1. iyi hal indirimiyle 15 yıl hapis cezasına çarptırılan kadın!

    çilem son savunmasında şöyle demiş: “şu adliye koridorlarında yüzüm mor şekilde çok dolaştım koruma kararları için. başka bir seçeneğim kalmamıştı.”

    yani, bir anlık öfkeyle ya da bu durumdan zevk aldığı için öldürmemiş adamı, çaresizlikten öldürmüş. bir insan, akli dengesi yerindeyse, başka bir insanı öldürmekten keyif almaz zaten.

    önceki duruşmadaki konuşmasını hatırlıyor musunuz peki çilem'in? şöyleydi:

    ''erkekler takım elbise giyip önüne bakınca cezası iniyor, benim takımım, kravatım yok. annem apar topar bu tişörtü bulabilmiş.
    bir de ne yalan söyleyeyim hayatta kalmış olmanın saklayamadığım bir sevinci var içimde.
    o ölmese ben ölecektim. o size, beni pazarlamaya karar verdiğini söylemeyecekti, başka adamların koynuna beni sokma planlarını anlatmayacaktı, benim patlıcan fazla pişti diye, perdeler azıcık kirlendi diye, masada kırıntı kaldı diye yediğim dayakları söylemeyecekti, kaç kere hastanelik olduğumdan bahsetmeyecekti.
    çay bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafım var. biraz yan gülmüşüm. belki de o fotoğrafı gösterip namussuz karılar gibi çıkmış filan diyecekti.
    karısını başka adamlara satan o değilmiş gibi 'namusumu temizledim' diyecekti.
    siz onu 3-5 yılla yargılayıp, namusu kirlendi diye mazur görüp, yandan gülüşümü tahrik sayıp bir de üzülecektiniz adama.
    oysa namus benimdir hakim bey, bir kağıda imza attık diye kimselere bırakmam.''

    ne yazık ki, pek çok erkek kadınların bu toplumun geldiği nokta yüzünden yaşadıklarının farkında değil. her gün, her an baskıya, şiddete, tacize maruz kalmak ne demek bilmiyorlar... belki de anlamak istemiyorlar, çünkü işlerine gelmiyor.

    peki, kocası olacak o adam çilem'i öldürmüş olsaydı ne olacaktı?
    duruşmaya kravat takıp gitse ve bir de önünü iliklese konuşurken kafadan 5 yıl silinirdi, zaten kadın onu tahrik etmiş olacağı için birkaç yıl daha eksilirdi şüphesiz... özür dileyip gönderirlerdi belki mahkeme sonrasında!

    kısacası adaletiniz de batsın!
  2. Çilem Doğan Karabulut, Adana’da kendisini fuhuşa zorlayan ve sürekli şiddet uygulayan eşi Hasan Karabulut’u 6 kurşunla vurarak öldürdükten sonra, polis aracına bindirilirken kendisine “Çilem pişman mısın?” diye soran muhabirlere verdiği “Hep kadınlar ölmesin biraz da erkekler ölsün” cevabıyla Türkiye gündemine oturan kadın.

    Doğan’ın sözleri dışında üzerindeki tişörtte “Dear Past: Thanks for all the lessons. Dear Future: I am ready” (Sevgili geçmişim, tüm derslerin için teşekkürler. Sevgili geleceğim, ben hazırım) yazan yazı da kamuoyunda gündem oluşturmuştu.

    Kadınlar kendi hayatlarıyla veya bedenleri ile ilgili karar almak istediklerinde genellikle en yakınındaki erkekler tarafından öldürülürken ve bu erkekler “iyi hal”, “haksız tahrik” gibi ceza indirimleri alıyorken bir kadının kendisini korumak için öldürmek zorunda kaldığı durumlarda benzer gerekçelerle indirim almıyor olmaları tartışılıyor son günlerde. Kadınlar yargının erkek egemen kararlarını tartışıyor. ''Yakın akrabayı öldürme'' suçundan Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanan Çilem Doğan geçtiğimiz günlerde ilk kez hakim karşısına çıktı.

