• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.35)
Yazar stefan zweig
bilinmeyen bir kadının mektubu - stefan zweig
kendi dünyasıyla meşgul bir adam, ömrü boyunca o adamla meşgul olmuş bir kadın...r. doğum gününde aldığı isimsiz bir mektupla birlikte, hayatının hiç bilmediği bir yansımasıyla karşılaşır. mektup ölümün ürperten esintisini taşıyacaktır odasına, bir kadının yıllarca kalbinde sakladığı derin aşkının haykırışlarını dillendirecek, özlemi ve acıyı yüzüne çarpacaktır.


  1. stefan zweig'in psikolojiye olan derin ilgisi erkeğin kaleminden kadını çok iyi anlatabilmesini sağlamış. bir çok erkek yazarda görülen kadın karakterin derinleştirilememe, sığ bırakılma sorununun karşıtı bir eser.

    !---- spoiler ----!

    sayfalar ilerledikçe anlıyorsunuz ki kadının umutsuzca hayatını adadığı adama kendini asla tanıtmamasının nedeni aslında çok mantıklı bir gerekçeye dayanır; 13 yaşındayken hayalinde yarattığı "ideal" erkeğin gerçeği ile yer değiştirirse yaratacağı hayal kırıklığının farkında olması... ve aslında bundan kaçması...
    bu açıdan bakınca kitap benim için iki karakterin de ayrı ayrı bencilliklerinin içinde yuvarlanması hikayesi oldu...
    seviyorsan git tanış bence; aşkmış, platonikmiş, bak bakalım kalıyor mu geriye birşey^::)^

    !---- spoiler ----!
    mesut
  2. aşk denilen olgunun, tamamen bakış açısına bağlı olduğunu düşünenlerin okuması gereken bir kitap. en sevdiğim yazarın, tek lokmalık bir mektubu.

    ---spoiler---

    bu kitapta ben kadındaki aşka değil, bu kadar büyük sevginin, bir insana nasıl bu kadar kötü bir şey yapabileceğini aklımın almamasıdır. kitaba kendimi vererek okuduktan sonra, nasıl olur da bu adam bu mektubu okuduktan sonra geri kalan hayatına devam edebilir diye düşünmüştüm. o kadar seven bir kadın, onu korumasına rağmen, nasıl sonunu böyle noktalayabilir.

    diğer taraftan baktığımızda da, sonlarına doğru gözlerimin dolmasına sebep olacak kadar hüzün ve acı barındıran bir kitaptır aslında.

    ---spoiler---
    isk
  3. aşkı, obsesyonu, çocukluk yaralarını, yalnızlığı,insan ruhunu ve daha bir çok şeyi incecik bir kitaba, bir öyküye sığdırmış zweig. kitap hakkında söylenebilecek çok şey çok muhteşem şey var ama beni en çok etkileyen kısım ise kitabın içinde öyle 2-3 cümle ile bahsedilmiş bir duygu, bir hal.

    !---- spoiler ----!

    sadece yalnızlık çeken çocuklar tutkularını bütünüyle, dağılmaksızın koruyabilirler,ötekiler, duygularını başkalarıyla beraberlik atmosferinde gevezeliklerle harcarlar, yakınlıklarla köreltirler...

    !---- spoiler ----!.
  4. çok sevmek bana hep kadın işi gibi geliyor nedense. çok seven erkek ütopik gözümde. yazar da sanki benim bu düşüncelerimi perçinlemek istermişçesine bu duyguları çok keskin bir dille ifade etmiş. tutkulu bir aşkın tek taraflı resmi gibi anlatımı..

    “fakat sen kimsin ki benim için? sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?”

    (bkz: brief einer unbekannten)
  5. (bkz: bilinmeyen bir kadının mektubu) (bkz: stefan zweig) ın okuduğum üçüncü kitabı oldu.satranç , olağanüstü bir gece'den farklı olarak toplumsal eleştiriler yerine salt tek taraflı bir aşkı okuyoruz.
    bir genç kızın heyecanı ile başlayan ve olgun bir kadının ölümü ile biten ileri derecede platonik bir aşk var .
    kitabı okurken kendi tek taraflı aşklarımı düşündüğümde yaşadıklarımın kitapta anlatılanlardan daha farklı bir şey olduğu fikrine kapıldım.benim tek taraflı aşklarım kısa süreli bir hoşlantı durumu olarak açıklanabilir.
    r'nin onu sevip sevmemesi,tanıyıp tanımaması çok önemli değil,o üstüne düşeni yapıyor ikisi için de seviyordu.yine bilinmeyen bir kadın yerine hatırlanan bir kadın olsa herşey çok farklı olabilirdi.
    benim aklıma takılan en büyük soru bir vazo kadar sıradan ve unutulur olduğun birine bu kadar bağlı kalacak ne vardı?
    ya da 1920'den bu yana aşk mı çok değişti?
    !---- spoiler ----!

