• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.43)
biutiful - alejandro gonzalez inarritu
barcelona’da geçen hikayede, javier bardem, uxbal adında kanuna aykırı işleriyüzünden başı polisle derde giren bir adamı canlandırıyor. biutiful, zorunlu olarak yaptığı yasadışı işlerle para kazanmaya çalışan sorunlu ama sadık ve duyarlı bir babanın hikayesi.bu filmde, baba olmayı, sevgiyi, ruhsallığı, suçu, pişmanlığı ve ölümlülüğü,barcelona'nın tehlikeli yer altı dünyasında dengelemeye çalışan uxbal'ın hikayesini izleyeceksiniz. parasını kazanmak için hiçbir kural tanımıyor, çocukları için yaptığı fedakarlıklarda ise hiçbir sınır tanımıyor. aynen hayatın kendisi gibi bu hikaye de başladığı yerde bitiyor.


  1. İnarritu... İyi yönetmen, yani bu kadar ödül aldıysa, her yerde övülüyorsa iyi yönetmendir. Zaten işin teknik yönünden zerre çakmadığımdan tutup da şurada şöyle hatası var falan diyemeeyceğim ki diyebilecek biri olduğunda da pek ciddiye almıyorum. Film bitiyor mesela, filmin set ekibinin adı akmaya başlıyor ekranda, bildiğin bir şehir var orada. Nolan ağzından atılan komik bir twit vardı; ''filmimi yaparken danışman olarak astrofizikçiler yerine Ekşi Sözlük yazarlarını kullanmadığım için çok pişmanım'' Bu kadar adam teknik hatayı görmüyor ama haftada 2 film izleyenler görüyor hataları. Sitemi ettiysek konuya dönelim; İnarruti elbette iyi bir yönetmen, bir kere adam kendi sinema dilini yaratmış bir adam fakat yine de ben pek haz etmiyorum kendisinden. Çok iddialı olacak ama sadece benzetme mahiyetinde diyorum bunu; Hollywood' un Mahsun Kırmızıgül' ü kendisi. Mahsun Kırmızıgül filmlerine bakın mesela, aslında iyi bir konu yakalar Mahsun ama öyle dramtize eder, kör göze parmak misali öyle mesaj kaygısı güder ve o kadar çok şey söylemeye çalışır ki karman çorman bir şey çıkar ortaya. İşte bana göre İnarritu da çok ciddi mesaj kaygısı güdüyor ve çok fazla şey söylemeye çalışıyor her filminde. Elbette bunları Mahsun akdar acemice yapmıyor, hatta çok iyi yapıyor ama bana fazla geliyor bu kadar söylem ve bu kadar mesaj. Gerçi adamın seçtiği konular zaten başka türlüsüne pek de imkan bırakan türden değil ancak niyeyse samimi bulamıyorum bu tavrını. Konudan mesaja gittiğini değil de mesajları düşünüp buna uygun konu bulmalıyım, bunu bunu da söylemeliyim tavrı varmış gibi geliyor bana. (İki sene içinde pişman olacağım bir cümle bu bence)

    Bu filmde de göçmen sorununa değinmiş. Ama her yerinden değinmiş yine. Filmde ne kötü Meursault diye sorulsa hiçbir şey için kötü diyemem ama sevemiyorum bu adamı ve bu kadar dramı. Üstelik İnarritu gerçekten de karakterleri uçlara koymayan, onları insan olduğunu, iyisiyle kötüsüyle tam da olması gerektiği gibi bir insan olduğunu göstermekte çok başarılı bir yönetmen bence. Buna rağmen film bittiğinde, şöyle bir uzaklaşıp da tüm olan bitene kuşbakışı baktığımda ne kadar fazla dram, ne kadar fazla mesaj var ve hepsi de birbirine geçmiş hissi ile bunun verdiği yorgunluk, tüm diğer hislerden daha baskın bir halde oluyor bende.

    Javier Bardem' in oyunculuğu konuşmaya gerek yok sanıyorum. Maricel Álvarez de manik depresif Marambra karakteriyle son derece sinir bozucu ve başarılıydı. Şu sahnede de benim seveceğim tarzdaki göğüsleriyle(biraz daha yuvarlak olabilirlerdi tabii) arz-ı endam ediyordu ki çok sevdim sahneyi; https://twitter.com/meursaultsamsa/status/906256145647620096

    İyi film, izlenir, izlenmeli ama benim İnarruti ile kendisinden haberi bile olmayacak olan husumetimden dolayı ben pek sevemedim filmi.