    Dava sürecinde Çilem Doğan’ın 2.5 yıllık evliliği boyunca maruz kaldığı şiddete karşılık 6 defa koruma kararı aldırdığı ve Hasan Karabulut’un eşine yönelik tehdit, yaralama suçlarından asliye ceza mahkemelerinde 6 ayrı dosya kapsamında yargılandığı ortaya çıktı.
    Hukukçuların desteğini alan Çilem Doğan'ın davası hakkında konuşan avukat Özgü Türk, olayın meşru müdafaa sınırlarında kaldığını belirterek şöyle söyledi: "Çilem Doğan evlendiği günden beri eşinin yoğun eziyet ve şiddetine maruz kalmıştır. Olay günü eşi yine Çilem'e şiddet uygulayarak, onu öldürmekle tehdit ederek fuhuş yapmaya zorlamıştır. Gördüğü şiddet esnasında vücut bütünlüğünü ve yaşam hakkını koruyabilmek için Doğan, eşinin silahını kullanmak zorunda kalmıştır. Eşinin geçmişteki tüm eylemleri de göz önünde bulundurulduğunda, olayın meşru müdafaa sınırları içinde kaldığı çok açıktır."

    Çilem Doğan tutuklu olduğu Adana Karataş Kapalı Kadın Cezaevi’nden 8 mart’ta kadınlara hitaben bir mektup yolladı. Kısa bir şiirle başlayan mektubu şöyle:

    “Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir…
    Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü.
    Bir gök gürlese diyorum, bir sağanak patlasa.
    Bitse bu sessizlik, bu kirli yapısallık bitse…
    Gidenler nerede kaldılar, özledim gülüşlerini…
    Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki,
    Onlardı kadınları güzelleştiren…
    Hangi duvar yıkılmaz sorular sorular doğru ise ve bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez…
    Birlikte yeniden gülüşlerimizle elimizin değdiği her şeyi güzleştirmek dileği ile.
    Merhaba kadın yoldaşlarım saygı ve sevgi ile selamlıyorum hepinizi;

    Gençliğimizden, güzelliğimizden, umudumuzdan, cesaretimizden, direncimizden, kadınlığımızdan kucaklıyorum sizleri. Acısı acısına, yarası yarasına, sesi sesine denk düşer evvelden birbirini hiç tanımadan tanışır. Gönül isterdi ki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde hep birlikte meydanlarda olmak. Olmadı ve ben o gün dışarıda olmayacağım için üzgünüm. Biliyorum bir Çilem Doğan içeride tutsak ise de milyonlarca Çilem Doğan dışarıda mücadele ediyor. Aklım, beynim, mücadelem yüreğim hep sizlerle olacak değerli kadın arkadaşlarım. 8 Mart dünya kadınlar gününüz kutlu olsun mücadelemiz diri olsun.

    Zulmün olduğu yerde direniş ve meşru müdafaa haktır. Bunun zenginlerin ve erkeklerin hukuk kitapları varsın böyle yazsın. Uyan erkek egemen sistem uyan. Her gün 3 kadın katlediliyor. Katledilmek kaderimiz değil, öz savunma haktır. Kahkaha atmayı hor görenlere kırmızı ruju farklı anlayanlara, mini eteği tecavüz etmek için gerekçe gösterenlere konuşurken ağzımıza sözcükleri tıkayanlara, kadını erkeyi kölesi haline getirmeye çalışmaları, gece, geç saatte sokakta olmamıza bağnaz zihniyeti ile hor görenlere karşı en güçlü sesimizle haykıracağız.

    Değerli yoldaşlarım yılgınlık, umutsuzluk, çaresizlik bizim söylemlerimizde yok. Bizler direnleriz yaşamak için dünyayı değiştirenleriz. Kadınlarımız meydanlarda meydanlar da kendi yaşam hakkımız kimseye vermeyiz. Yani yamak için kimsenin baskısını tanımayız. Bir birimizin gözyaşlarını sildiğimiz sürece varolcağız. Söz veriyorum başımı önüme eğmeyeceğim. Dört duvarlar korkutmayacak beni yalnız olmadığımı biliyorum. Alemlerine meze olmayacak körpe bedenleri ile kuzular çocuk gelinler bir avuç su gibisiniz benim için susuzluğun ortasında.

    Mücadeleniz onurumdur, duruşumdur. Tüm kadınlar adına ve tüm kadınlar için karanlık günlerin geride kalması; Diyarbakır Surlarının aydınlanacağı gibi aydınlık günlerin doğacağı inancı ile hepinizi kocaman yüreğimle öpüyorum. Saygılarımla

    Çilem Doğan
    Adana Karataş Kapalı Kadın Cezaevi.”

