1. bu şehir hakkında söylenecek çok şey var. yabancılar buraya dardanelle diyorlar. gelibolu için de gallipoli. yaşanmış 2 tane büyük savaşa tanıklık etmiş bu şehir. birisi truva savaşı, diğeri de 1. dünya savaşı.

    şehrin tarihi dokusu çok hoş, küçük ve düzenli bir yer. istanbul'un 17 milyon insan yaşamayan versiyonu gibi denebilir. tarihi olsun, boğazı olsun, yeşili olsun yaşamak için mükemmel bir yer. çok sakin, insanı düzgün.

    1. dünya savaşının havası ve kasveti bazı yerlerde devam ediyor. müzelerde, boğazın kenarındaki kalelerde rahatça görebiliyorsunuz. boğaza karşı oturmuş çay içerken, karşıda demirlemiş nusrat mayın gemisi'ni görebiliyosunuz. bombalarla delinmiş taş duvarlar, harabeler, demir dökümü dev toplar ve mermileri...

    müzelerde ingiliz askerlerinin künyeleri, su mataraları, kepleri, üniformaları gibi materyaller var. bakıp bakıp "yahu ne işiniz vardı buralarda..." dedim sürekli. işin garibi ise yıl olmuş 2015, hala yeri biraz eşeleseniz apoletler, kol düğmeleri, 1. dünya savaşından kalma materyalleri bulabilirsiniz. tarih fışkırması da bu olsa gerek

    her binanın bir hikayesi var burada üstelik. bu da hoşuma giden başka bir şeydi. bunlardan birisi şöyle:

    ***
    merkezde adını unuttuğum bir camii hakkında şunları duymuştum: ingilizler çanakkaleyi gemileriyle bombalarken, o camiinin minaresini referans alırlarmış. ancak gelen emre göre o camiyi asla bombalamazlarmış. gel zaman git zaman, caminin etrafındaki her yeri bombalamışlar ve sadece o cami kalmış. tarihi dokuyu bozmamak adına onu yıkmak istememişler...
    ***

    anzak mezarlarını görmeye gittiğimde oraya bizimle aynı anda gelen avustralyalı bir öğrenci grubu vardı. birisi gelip mezarların birine bir çiçek ve fotoğraf koydu. şaşırdım açıkçası ne kadar da sahiplenmişler bu olayı. ve çok pişmanlar savaş hakkında genel olarak. neredeyse sokaktan vatandaşı çevirip "abi biz böyle bir şey yaptık, vallahi çok özür dileriz" diyecekler. garip geldi bana tabi bu olay. meğersem işin aslı şuymuş: avustralya tarihindeki tek büyük savaş çanakkale savaşı'ymış. ve bu savaşa da ingilizlerin yalan dolduruşlarıyla girmişler. "yahu biz bu adamlarla niye savaşıyoruz ki" demişler sonradan ama artık çok geç imiş. dolayısıyla boş yere savaşıp bizim büyüklerimizi öldürdüklerini, cinayet işlediklerini düşünüyorlarmış.
  2. cennet tasvirleri nedense hiç ilgimi çekmemiştir, ne süt banyoları ne çikolata şelaleri ne huriler. benim için cennet diyarı çanakkale'dir. rüzgarından dem vuran olur, o rüzgar içini titretir ama o rüzgarın anlatacak bir şeyleri vardır, çanakkale'de su hiç yerinde durmaz, bir yolculuğa eşlik eder
    ve insan hayatı 3 temele dayanır;
    hava, su ve iyilik sağlık.
    bu üçü de çanakkale'de bir başkadır.
    çanakkale yaşayan tarihtir ama tarihte kalmamıştır.
    hani insanlar pılını pırtısını toplayıp bir yerlere kaçmak ister
    benim için de çanakkale kaçış noktası, belki de bir yuvadır.
    yakın tarihimize tanıklık eder, iyi bir sırdaştır, dur yolcu diyen belki de o rüzgarıdır.
    çanakkale; bir dönemime tanıklık ettin,
    belki binlerce onbinlerce yıl geçse de bir çok devre tanıklık edeceksin,
    bu da benim en önemli umudum.