• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
captain fantastic - matt ross
ben (viggo mortensen) ve leslie (trin miller) 6 çocuklarıyla birlikte şehirlerden ve insanlıktan uzak, ormanlık bir bölgede yaşamaktadır. ben, özellikle amerika birleşik devletleri'nin politikalarına ve toplumsal normlara karşıdır. çocuklarına zorlu doğa şartlarında hayatta kalabilmek için her türlü eğitimi vermişlerdir. ancak herhangi bir resmi eğitimleri bulunmamaktadır. bipolar olan leslie'nin hastaneye yatırılmaya mecbur kalması, sonra da intiharıyla tüm düzenleri alt üst olur. leslie'nin zengin ve muhafazakar babası jack (frank langella) kızının hıristiyan töreniyle gömülmesi için ısrarcı olduğunda ben ve çocukları, leslie'ye kendi istediği şekilde son görevlerini yapabilmek için, çocukların hiç alışık olmadığı bir dünyada zorlu bir mücadeleye başlayacaktır. (beyazperde)


  1. Yer yer küçük spoilerlar içerecektir.

    Öncelikle bu filmi izlememi sağlayan üstelik de sadece 6 tl' ye (öğrenciye 4) bunu sağlayan BAŞKA SİNEMA ya teşekkürler.

    Film, bazı sinema sitelerinde de okuyabileceğiniz üzere pek çok şehir insanının ütopyasını ve bunun sonuçlarını sunuyor size. Başladığı andan itibaren bir iki soru işareti olsa da hep 10 üzerinden 8' lik, 9' luk bir film olarak devam etti benim kafamda, ta ki bitmesi gereken yerde bitirilmeyip(bana göre tabii) uzatıldığını görene kadar.

    Filmde ormanda, şehir hayatından uzakta, vahşi hayatın şartlarına uygun olarak yetiştirilen 6 çocuk ve bunları yetiştiren babanın -ama babadan daha çok hoca/usta- hikayesi anlatılıyor. İlk başta babanın bu fazla otoriter tavrını yadırgıyor olsanız da o şartlarda hayatta kalabilmek için böyle bir şeye gerek olduğu fikrini ikna oluyorsunuz.

    Bir şeyleri yazarken konuşur gibi yazdığımdan hangi sırayla gitmem gerektiğine bir türlü doğru karar veremiyorum.

    Filmin başında çocukların; bizim ahlak, merhamet anlayışımızdan farklı anlayışlara sahip olduğunu bir iki sert sahne ile çok net şekilde gösteriyor yönetmen. Tamam bu güzel, ama sonra şehire inildiği ilk anda bir koyunun öldürülmesi gereken sahnede merhamete tanık oluyoruz. İşte ilk itirazım bu merhamete. Böyle bir ortamda, böyle otoriter bir hoca tarafından eğitilen bir bireyin şehir hayatına girer girmez bir hayvana merhamet duygusu beslemesi benim kafama yatmıyor. Ben yönetmene katılmıyorum. Yönetmen sanki burada merhamet duygusu içimizde vardır gibi bir düşünceyi savunuyor gibi geldi bana oysaki kesinlikle katılmıyorum ve bunun öğrenilir bir şey olduğunu düşünüyorum. Yine bu sahnede bir erkeğin değil de bir kızın merhamet duygusuyla bir koyunu öldürememiş olması beni irite eden bir notkaydı. Ne yani, kadınlar daha duygusaldır, bu mu? Bu klişe ezber mi? Toplumun bu kadar uzağında yetişen bir bireyde toplumun ezberine neden rastlıyoruz?

    Film boyunca erkek vücutları cömertçe sergilenirken ve gerekçe olarak da ''insan da bir hayvandır'' tarzı bir argümana dayanılırken kızların vücutlarının örtülü olması beni biraz rahatsız etmiş olsa da evrim penceresinden bakıp erkeğin, kadında doğurganlık(kalça/göğüs) araması sebebiyle kızların vücudunun erkeklerin güdülerini harekete geçireceğini düşünerek, bu özgürlüğün baba tarafından kızlara tanınmamasını kendi kafamda bir mantığa oturtabiliyorum.

    Filmin başlarında Nobokov' ın Lolita' sı sayesinde güzel bir yol haritası çıkartılıyor aslında seyirci için. Bir sahnede Baba(Ben), kızlarından birinden(Kielyr) okuduğu kitabı yorumlamasını istiyor. Kielyr da adama kızıyorum ama onu anlıyorum da, 12 yaşında bir kıza aşık, bu yanlış ama diğer yandan aşkı gerçek ve çok güzel gibi bir şeyler söylüyor. Ben bu cümlenin filmdeki ana karaktere karşı bakış açımızı belirlememizde yardımcı olmak için kurulduğunu düşünüyorum. Burayı daha da açıp uzatmak istemiyorum, filmi izleyenlerin ne dediğimi anladıklarını umuyorum.

    Yaygın bir ütopyanın olası sonuçları üzerine olduğu kadar aynı zamanda bir ailenin de hikayesi bu film. Otoriter baba, muhtemelen sevgi dolu anne; annenin gidişiyle başlayan sorunlar, çocuklardan birinin içten içe babaya nefreti, tüm o yakınlığa rağmen aslında aralarında var olan duvarlar. Bu klişeye karşı ise nötrm. Çünkü klişe olsa da bir realite aynı zamanda tüm bunlar.

    Açılıştaki sert sahnelere rağmen oldukça sıcak, eğlenceli ve tarafsız ilerliyor film. Yani bir doğal yaşam fetişizmi yapmadığı gibi modern şehir güzellemesi de yapmıyor kesinlikle. Olabildiğinde objektif şekilde kıyaslamalara gidiyor. Genel olarak baştan sonra sıcak, keyifli, düşündürücü bir film olmasına rağmen bana göre bitmesi gereken sahnede bitmiyor işte.

    -SPOILER-
    (bitmesi gereken sahne)
    Annenin cesedinin yakılması ve orada çalan o müthiş Sweet Child O' Mine covere ile bitmeilydi film.

    Oysa burada bitmeyip ya iki uç noktadan da kaçınmak gerek, ortası bulunabilir gibi bir tavır takınması direkt bir not aşağı çekti filmi benim nazarımda. Oysaki bu seyirciye bırakılmalıydı bence.

    https://youtu.be/Zdh2hot8rjU
    -SPOILER-