• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.88)
cesur yeni dünya - aldous huxley
cesur yeni dünya, aldous huxley'in bir romanı, magnum opus'udur. brave new world romanın özgün adıdır.

romanın kurgusu londra'da 26. yüzyılda geçmektedir ve distopik bir atmosfer mevcuttur. romanda üreme teknolojisi, öjenik ve hipnopedi (uykuda öğretim) sayesinde toplum değiştirilmiştir. aslında tanımlanan dünya bir ütopya olarak da gözükebilir, fakat ironik bir ütopya; zira insanlık sağlıklı, teknolojik açıdan gelişmiş, savaşlar ve yoksulluk yok edilmiştir; tüm ırkların eşit olduğu ve herkesin mutlak olarak mutlu olduğu bir dünya vardır. fakat, ironik biçimde, tüm bu gelişmeler birey için çok önemli olan birçok değerin yok edilmesi, kaldırılması ile başarılmıştır; aile, kültürel çeşitlilik, sanat, edebiyat, din ve felsefe artık yoktur. ayrıca salt zevki önüne gelenle seks yapmada ve uyuşturucu kullanımında bulan toplum hazcı (hedonistik) bir topluma dönüşmüştür.

romanın ismi, shakespeare'in fırtına isimli eserinden, perde v, sahne ı'deki miranda'nın konuşmasından alınmıştır:

“ o wonder!
how many goodly creatures are there here!
how beauteous mankind is!
o brave new world,
that has such people in't! ”


türkçe çevirisi:

“ bu kadar bunca yakışıklı varlık varıp gelmiş buraya
ne güzel şeymiş meğer insanlık
böyle dünyalıları olan
yaşasın bu yaman, bu cesur yeni dünya ”

çeviri : can yücel
(kitap bilgisi vikipedi'den alınmıştır.)


  1. 1932’de yazılmasına rağmen, içerdiği genetik ve psikolojik kurgular ile kesinlikle çağının çok ama çok ötesinde bir kitap. Bunun yanı sıra Fordist üretim modelinin hüküm sürdüğü bir çağda, tüketimi özendiren arza dayalı kapitalist sisteme de açıkça giydirmiş. O yıllarda Henry Ford’un gerçekten tanrı gibi güçlü olduğu düşünülürse, gerçekten cesurca bir atılım. Genel hatları ile GeorgeOrwell’in 1984’üne benziyor. Ancak Cesur Yeni Dünya’da çok daha soft ve insanları zorla mutlu olmaya mecbur eden bir faşizmle karşı karşıyayız. Sırf bu açıdan bile “insanları mutlu olmaya mecbur etmek faşistlik midir” gibisinden felsefi boyutta tartışılması gereken bir kitap. http://ucalisan.blogspot.com.tr/2015/12/cesur-yeni-dunya-aldous-huxley.html
    vega
  2. tek kelime ile korkunç! 1984 kitabına oranla " daha az" korkunç olsa da bu maalesef iyimser bir bakış açısı olmaktan öte. iyimser bakamıyorum çünkü kitabı bitirdikten sonra derin bir nefes alıp korku dolu gözler ve düşünceler ile yaşadığımız günümüz dünyasını düşünmeye başlıyorsunuz. ve içerdiği paralellikler göz önüne gelince korkmaktan başka bir şey yapamıyorsunuz!

    kitap da geçen biyolojik robotlardan bir farkımız var mı acaba? huxley'in romanının tıpa tıp aynısı olmasa da yarattığı distopya'nın gölgesinde yaşıyoruz!
    biyolojik robotlar, sahte mutlulukar, bitmek bilmeyen mesai saatleri, sınırsız şehvet, bir amacın olmaması, her şeyi elde etmenin kolaylığı.. bukowski'nin foctotum kitabında yazdığı gibi " sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesine uyanıp yataktan fırla, giyin, zorla birşeyler atıştır, sıç, işe, diş fırçala, saç tara, başka birine büyük paralar kazandırmak ve sana tanınan fırsat için müteşşekkir olmak için berbat bir trafiğin içine dal. nasıl razı olunur böyle bir yaşama?”

