1. uzun, yorgun geçen bir günün sabahında, rüya ile gerçek arasında gidip gelirken bir anda iki çay kaşığının bardaklara düşüşü ile açarsın gözlerini gerçekliğe.

    güneş yavaş yavaş girmeye başlamıştır odana, kuş sesleri, tek tük geçen arabaların motor sesi. güne sevdiğin insanla başlayacak olmanın verdiği o hoş rahatlık. üstelik bu başlangıcın kahvaltı ile olacak olması.

    önce hafif bi gülümsemeyle çıkarsın yataktan, elini yüzünü yıkarsın. mutfağa doğru giderken duyulur çaydanlığın fokurtusu, göz ucundan bakarsın ne var ne yok. ne yok ki? ballı kaymak, çeşit çeşit peynirler, bahçeden yeni koparılmış domates-salatalık, sıcacık ekmek, reçeller, ocağın üzerindeki tavada tereyağı ile pastırma pişmek için çayı bekliyor. en güzeli de yalnız değilsin, sıcacık bir çift göz karşında ve o; seninle kahvaltı yapabilmek için hayatının yarım saatini vermiş. işte bu bir kahvaltı masasının en büyük süsü, en lezzetli parçasıdır.

    bir de çilek reçeli kokusuna uyanmak var. o da apayrı bir şey, çocukluğa götürür insanı. bir gün oraya da gideriz hep beraber.
  2. tek başına yaşayan kunduz'u ağlatmıştır. kahvaltı masasında tek oturuyorum şimdi. halbuki kunduzları vurmasınlar, onlar da çay içebilsinler...
  3. "bunlar bensiz mi başladı kahvaltıya lan yine?"
  4. çocuklukta kalmistir muhtemelen. henüz kardeslerden hicbiri evden ayrilmamistir yani. anne ve baba da nispeten gençtir. hayatin hep boyle gececegini sandiğin zamanlar.

    şimdiyse.. çay kaşiği sesi, ancak hüzündür.
    zahle