• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.75)
baraka - ron fricke
binbir türlü sinemasal atraksiyonla kotarılan ve sürekli çalan müzik eşliğinde seyirciye sunulan "baraka", bizleri kimi zaman japonya'nın kalabalık yerleşim birimlerindeki kargaşaya ortak ediyor, kimi zamansa sufi törenlerine götürüyor. açılışında, yaşlı bir maymunun hüzünlü bakışıyla sizi etkileyecek olan "baraka", yedinci sanatın teknik anlamda ulaştığı noktayı göstermekle kalmıyor, aynı zamanda bizlere içinde yaşadığımız 'gelişmiş-sanayii toplumu'ndan insan manzaraları sunuyor.


  1. ron fricke'in 1992 yapımı belgeseli. "baraka", kelimelerle zor tarif edilebilen, gerçek anlamda 'görsel' bir film. "baraka"da konuşma yok, "baraka"da standart bir olay örgüsü yok. sadece büyük metropollerin ve mistik doğu'nun gizemli resimleri var.
  2. !---- spoiler ----!

    izlerken kendi iç sesimle birlikte:

    dağlar, sıcak su kaynağı, maymun
    (başlangıç)

    insanlar, tapınaklar, kilise, katedraller, kabe, dervişler, galata mevlevihanesi, mevlevi ayini, hahamlar, ağlama duvarı, balilerin maymun ilahisi, budist rahipler, massailerin ritüeli, aborjinler, şinto rahibi
    (ne kadar çok ve çeşitli tapınma biçimi var, ne güzel aynı gezegende yaşıyoruz, yaşayabiliyor muyuz, yoksa …)
    (tapınmamız farklı olabilir ama aslında aynıyız, insanız, hepimiz dünyada yaşıyoruz)

    nefes kesen doğa, dağ, himalayalar, volkanlar, hawai, galapagos adaları, ayers kayası, yağmur ormanları, şelale, iguazi şelalesi, göl, flamingolar, kanyon, güneş tutulması
    (ne güzel bir dünyada yaşıyoruz, bunu unutuyoruz arada, doğa senin güzelliğini, görkemini, her şey ne kadar uyumlu ve güzel, biz ne kadar uzaklaşmışız senden)

    kabileler, farklı danslar, kıyafetler, kostümler, bali keçak dansı (iyinin kötüyle savaşıymış)
    (her kabilede ayrı bir renk var, çeşitlilik var, felsefe var, onun anlatısı var)

    brezilya yağmur ormanlarında bir ağacın kesilişi
    (bu da sonun başlangıcı)
    (katliam başladı, ne oldu birden bire? her şey o kadar güzeldi ki, doğa insanlar uyum içinde ne kadar mutluyduk)

    altın madeni, brezilya, gecekondular, gecekonduların demir parmaklıklı pencereleri ve arkasında mahzun bakan insanlar, çocuklar (içim burkuluyor), new york, tokyo metroları (tıkış tıkış insan görüntüleri, burada da durum farklı değil, insan insana acıyor), korkunç duvar şehir hong kong’da (insan bakmaya dayanamıyor, yıkılmış deyince rahatlıyorum bir nebze)

    apartman mezarlık üst üste tıkış tıkış

    kapsül otel (o mezarlığın aynısı, tek fark burada yaşayan ölüler var)

    auschwitz toplama kampı (yığınla kuru kafa, kemik parçaları bunları insan yapmış olamaz)

    kamboçya ölüm tarlaları (bkz the killing fields – roland jofee filmini izlemiştim 2 milyon insan katledilmiş burada)

    sigara fabrikası, işçiler (binlerce insan istiflenmiş, her gün aynı hareketi yapıyorlar çaresizce, onların tüm yaşamı bu, nasıl olur derken;)

    tokyo kalabalığı, bunalmış yüzler, metropol insanı (aynı mutsuz ifade onlarda da var)

    gökdelenler (gücümüzle gurur duyalım misali)

    trafik, new york, mekke fark etmiyor, aynı keşmekeş, kalabalık, tayland klavye fabrikası, çöpten beslenen aç insanlar, hayvanlar, yürüyen merdivenler (insan seli şeklinde), ardından tavuk fabrikası (civcivler yürüyen bantlarda civciv seli şeklinde) (insanoğlu kendine de yapmış, hayvana da yapmış, doğaya da yapmış)

    sao paola’da evsizler, hindistan, kamboçya’da evsizler (dünyanın her yeri aynı)

    brezilya seks işçileri, tayland çocuk seks işçileri

    polonya dökümhane ve işçiler

    arizona devasa uçak mezarlığı, bombardıman uçakları binlercesi orada (tüylerim ürperiyor o kadar çok ki)

    kudüs ağlama duvarında silahlı asker,

    kamboçya askerler, silahlar

    pekin tiananmen sarayı askerler, pekin halk kahramanları anıtı

    persepolis, piramitler, kabe, ramses tapınağı, ganj nehri

    (içinde yaşadığımız dünyaya o kadar zarar vermişiz ki hangi tapınak olursa olsun fark etmez, hatta ganj nehrinde bile arınamayız artık)

    (yaşamın soluğu: doğaydı, insan da onun bir parçasıydı, bu gerçeği belleğinden sildiği anda her şeyi mahvetmeye başladı)

    (baraka: hint felsefesinde yaşamın soluğu demekmiş.)

    final hava kararır. dünyamızda gece görüntüleri…

    sözüm anlatmaya yetmedi.

    hiçbir film, ron fricke belgeselleri kadar içimi acıtmamıştır.
    !---- spoiler ----!
  3. her ne kadar sözsüz de olsa sorduğu söylediği bol olan pek leziz belgesel. film özetle dünyayı tanıyor musun diyor. dünyada kendini arındırmaktan başka derdi olmayan modernleşmemizden endüstrileşmemizden haberi olmayan insanlardan , bir makinadan farksız olmakla görevlendirilmiş fabrika çalışanlarına , sokaklarda yatan çöp karıştıranlardan bir gece klubünün önünde bekleşen kızlara , ufacık makinalara tıkıştırılan civcivlerden civciv gibi koşuşan insanlara , toplama kampında yığılmış bir zamanlar hayatı olan kurukafalara kadar. ne kadar tanıyoruz dünyayı bu denli az bilgiyle ne yargıya varabiliriz ne kadarı anlamlıdır. dünyanın dört bir yanıyla ne denli farklı ve aynıyız.