    gerçekten nasıl razı olunur? ama olunuyor işte. "farklı olunca yalnızlığa mahkum oluyor"uz.. ama bu yalnızlık da günümüzde bir süre mümkün oluyor. çünkü toplum zamanı gelince " farklı " ve kendisi gibi düşünmeyenleri bir şekilde sindirmeyi başarıyor.ya da sistem mi demeliyim?

    aslında kitap hakkında daha uzun şeyler yazılabilir. lakin incelememi bitirmeden geçen paylaştığım ve çok sevdiğim bir şiir ile bitirmek istiyorum:

    "milyonlar çalışırsa yaşamadan,
    analar bebelere yalnız süt suyu verirse —
    bu düzendir
    emekçiler seslenirse: “bırakın bizi aydınlığa!
    emeği çalan çıkar kadıya” —
    bu düzensizliktir.

    veremliler koşarsa torna tezgâhına,
    on üç kişi pineklerse bir odada—
    bu düzendir.
    ama biri koparırsa haykırıp zincirini,
    yaşlılığını güvence altına almak istediğini
    bu düzensizliktir.
    zengin mirasyediler isviçre karlarında
    eğlenirse -ve yazın comer sularında — ,
    o zaman huzur vardır.

    ama her şeyde değişme tehlikesi varsa,
    arsa ticareti birden yasaklanmışsa —
    o zaman huzursuzluk vardır.
    aslolan: açlara kulak vermemek.
    aslolan: caddelerin düzenini bozmamak.
    ses çıkmasın yeter.
    zamanla her şey olur.
    evrimle her şey size de ulaşır.
    milletvekilleriniz keşfetti işte bu gerçeği.
    unutmayın o zamana dek hepiniz nalları dikmeyi.
    nasıl olsa mezar taşlarınıza yazılacaktır:
    onlar hep sessizlik ve düzen içinde yaşadılar..

    /kurt tucholsky"

    kitabı ölmeden okuyun ve sağlıcakla kalın...
  3. kitabın sonlarına doğru vahşi ve mustafa mond; tanrı, ahlak ve uygarlık konulu enfes bir tartışmaya girişir. özellikle mustafa mond'un kaçacak yer bırakmayan cümleleri, sizi hem irrite eder hem de mond nezdinde huxley'ye hayran kalmanıza neden olur.

    !---- spoiler ----!

    uygarlığın kahramanlık ya da yüceliğe hiç ihtiyacı yoktur. bunlar, politik yetersizliğin belirtileridir. bizimki gibi düzenli bir toplumda, hiç kimsenin kahraman ya da yüce olma fırsatı olmaz. böylesi bir olgunun yaşanması için koşulların bütünüyle dengesiz olması gerekir. savaşların yaşandığı, bölünmüş ittifakların olduğu yerlerde, baştan çıkmamak için mücadele verilen yerlerde, uğruna savaşılacak ya da savunulacak aşkların olduğu yerlerde yücelik ve kahramanlığın bir anlamı olabilir elbette. fakat şimdi savaşlar yaşanmıyor. birini çok fazla sevmemeniz için büyük özen gösteriliyor. bölünmüş bir ittifak söz konusu bile olamaz; öylesine şartlandırılırsınız ki, sizden beklenenleri yapmamak elinizde değildir.

    !---- spoiler ----!

    cümlelerin sadeliğinden kan damlıyor, cümlelerin gerçekliği insanı ürkütüyor.
  4. aldous huxley'in en ilham verici iki kitabından -ilk sırayı paylaşan- birisi. detaylar, ipuçları ve sağlam kurguyla dolu bu kitabın günümüz toplumunda distopya olarak adlandırılması, en basit tabiriyle üzücüdür. yüzyıllardır düşünülen/öğretilen/dayatılan -evet dayatılan- özgürlük kavramını alt metinlerde sorgular cesur yeni dünya.

