• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.46)
before sunrise - richard linklater
fransız yüksek lisans öğrencisi celine (julie delpy) ile amerikalı jesse (ethan hawke), budapeşte - viyana treninde bir çiftin kavgası ile tesadüfen tanışırlar. jesse, celine'e, ertesi gün uçağa bineceğini ancak parası olmadığından sabaha kadar viyana caddelerinde dolaşacağını söyler ve celine'in kendisine eşlik etmesini ister. viyana'da trenden inerler ve 14 saat boyunca hayatlarını derinden etkileyecek bir beraberliğe adım atarlar


  1. izleyen herkesi bir şekilde bir yerden yakaladığını düşündüğüm güzel ve sıradan olmayan bir film. göze en çok çarpan yanlarından biri neredeyse bütün filmin iki karakterin diyaloglarından oluşması ve geri kalan her şeyin geçip giden bir arka fondan ibaret oluşu. tabi o arka fon viyana sokakları, orada akıp giden hayatlar, yaşanılanlar olunca hiç de sıkmıyor.

    !---- spoiler ----!
    film herkesi farklı farklı yerlerden yakalasa da benim için en can alıcı kısım jesse'nin celine ile ilk ayrılma vaktinin geldiği sahne ve orada yaptığı konuşma oldu. jesse artık inip gidecekken celine'nin yanına gelip "bunu söylemediğime ömrümün sonuna kadar pişman olabilirim" diyerek başlar, konuşma ilerler, tren dakikalar içinde kalkacaktır ve belki son ikna çabası olarak şunları söyler "pekala. düşün şimdi, bundan on, yirmi yıl sonra evlenmişsin. hayatın monotonlaşmaya başlıyor. kocanı suçlamaya başlıyorsun. işte o gün geriye bakıp hayatına giren erkekleri ve eğer onlardan birini seçseydin neler olabileceğini düşünüyorsun. ve ben de onlardan biriyim." diyerek o muhteşem konuşmasını yapar. belki kendisi de celine'nin yirmi sene sonraki kocası kadar sıkıcı olacaktır, belki o da tam bir `loser`dir. ama celine bunu onunla o trenden birlikte inmeden bilemez. aslında işin en tuhaf noktası da burada başlıyor bana kalırsa. ikisi de trenden birlikte inmeliydi ve neler kaçırabileceklerini birlikte görmeliydi. celine onunla indi ve muhteşem bir gece geçirdi, farklı şeyler yaşadı, farklı şeyler hissetti. ve belki de sonunda anlaştıkları gibi 6 ay sonra tekrar buluşacaklar, tekrar aşık olacaklar birbirlerine, evlenecekler belki fakat bir de bakacaklar birbirlerinden nefret etmeye başlamışlar, belki de jesse o bahsettiği 20 sene sonra bahsettiği kişinin ta kendisi olmuş. ama, kocaman bir ama, belki de celine orada jesse ile birlikte o trenden inmese, bir sonraki durakta belki de ömür boyu mutlu olacağı hayatının aşkıyla bir şekilde tanışma imkanı bulacak. ama celine o trenden indi ve belki de bu fırsatı kaçırdı. belki de dediğimin tam tersi olacak, jesse ile celine hayatının aşklarını bulmuş olacaklar. bunu bilemiyoruz elbette ama şu durumun bana hissettirdiği tek bir şey varsa o da muhteşem bir olasılık evreninde yaşadığımız ve bu olasılıkların hepsinin imkansıza yakın ihtimalinin olması.
    !---- spoiler ----!
    belki de şu an hayatımın aşkı şu an burada ve bir olasılıkla bir yandan bunu okuyup bir yandan gülüyor, garip geldi ona yazdıklarım.
    belki de şu an morali bozuk, canı sıkkın, bu yazdıklarımı görüyor ama çok uzun ve okumuyor. işte, bir olasılık daha ve yok oldu.
    veya belki akşam bir yere oturuyorum, yine ona denk geliyorum, bakıyoruz birbirimize. ama konuşmamız mümkün olmuyor. o gidiyor, ben gidiyorum. bir daha görüşmüyoruz. işte bir olasılık daha ve yok oldu.
    veya aynı yerde belki bir saatle kaçırdım onu, aslında ben de o saatte orada olacaktım ama bir şey oldu ve geciktim. belki de bir gün önce orada olsaydım bulabilecektim onu ama ben bir sonraki gün oradaydım. o çoktan gitmiş.
    belki aynı otobüsteyiz, yan yana oturmuşuz veya bir önümde oturmuş. fark ediyorum ama bir şey yapamıyorum.
    belki ben otobüsü beklerken bir sigara yaktığım için o benden bir önce gelen otobüse bindi ve gitti. beş dakika önce veya sonra, ne kadar da çok şey fark ettiriyor.
    belki şu an farklı şehirlerdeyiz; belki farklı ülkelerde. belki ben yanlış zamandayım belki de o.
    yani burada bütün bu saçmalayışımın sebebi bütün her şeyin, hayatımızın muazzam ve saçma sapan bir olasılık içinde yürüyor olması. neler kaçırdığımızı, neler kaçırabileceğimizi bilmiyoruz, bilemiyoruz; kimimiz trenden indiği, kimimiz trende kaldığı, kimimiz ise o trene hiç binmediği için.
  2. (başlığın 'before sunrise' olması gerekiyormuş sanırım.)
    jesse ve celine'nin başlangıç noktaları olan bir viyana gezisi. diyalogları çok günlük ama o kadar günlük olmasına rağmen asla sıkıcı değil. zor bir şey bence bunu başarabilmek. farklı mekanlarda birbirlerini sınıyorlar adeta ama sürekli ilginç bir şeyler bulabiliyorlar kendileri hakkında. celine entellektüel bir fransız genç kadın ama bir o kadar içten. jesse'nin ise tipik amerikalı turist olmasını beklemiştim ama çok daha farklı çıkmıştı.
    filmde güller, şaraplar ortada gezinmiyor ama bence son derece romantik bir film; birbiriyle konuşan ve dinleyen bir çift.
    doris
  3. türkiye için karşılığı izmir mavi tren olabilir.

    !---- spoiler ----!

    üçlemenin ilk filmi; diğer iki filmi gerçek hayatta devam ederlerse çekelim gibi bir deney yapsalardı tüm paramı 2. filmin çekileceğine yatırırdım^:6 ay sonra buluşmamaları kaydıyla^; çünkü konuşabiliyorlar, gülümseyerek dinliyorlar ve merak ediyorlar...

    !---- spoiler ----!

    ayrıca (bkz: before sunset - richard linklater) (bkz: before midnight - richard linklater)
    mesut