    çilem'in ağzından yazılan şu yazıyı da eklemeliyim sanırım olay şöyle oldu hakim bey
  3. öldürmeseydi ölecek olan çilem'e verilmiş "iyi halden ötürü" 15 yıl hapis cezası. bu ülkede çark erkekler tarafından dönüyor. ve adalet eril bir sistem etrafında. sanmıyorum çiğdem yerine kocası olsaydı o kadar yıl hapis vereceklerini. çünkü kadın tahrik eder, çünkü kadın yemek yapmaz hak eder, çünkü kadın bu soktuğumun ülkesinde zerre kadar değere, hakka sahip değil. hiç umutlu değildim bugün için. çünkü devletin istediği kadının güçsüzlüğü, kadının silikliği. "kız kardeşlerim, kirpikleriniz yere düşmesin" diyen bir kadının 15 yıl hapis yatması içime oturuyor, yediremiyorum bunu.

    o zaman bırakıp ölse miydi? o tehditlerle psikolojisi çöküp öyle mi yaşasaydı? ha işinize gelince ceza kanunu böyle diyor demeyi biliyorsunuz. bu ülkede her şey adaletli ya, anayasaya her şey uygun ya hani. adam tecavüz ediyor ama kravat taktığı için cezası über seviye indiriliyor. ya da kadın yollu oluyor.

    türkiye'de adaletin ucu erkek temeline dayanıyor. zira çilem beraat etmiş olsaydı, kadınlar güç kazanmış olacaktı. akp zihniyeti bunu ister mi? asla. kendi emellerinize alet ettiğiniz kadın haklarını çiğnemekten çekin elinizi artık!

    üzülüyorum, her kadın bu zihniyete ses çıkarsın ki güçlenelim. adaletten bir şey ummuyorum. adaletin kendisini devlet sağlayamıyorsa halk buna gözünü kapamasın artık.
  4. eşini öldüren erkek ne ceza alıyorsa onu almaması gereken kadın. çünkü senelerce sistematik şiddete maruz kalan, hem kocası olacak adam, hem de adalet sistemi tarafından çaresiz bırakılan o; karısını öldüren adam değil. hakkında dokuz kere koruma kararı çıkarılmış; defalarca mahkemeye başvurmuş; her seferinde korkudan davayı geri çekmiş. "şu adliye koridorlarında yüzüm mor şekilde çok dolaştım, koruma kararları için" diyor. şiddet gördüğü için karakola gittiğinde, polislerden "güzel kadınsın, kocan kıskanıyordur, normal. senin gibi güzel karım olsa ben de kıskanırım." cümlesini duymuş bir kadının çaresizliğini anlamak çok mu zor? mahkemeden çıkıp dönüş yolunda dayak yiyen, "şikayet ettin de ne oldu?" diye alay edilen, fuhşa zorlanan, ayrılmak istediğinde kardeşleriyle tehdit edilen ve olay sırasında hem kendi canının hem de evladının canının tehlikede olduğunu bilen bir kadının soğukkanlı davranmasını beklemek nasıl mümkün olur?
  5. "adalet işlemiyorsa kendi adaletini işletmek meşrudur" dan çıkardıklarıyla hayret ettiren yazarları gormemizi sağlamış kişidir.

    adalet kanunlarla işletilir, bu cümlede "işlemeyen adalet" kişilerin koydukları değil, yasama gücünün kamu adına koyup anayasa mahkemesinin onayladığı ceza kanunları ve uluslararası anlaşmalara bağlı adalet sistemlerinin kanunlarıdır. devlet denilen yapı bu kanunlar üzerine oturtulan bir toplu sözleşmedir. devlet bu sistemi işletemediğinde meşruiyetini yitirir. yani bir on kabul söz konusudur, ilk kelime olan adalet kanun koyucuların adaletidir.
    radiohead baskını mevcut yasalara göre suçtur, radiohead baskınını yapan vandalların gerekçesiyse yasalara göre geçersizdir. tacizin tecavuzun yasalarda karşılığı bellidir, vatandaşlar bu yasaları kabul eder, ha yürütme çıkar bu kanunu işletmezse, tıpkı çilem'in oldurmeye giden sureçte hiç bir yasal talebinin dikkate alınmadığı ve nefsi mudafaa şartlarının oluşmadığı düşüncesiyle, tıpkı bazı tecavüz vakalarında verilen "rızası olmadan oral sex yaptırılamaz, ısırabilirdi" benzeri iğrenç raporlara itibar edilmesi gibi sayısız ornekte görüleceği üzere kişi adalet mekanizmasının meşruiyetinin kalmadığı bir noktaya ulaşırsa buna direnir. yasalara da sonuna kadar guvenemezsiniz, evrensel normlar vardır, bireyin haklarının üst sınırı vardır, burdan haksızlığa direnirsiniz. "ramazanda içki içtiler hiç adil değil" diyerek değil.ek: tacizciyi oldurmeleri lazımdı neden hapse attılar, adil değil dur öldüreyim" gibi değil. yasa mağduru korur, suçluyu topluma kazandırır. üst norm budur. konudan uzaklaşmamak için bitireyim: çilem'in olayında esas sorun üst erkek akıl adaletiyle surecin işletilmemesi, ve bu işletilmeyen sureçle oluşan durumun sonucunun nefs-i mudafaa sayılmamasıdır. işlemeyen adalet de budur, çilem kaçsa haktır.
  6. kanunun vicdanı yoktur. kanun yazılıdır. matematik gibidir.
    2*2=4 ediyorsa 4 etmelidir.
    ama işte, sana da 4 etmelidir; bana da.