    -stabilizasyon kötü müdür?
    -özgür düşünceye -gerçekten- ihtiyacımız var mı?
    -herkes için belirlenmiş standartların olması toplumları sınıf savaşlarından kurtarmaz mı?
    -kabullenilmiş gerçek ve getireceği gelecek, hümanitaryen endişeleri dindirmez mi?
    -halihazırda; işinin ehli, görev bilinci ve etik değerleri olan, katma değer yaratan yöneticiler tarafından organize edilmiş hükümetler/oluşumlar istemiyor muyuz?

    ve daha nicesi sorular, kitabın bir eski zaman distopyası olarak değil bir nev'i yeni düşünce akımını temellendirecek yapıtaşı olarak okunması akabininde zihinlerimizde yer etmeli.

    evet, tarafından.
  5. distopik havası, atmosferi, sorgulattığı şeyler güzel olsa da kendi içinde tutarsızlıklar barındıran kitaptır. kurgusu, karakterleri,diyalogları güçlü olmadığı halde yaptığı sosyolojik eleştiri ile unutulmaz kitaplar arasına girmiştir.
  6. okuduğum ilk felsefi kitaptı. felsefe dersinde sınavda zorunlu olcaktık lisede. başladım çok sıkıldım ama okumam lazım. ineğim o zamanlar yüksek almam lazım. okudukça baktım ki güzel. hayal kurdurtma konusunda mükemmel o tasvirleri falan. hele bide gerçekten böyle bir yer olsa nasıl olur diye sorgulanaya itiyor seni. bence başlangıç yapmak isteyenler için çok zevkli bir ütopya kitabı.
  7. "1984" kitabı distopya olarak ne kadar karamsarlığın ve olumsuzluğun dibine vuruyorsa , bu kitap ise tam tersi ütopya olarak olumsuzlukların tam tersini anlatmaya çalışmış.

    yapısında sert ama daha yumuşak bir gelecek izlenimi veriyor bize ,
  8. okuduğumda ufkumun bi anda iki katına çıktığını hissettiğim kitap.ilk okuduğum felsefi kitaplardan olmasından olsa gerek,medeniyet ve ahlak üzerine düşünmeye itmişti beni.
  9. 1984 ve fahrenheit 451 gibi distopik eserler gibi insana "acaba" dedirten kitaptır.

    hatta okuduktan sonra "bu üçünün karışımını mı yaşıyoruz?" diye sordurtmaktadır.

    zaten sordurmuyorsa cesur yeni dünya'da soma (aynı kitapta geçen ve insanlar mutlu, dertsiz, bomboş olsun diye verilen hap) alan tipler gibi olmuştur kişi demektir.

    okuyun ve mutlaka soru sorun.

    ekleme: huxley'in yevgeni zamyatin-biz adlı eserden ve tabii ki yazarından esinlendiğini öğrendiğimde bunun esinlenme değil geliştirilmiş fotokopi olduğunu gördüm... temel olarak biz'i almış, üzerine lezzetli eklemeler yapmış huxley...
    ve bütün bu distopyaların bir hayli geçmişte yazılmış olmaları muhteşem geliyor...
  10. aldous huxley'in 1932 yılında yazdığı distopik tarzda sorgulatıcı kitap. aldous huxley, ikinci dünya savaşı öncesinde tehlikeli bir biçimde kontrolden çıkmakta olduğunu hissettiği toplumun karmaşasına gösterdiği düşünsel tepkiler kolaylıkla hissedilebilir. insanların artık doğmadığı, ebeveynlerinin olmadığı, bir nevi kuluçkadan çıktıkları, toplumsal sınıfların olduğu, her bir sınıfın belirli görevleri olduğu, her kesimin mutlu olduğu, sistemi biraz sorgulasalar soma - mutluluk verici bir tur hap - ile gevşeyip rahatladıkları, distopik bir dünyanın içine girmeye ve sistemi sorgulamaya geç kalmadan hemen başlayın.

