarifsiz yüce bir andır. bilgeliğin birinci adımıdır da denilebilir. çok şey bildiğini , şimdiye kadar iyi bir yol katettiğini, iyi bir birikim yaptığını düşünürken ; aslında bildiği şeylerin okyanusta bir damla su etmediğini farkeden insan ani bir şoka uğrar ve aydınlanır. bu anlık aydınlanma , gelecekteki gerçek aydınlanmaların öncüsüdür. umarım ben çok şey biliyorum gafletine dalan her insan bir gün bunu tadar.
    rosky