    dolayısıyla işlediği cinayetten kanunda yazan karşılık cezayı almıştır.
    kadınlara ya da ezilenlere gibi çeşitli sınıflandırmalar yapıp ona göre daha az ceza verilmesi atıyorum, kadınlar için adam öldürmeyi teşvik etmektir.

    ben olsam ben de vururdum öldürürdüm büyük ihtimalle.

    ekleme: 50.000 tl kefaretle serbest bırakılmıştır. aylık 277,7 tl'ye gelir.
    öldürdüğü adam 5 kuruş etmezdi belki de.
  7. biraz da erkekler ölsün cümlesini oraya buraya çekmemek lazım. bu kadın sokaklara çıkın erkekleri öldürün mü diyor? hayır. bu kadın ben öleceğime artık hayatımı bitiren, bana tahmin edilemeyecek acılar çektiren bu adam ölsün diyor. onun yerinde olsaydınız siz ne yapardınız?

    "200 kiloluk mermiyi kavrar gibi, parmaklarım yerini buluverdi.
    yoksa hakim bey yeminle, sahil kenarında balon bile vurmuş değildim.
    sıktım mı hatırlamıyorum, kaç kere sıktım hatırlamıyorum."

    kadınların yaşadıklarını azımsamayın, yıllarca işkence görmek, psikolojik travmalar atlatmanın ne demek olduğunu bilmiyorsanız konuşmayın. keşke kimse ölmeseydi. keşke bu güzel kadın defalarca karakoldan eli boş dönmeseydi ve o adam cezasını çekseydi. çilemi katil yapan bu devlettir. kocasının ölmesine sebep olan bu "amaan ne olacak kocasıdır yapar!" zihniyetidir. bu ceza çilemin değil bunun asıl sorumlularının olmalıdır.
    jole
  8. ne olursa olsun arkadaşlar bir insan bir insanı öldürdü ya. insan öldürmüş olmanın asla haklı görülecek tarafı yoktur demiyorum sizlere ama bu dava da bazı flu noktalar var. kadınlar haklı, hangi şikayet mekanizmasını çalıştırmaya kalksalar amaçlarına ulaşamadan zarar görüyorlar öyle ya da böyle. peki bu durumda hadi öldürün o şerefsiz erkekleri mi demeliyiz? öldürmüş olanları alkışlamalı mıyız? insan öldü ya öldü. başka şeyler yapmalı. ne olduğunu bilemiyorum ama kesinlikle ne olmadığını biliyorum.
    radikal feminist söylemler kadın erkek eşitliğini en sağlam argümanları olarak kullanıp asıl kadın erkek eşitsizliğini körüklüyorlar sadece. etraflarına duvar örüp işi çözülmez kılıyorlar ve diyaloğa kapalılar. ben sana neden güveneyim ki diyor bana. çünkü biz birbirimize güvenen insanlarla güzelleştiricez bu dünyayı kardeşim. kadınları hiçe sayan bireylerle olmadığı gibi erkekleri hiçe sayanlarla da bu iş olmaz.olmuyor.
  9. heykelini dikeceğiz heykelini, bir onun bir de (bkz: nevin yıldırım) 'ın. kadın-erkek eşitliği diyip çilem'in cezasını savunan akıl fukaralarının bir gününü şu ülkede kadın olarak geçirmelerini diliyorum, çilem gibi kadınların bir gününü yaşamalarını diliyorum. kadın cinayetlerinin sistematikleştiği bir ülke lan burası, kocaları kadınları bu haberlerle korkutuyor artık. direnme hakkı kadınlar için de esastır, kamunun kolluk kuvveti korumuyorsa silahlanma hakkı vardır, adalet işlemiyorsa kendi adaletini işletmek meşrudur, devlet erkekse kendi kadın devletini istemek meşrudur. ulan tek yapacağınız ananızın karınızın kıymetini bilmek, onun da sizin kendinize hak saydığınıza sahip olduğunu kabullenmek, ama yok illa direneceksin illa düşman gibi kan dökeceksin ki bu erkek tiranlar bi halt olmadıklarını anlasın.

    edit: heykelini dikmekten vazgeçtim sadece :)