    !---- spoiler ----!

    + "ızdırap karşılığında kazanılan şeylerle kıyaslandığında, şu andaki mutluluk çok sefil kalır. ve tabii ki istikrar, istikrarsızlık kadar gösterişli değildir. mutlulukla, şanssızlığa karşı verilen mücadelenin ihtişamlarından hiçbiri yoktur. günahla mücadelenin, veya ihtiras ya da şüphe nedeniyle ölümüne alt üst oluşların görkemini bulamazsınız mutlulukta. mutluluğun yüce bir yanı yoktur."

    + "mutluluk zor zanaat - özellikle de konu başkalarının mutluluğu olunca. insan eğer sorgulamaksızın kabullenmeye şartlandırılmamışsa, mutluluk, gerçekten çok daha zor bir uğraş."

    + "sahip olduğumuz şeyler bize ne kadar aitse, biz de o kadar kendimize aitiz. bizler kendimizin efendileri değiliz. biz tanrı'ya aitiz. öyleyse meseleye kendi mutluluğumuzun penceresinden bakamaz mıyız? kendimize ait olduğumuzu düşünmek, mutluluk ya da rahatlık sebebi olabilir mi? genç olanlar ve refah içinde yaşayanlar böyle düşünebilirler. böyleleri, her şeye sahip olmanın yüce bir şey olduğunu düşünebilirler; çünkü kimseye bağımlı olmamayı, görünmeyen hiçbir şeyi düşünmek zorunda olmamayı, sürekli bir şeyleri kabullenmenin sıkıcılığından, sürekli dua etmekten ve başkalarının iradelerini etkileyişlerinin sorumluluğundan muaf olmayı kendi tarzları sayarlar. ancak zaman geçtikçe onlar da bütün insanlar gibi, bağımsızlığın insanlara özgü bir şey olmadığını - bunun doğal bir durum olmadığını - bir süre idare edebileceğini, ama bizi güven içinde sona taşıyamayacağını anlarlar..."

    + "insan yaşlanır; içinde o derin zayıflık hissini, kayıtsızlığı, rahatsızlığı hisseder, bütün bunlar ilerleyen yaşla gelir; böyle hissedince de sadece hasta olduğunu düşünür, bu can sıkıcı durumun belirli bir nedeni olduğunu düşünerek korkularını bastırır ve hastalıktan kurtulduğu gibi bu durumdan da kurtulmayı ümit eder. boş düşünceler! yaşlılığın bir hastalık olduğu, korkunç bir hastalık olduğu düşünceleri. yaşları ilerledikçe insanları dine yönelten şeyin ölüm ve ölümden sonraki şeylerin korkusu olduğunu söylerler. fakat kendi deneyimim beni şu inanca yöneltti: böyle korku ve düşüncelerden apayrı olarak, dini duygular biz yaşlandıkça gelişme eğilimi gösterirler, çünkü ihtiraslarımız ateşini yitirdikçe, hayal güçlerimiz ve duygularımız köreldikçe aklımız daha rahat işler hale gelir, bir zamanlar aklımızı çelen imgeler, arzular ve heveslerden arındıkça tanrı, gizlendiği bulutların arkasından görünür, ruhumuz bütün aydınlıkların kaynağı olan bu varlığı hisseder, görür ve ona yönelir, bu yöneliş doğal ve kaçınılmazdır; duygu dünyasına canlılığı ve cazibesini veren her şeyi artık yitirmekte olduğumuz için, o muazzam varoluş artık içsel ya da dışsal etkilerle desteklenmediği için, kalıcı bir şeye, bizi asla yanıltmayacak bir şeye tutunma ihtiyacı hissederiz - bir geçekliğe, mutlak ve ebedi bir gerçeğe tutunmak isteriz. evet, kaçınılmaz bir biçimde tanrı'ya yöneliriz; bu dini duygu, doğası gereği öyle saftır ve bunu yaşayan ruha öyle bir mutluluk verir ki, diğer bütün yitirdiklerimizi telafi eder."

