1. yarın akşam vodafone arena'da oynanacak şampiyonlar ligi gurup maçında bir dakikalığına dünya'nın ilk sessiz tezahüratı yapılacak. nasıl yapılacağı şurada. sessiz çığlık

    ırkçılığa ve işitme engellilerin problemlerine dikkat çekme amaçlıdır.
  2. beşiktaş jk sadece bir spor kulubü değildir.

    beşiktaşlı olmak babadan oğula mirastır.
    hiç tanımadığın insanlara seneleri devirmişçesine sarılmaktır.
    hafif yağmurun altında " .. yağmurlu bir günde görmüştüm seni.. " diye ses tellerinizi yırtacak kadar bağırırken onu yağmurlu bir şampiyonluk gününde görmektir.
    elindeki meşaleyle, sevinç sarhoşluğuyla sizi yakan bayan ablayı mazur görmektir.
    dumandan nefes alamazken " beşiktaş seninle ölmeye geldik! " minvalini bozmamaktır.
    galatasaraylı, fenerbahçeli insanlarla beşiktaş şampiyonluğu kutlamaktır.
    haksızlığa boyun eğmemektir.
    karşılık beklemeden sevmektir.

    en güzeli ise dağ gibi bir adamın, bir babanın sesine vuran çocuksu şampiyonluk neşesidir.
    kuz
  3. iki gündür formasını üstümden çıkarmadığım takımım. ulan şampiyonluk ne güzel seninle be.
  4. yıllardır galatasaraylı idim daha bu senenin başlarında sanıyorum beşiktaşlı oldum. çocukluk aşkımın da etkisiyle biraz beşiktaş maçlarını izlemeye başladım ve birden kendimi beşiktaş marşı söylerken buldum. hayatımda ilk kez bir takım gol yediğinde deliye döndüm ve maç kazandığında sevinçten havalara uçtum. yıllardır saksı gibi başka takımı tutmuşum abi benim ruhum beşiktaşlıymış bu his gerçekten apayrı bir şey.
  5. şampiyon olduktan sonra kadrosundan

    gökhan töre ingiltere liginde westham united'e
    jose ernesto sosa italya liginde milan'a
    mario gomez almanya liginde wolfsburg'a
    ismail köybaşı türkiyede fenerbahçe'ye

    transfer olmuştur. bu transferler çok iyi takımlara gitmiş denilebilecek kayıplardır ancak yine de gücünden kaybetmemiştir.

    fabricio agosto ramirez ispanya liginden deportivo la coruna'dan
    adriano correia ispanya liginden barcelona'dan
    gökhan gönül türkiye'den fenerbahçe'den
    anderson talisca portekiz liginden benfica'dan

    transfer edilmiş futbolculardır. vincent aboubakar, caner erkin ile samir nasri transferleri gündemdedir ve bugün yarın bu yorum düzeltileceği tahmin etmekteyim.

    son yıllarda futbol adına ffp anlaşmasına rağmen gerçekten iyi yönetilen kulüptür.
  6. 1903 yılında kurulan türkiye'nin ilk spor kulübü, takımım.
  7. galatasaray'ın büyüklüğü önemli ölçüde fenerbahçe'nin büyüklüğüne dayanır. keza tutkuyla bağlı olduğum fenerbahçe'nin büyüklüğü de az da olsa çok da olsa galatasaray ile rekabetten ileri gelir.

    beşiktaş ise herhangi bir ezeli rekabet diyalektiğine dayanmaksızın kendini var etmiştir, bu yönden takdir edilesidir.
  8. 77.dakikada gelen gol fenerbahçe taraftarı olsam da sevindirdi tebrikler beşiktaş..
    edit: 1-1 oldu üzdü
    belit
  9. sezon boyunca oynadıkları futbolla ve duruşlarıyla şampiyonluğu hak eden tek takımdır tebrikler beşiktaş.

    not: galatasaraylıyım.
  10. "neden beşiktaş"