    "sana,beni asla tanımamış sana"

    !---- spoiler ----!
  6. mutlak aşk var mıdır? yoksa mutlak aşk dedikleri patolojik bir durum mudur?

    -spoiler diyorlar-

    bilinmeyen kadının anlattıkları beni hep bu soruları sormaya itti ve ben bu kadının durumunu patolojik olarak gördüm açıkçası.
    hadi canım o kadar da olmaz diye diye okudum. yıllarca platonik aşk acısı çekmiş, hayatını ancak yoluna koymuş biri olarak bana çok kabul edilebilir gelmedi bu kadarı.

    r. 'nin bilinmeyen bu kadının sürekli aşağılanmasına sebep olduğu için de ona karşı bir öfke duydum ancak daha büyük öfkeyi hak edenin bilinmeyen kadın olduğuna inandım.
    psikolojik yönü bir yana, ben gerçekçi boyutuna baktım diyebilirim bu yüzden.

    -spoiler bitti bence-

    platonik varsayımların sancısını çekenlerin okumamasını tavsiye ederim. durumu ağırlaştırmayın.
  7. ustanın 40'lı yaşlarında yazdığı muhteşem bir öykü. kitabı okuduğum 2 saat boyunca beni çok farklı duygulara sürükledi, bazı bölümlerinde hayretler içerisinde bıraktı, gece gece şaşkınlık sebebiyle sesli küfrettirdi. bununla beraber, bazı bölümlerinde de yanaklarımın kızarmasına, geçmişte yaşadığım/yaşayamadığım ilişkilerimi hatırlattığından okumaya bir müddet ara vermeme sebep oldu. böyle muhteşem ve sürükleyici bir kitabı bir grup insana okumamalarını tavsiye etmeyi hiç istemiyorum, ama eğer bu denli bir aşk patolojik bir durumsa - ki bence olma ihtimali az değil - hassas insanları olumsuz etkilememesi için okumamaları sanki daha iyiymiş gibi duruyor.

    !---- spoiler ----!

    her ne kadar kitabın ilk bölümünde yazar r.'nin yerinde olup, bu denli sevilmiş olmayı istesem de, sonlara doğru bu isteğim genç kadının davranışlarına çok anlam veremediğimden - belki de biraz hastalıklı bulduğumdan - azaldı. ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, hikayedeki genç kadının durumu ne kadar hastalıklıysa, bence yazar r.'nin durumu da bir o kadar sıkıntılı. böyle bir mektubu okuduktan sonra hafızasında çok az şeyin canlanmış olması, sağlıklı bir insanın vereceği tepkiler değil. iki insanda da ciddi sıkıntılar olduğunu - tamamen kişisel görüşümdür, diğer okurlar farklı düşünebilir, özellikle aşk konuları tartışmaya oldukça açık - düşünmeme rağmen, bu platonik aşka saygı duydum. beni tek geren ve üzen kısım, o zavallı, masum çocuğun böyle sıkıntılı bir olay örgüsünün kurbanı olması, babasız bir hayatı ve böyle bir sonu haketmemesiydi. genç kadını seven diğer adamların yaşadığı hayalkırıklığı ve üzüntü, nedense beni pek etkilemedi.

    !---- spoiler ----!

    not: yukarıda idefix'ten alınan yazıda, kitabı okumamış olanlar için, özellikle kitabın kritik bölümleriyle ilgili biraz fazla spoiler verildiğini düşünüyorum. o bölümde bir düzenlemeye ihtiyaç var gibi sanki.
  8. platonik aşktan biraz fazlasının zweig vuruculuğu ile çok güzel işlendiği kitap.

    ya da bir saplantıydı anlatılan.
    beğendim ama "sağlıklı" bulmadim meçhul ablayı.
  9. kendi hayatım: acımadı kii..
    bu kitap: bu acıdı ulan..
  10. bu kitap mı dostonun beyaz geceleri mi derseniz tabiki beyaz geceler ama bu kitap da boşverilecek bi kitap değildir.