    + "bizler, modern dünya. yalnızca geçken ve refah içindeyken tanrı'dan bağımsız olunabilir; bağımsızlık insanları güven içinde sona taşıyamaz. evet, simdi sonuna kadar genç kalıyoruz ve refah içinde yaşıyoruz. sıra neye geliyor? şurası kesin, tanrı'dan bağımsız olabiliriz. dini duygular tüm yitirdiklerimizi telafi edecektir. ancak telafi edilecek bir kaybımız yok; dini duygular gereksiz. gençlik arzuları asla körelmezken niye gençlik arzularının yerini alacak bir şeylerin peşinde koşalım? bütün eski maskalaralıkları sonuna kadar yaşayabiliyorken niye heveslerin yerini alacak bir şey arayalım? zihinlerimiz ve bendenlerimiz yaşamdan zevk almayı sürdürürken niye tutunacak bir şeye gereksinim duyalım? teselliye niye ihtiyaç duyalım somamız varken? kalıcı bir şeye ne hacet, sosyal düzen varken?"

    + "felsefeyi, insanın içgüdüsel olarak inandığı şeyler için kötü nedenler bulmak olarak tanımlamış. insan herhangi bir şeye içgüdüsel olarak inanırmış gibi! insan bir şeylere inanır, çünkü onlara inanmaya şartlandırılmıştır. insanın kötü nedenlerle inandığı şeyler için başka kötü nedenler bulmak - işte felsefe budur. insanlar tanrı'ya inanırlar çünkü öyle şartlandırılmışlardır."

    + "tanrılar adildir. hiç kuşkusuz. son tahlilde görünen o ki, tanrıların yasalarını, toplumları idare eden kişiler dikte ederler; ilahi takdir düşüncesi, insanlardan çıkar."

    + "bir değerin saygınlığı ve kıymeti, ona ulaşmaya çalışan kadar, o değerin kendisinde de yatar."

    + "sanayi uygarlığı, ancak benliği inkar etmemekle mümkün olabilir. hijyen ve ekonominin izin verdiği ölçüde sonuna kadar nefsi tatmin. aksi takdirde çarklar durur."

    + "namus demek tutku demektir, namusluluk demek sinirsel gerginlik demektir. tutku ve sinirsel gerginlik ise istikrarsızlık demektir. istikrarsızlık ise medeniyetin sonu demektir. bolca tensel günah olmadan kalıcı bir uygarlık kuramazsınız."

    + "uygarlığın kahramanlık ya da yüceliğe hiç ihtiyacı yoktur. bunlar, politik yetersizliğin belirtileridir. bizimki gibi düzenli bir toplumda, hiç kimsenin kahraman ya da yüce olma fırsatı olmaz. böylesi bir olgunun yaşanması için, koşulların bütünüyle dengesiz olması gerekir. savaşların yaşandığı, bölünmüş ittifakların olduğu yerlerde, baştan çıkmamak için mücadele verilen yerlerde, uğruna savaşılacak ya da savunulacak aşkların olduğu yerlerde yücelik ve kahramanlığın bir anlamı olabilir elbette. fakat şimdi savaşlar yaşanmıyor. birini çok fazla sevmemeniz için büyük özen gösteriliyor. bölünmüş bir ittifak söz konusu bile olamaz; öylesine şartlandırılırsınız ki, sizden beklenenleri yapmamak elinizde değildir. yapmanız beklenen şeyler genelde öyle keyiflidir ve öyle çok sayıda doğal dürtünüz özgürce tatmin edilir ki, baştan çıkmamak için mücadele edilecek hiçbir şey bulamazsınız."

    !---- spoiler ----!