    yaşamda bazı şeylerin sebepleri yoktur. ya da bazı şeyler için inanılması istenen budur; adına bir tesadüf diyebileceğimiz, açıklamakta her zaman zorlanacağımız, var olan bir bağı anlatamamanın verdiği zevk duygusuyla ilgili şeylerden bahsediyorum ve yukarıda geçen, geçmeyen durumların kapısı benim için beşiktaşa çıkıyor işte.
    onu, bir baba veya anne mirasıyla kazanmadım. açık konuşmak gerekirse böylesini istemezdim de. bilirsiniz, insan neticede seçemeyen varlıktır. adını seçemez, ailesini seçemez, ülkesini, kültürünü, dilini, etrafını vs - ama hayatta - özellikle çocukluk yıllarının altın çağında - öyle küçük durumlar karşısında kalır ve o an için küçük bile olsa ruhen ve manen kendisini yakın bulduğu, özdeş hissettiği bir şeyleri seçme ihtiyacı hisseder ya, aha işte, beşiktaş"ta benim için öylesine tuhaf bir yakınlık öyküsüydü. adına isterseniz kaybedenin yanında duran küçük ruhlu robin hood diyelim, ya da forma aşkı - ama ikisi de değil, işte diyorum ya anlatamam. fenerli olmak çok basitti mesela. bir sürü fenerli okuldan arkadaşım vardı, ilk platonik aşkım fenerliydi, renkleri cazibti, bize kıyasla daha başarlılardı, ama garip bir uzaklık duygusu vardı içimde. o formayı giyen küçük çocukların gol sevinçlerinde ruh göremiyordum. ya galatasaray? onların uefa kupası vardı, türkiye futbolu dendiğinde ilk dile ve akla gelen kulüptü. başarı hissine, galibiyet duygusuna aç bir çok insanı galatasaray kendisine çekmişti. 80 - 90 jenerasyonun kafası bir hayli bulanıklaşmıştı. takım değiştirenler gördüm, forma değiştirenler gördüm ve bütün bunlar yaşanırken benim üstümde beşiktaş forması vardı ve neden anlamıyordum. bazen öyle olur, anlayamazsın. her neyse işte, bir farklılık duygusu diyebiliriz. nedense o formanın içinde küçük bedenimle kendimi daha güvende hissediyordum. komik, ama küçük çocukların bir şekilde korunma ihtiyaçları gibi. ezik bir takımdık rakiplerin gözünde, ben daha çocuktum ve kötü futbol oynardım; hani ifade yerindeyse futboldan da bir şey anlamazdım. yani kolay ayartılacak birisi gibi mizacım olabilirdi, fanatik bir fenerli babam olurdu, lefterin formasını giydirirdi, aynanın karşısına geçip, bak oğlum sen doğma büyüme fenerlisin derdi; ya da okul yılları, uefayı kendince kutlayan küçük grupların gerisinde merakla kalmazdım, ya bir forma bana da verin de, coşkunuza katılayım. fakat olmadı, yıllarca, büyüdükçe, iyi futbol oynadıkça ve futbola tek tutku olarak baktığım dönemlerce bunun olamayacağına çok emindim. çok garip bir fanatizme dönüştü futbol. her gün gazete alıyorum, özel bir deftere futbolcu resimleri yapıştırıyorum, beşiktaş"ın her maçını farklı farklı kahvelerde, farklı taraftarların önünde coşkuyla izliyorum. takım habire kaybediyor, kaybettikçe ona olan bağımlılığım artıyor. gurur filan duyuyorum kendimle, beşiktaş"ı bir miras değil, bir keşfetme durumuyla kazandığım için. yani çocukluğumda anlayamadığım bağı, gençliğimde daha iyi anlıyor hale geliyorum. arma aşkı, forma aşkı, maç heyecanı, tutkuya dönüşüyor. şampiyonluklar kaçtıca gururlanıyorum. beşiktaş bu, meselesi kazanmak değil. teselli de değil, olsa söylerim. yazdıkca zorlandığım ve galiba zorlandığım duyguları en iyi anlayacak olan beşiktaş taraftarı. gece ikilerde, üçlerde fenerden, cimbomdan yenilen son dakika gollerinin acısıyla gelmeler, formayla yatmalar, sabah okula formayla gitmeler, alaya alınmalar ve beşiktaşı savunmak duygusu.
    beşiktaş bir futbol meselesi olmaktan çıkıyor. futbol beşiktaş için basit bir kavrama dönüşüyor. orada bir ruh vardır, karşılık beklemeden duyulan aşk vardır artık.
    yıllar geçiyor, tutkular da değişiyor pek tabii. tutku dediğim, futbol. artık sadece beşiktaş"ın maçları var, gerisi hikaye oluyor. içimde çelişkiler yaşamıyor da değilim o zamanlar. felsefe, sinema, edebiyat, var oluş sancıları vb olguların arasında beşiktaş aşkı. nasıl olacak bu iş diye git gel yaşıyorum. ulan bireyselciliği savunuyorum, bir bakmışım haftasonu inönüde kollektifle beste söylüyoruz. nihilist takılıyorum, bir de bakıyorum beşiktaş en yüce değer olmuş hayatta. ama zeki demirkubuz"da der ya, insan akıl dışıdır hem de.
    böyle zayıf yanlarımız da var. beşiktaş öyle işte. onun yeri başka. verdiği duygu başka. o, hayatın dışında bir yerde duruyor. beşiktaş"ın var ettiği çelişkiye aşık oluyorum.
    çok şey kaybetmiş olabilirim, ama ne tuhaftır ki beşiktaş hiçbir zaman kaybolmadı. ben kaçarken o beni buldu. her maçını izlediğimde - özellikle kaybettikçe - huzur budum. hiçbir zaman küsmedim, kırıldığım oldu, ama onu öyle, üçüncü, halkın takımı, kanseroloji içeren bir sevgi olarak kabullendim. bunlar olmasaydı olmazdı. hayat ve insanın yaşamadaki yolculuğunu hatırlattığı için beşiktaşlıyım.

    ve bu sene galiba - belli olmaz da - şampiyon olacağız gibi. şehiri bir süreliğine terk etme kararı almıştım, sonra dedim ki, şampiyonluğu yaşayalım öyle giderim. bak işte bu duygudan bahsediyorum, her sene şampiyon olamayan takım seyircisinin gitme arzusunu bir süreliğine engelleyen duyguyu bana verdiği için beşiktaşlıyım. gitmek isteyen birisi, mutsuz kişidir. mutsuzluğu engelleyen çok az şey vardır. beşiktaş işte bunu yapıyor.
    ve eğer şampiyon olmazsa, değişen bir şey olmaz. var oluşu yeter.