• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.63)
call me by your name - luca guadagnino
elio isimli 17 yaşındaki genç 1980'lerde italya'da yaşamaktayken, ebeveynlerinin villasında elio'nun profesör babasının bir öğrencisi olarak kalmaya gelen 24 yaşındaki akademisyen oliver ile tanışır. elio ile oliver arasında tutkulu bir ilişki, ikisinin de yahudi dininden olması, cinsellikleri ve italya yerleşimi yoluyla aralarında oluşan bir bağ gelişmeye başlar. wikipedia)


  1. kültür, sanat ve doğanın el ele verdiği kuzey italya'da bir cennette geçen 2017 yapımı aşk filmi. filmde anlatılan aşktan ziyade hikayenin akıp gittiği atmosfere, doğa manzaralarına, özgür düşünceye olanak veren entelektüel aile ortamına kapılıp gittim.

    iki erkek arasındaki etkileşimi ardından flörtü ve aşkı incelikle anlatan film, bu homoseksüel aşkı toplumsal bir boyuta taşımayışıyla, bunu bir davaya çevirmeyişiyle farklılaşıyor ve aslında güzelleşiyor. aşk toplumun kodlarından kopup gelen bir sıfat almıyor, iki kişi arasında ruhsal ve tensel bir mesele, sadece aşk olarak filmde varlık gösteriyor ve bahsettiğim muazzam atmosfer sanki bu aşka hizmet ediyor.

    filmin ilk yarısını ikinci yarısına kıyasla daha çok beğendim. ikinci kısım biraz daha kendini tekrar eden, bunaltıcı bir atmosfere sahip. o yüzden bir ara süresi fazla mı uzun diye düşündüm. babanın çarpıcı monoloğu ve final sahnesi ile bu fikir uçup gitti sonra.

    müzikler, başarılı oyunculuklar ve italya... sade ama tutkulu bir aşk hikayesi, izlenesi. trailer
  2. hakkında duymuş olduğum övgülerin tümünü fazlasıyla hak eden, naif ve bir yaz akşamüstü sıcaklığında bir aşk hikayesi, leziz bir film. hikaye su gibi akıyor, aşk yavaş yavaş içinize sinerek gelişiyor, elio ve oliver'ın her bakışı ve dokunuşu sizin de içinizi titretiyor. film boyunca mekanların, ışığın ve müziğin kullanımı o kadar zarif ki damakta mükemmel bir tat bırakıyor. bu filmi lgbti bir çiftin hikayesini anlatan diğer çoğu filmden ayıran en önemli özellik ise bu konuda kolayca kaçılabilecek toplumsal baskı ve karakterlerin baskı karşısında çöküşü temasına sığınmamış olması. sımsıcak bir yaz aşkı hikayesi anlatılan, ağır bir dram yok ortada, yalnızca birbirini seven ve sevişen iki insan var. ve tabii sizi koltuğa kitleyip filmi sindirmenizi sağlayan mükemmel final sekansını da anmamak olmaz.

    pek spoiler sayılmaz aslında ama;

    !---- spoiler ----!

    söylemeden geçemeyeceğim, film boyunca elio'nun yaşantısına ve özellikle ailesiyle olan ilişkisine özendim ve hayran kaldım. hele ki oğlu aşk acısıyla baş ederken ona destek olan babasının söylediği sözleri gözlerimden süzülen 1-2 damla yaşla beraber "evet, çok doğru evet!" diyerek dinledim. o mükemmel teselliyi de aşağıya iliştiriyorum, aşk acısı durumunda dönülüp dönülüp okunmalı:

    "olması gerekenden daha hızlı iyileşmeye çalıştığımız için kendimizden öylesine çok şeyi söküp atıyoruz ki, 30'umuza geldiğimizde tükenmiş oluyoruz ve hayatımıza giren her insana giderek verecek daha az şeyimiz kalıyor. acı hissetmemek için kendini hiçbir şey hissetmeyecek hale getirmek - ne büyük kayıp!
    bir şey daha söylememe izin ver, havayı biraz düzeltecektir. belki yaklaştım ama ben hiçbir zaman ikinizin sahip olduğu o şeye sahip olamadım. bir şeyler hep beni geri çekti ya da yolumu kesti. hayatını nasıl yaşayacağın yalnız seni ilgilendirir, şunu unutma ki, kalplerimiz ve bedenlerimiz bize yalnızca bir kez verilir. sonra bir bakmışsın sen daha ne olduğunu anlayamadan kalbin bitap düşmüş ve bedenin öyle bir noktaya gelmiş ki, bırak bakmak istemeyi, kimse yanına bile yaklaşmak istemez olmuş. şu an, keder ve acı var. ne bu kederi öldür ne de yaşamış olduğun güzellikleri."

    !---- spoiler ----!
  3. fragmanını izlemeden, konusunu okumadan, en önemlisi yorumlara bakmadan izlediğim bir film. iyi ki de öyle yapmışım. kesinlikle homofobik değilim ama bu tür filmler -ne güzel ötekileştirdim- birbirine çok benziyor. akışları genellikle; tanış,soğuk davran/kendini sorgula, birden öpüş, tekrar uzaklaş, arzuyla seviş, romantizm, bir engel çıksın ayrıl tarzında. ama bu film bir kitap gibi akıyor. bir yaz günü italyada meyve ağaçlarının arasında buluyorsunuz kendinizi, filmin atmosferi insana sıcak günleri özletiyor. karakterlerin birbirine sarılışı, aralarındaki ilişki, şakalaşmaları o kadar doğal o kadar zarif ki insan kendini ister istemez tebessüm ediyor ve böylece konu; iki yahudi erkeğin cinselliğinden bir anda iki insanın naif aşk öyküsüne dönüşüyor. ayrıca -tuhaf olacak biliyorum- filmi izlerken içimde "keşke ben de erkek olsaydım bir erkekle sevişseydim" temalı hisler uyanmadı değil.

    ve tabi ki timothée chalamet. yetmez ama oscar demek istiyorum...
  4. konusu tabii ki klişe bunu kabulleniyoruz, işlenişi ve çekimi ve bir nebze de oyunculuklar için izlenebilir. biraz uzun olmuş gibi, sonu hakkında bir şeyler de diyecektim ama devamı gelecekmiş zaten konuşmuyorum o yüzden.