1. ssg nin bu konuyla ilgili yaptığı tanımı çok beğenirim
    kup
  2. sabahattin ali içimizdeki şeytanda şöyle bahsetmiş:

    <insan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir. kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın.
    "çünkü nedense hepimizde maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır" >

    bunun üzerine düşündüm biraz. isim takma merakı konusunda haklı evet. ama işin şu boyutu da var ki derde isim takıldıktan sonra birçok insan bunu "daha fazla dert" edinecektir.

    ağır bir örnek belki ama; bir insanın kanser olduğunu 2.evrede öğrenmesiyle birlikte moral bozukluğu - negatiflik - umutsuzluk da eklendiğinde hastalığın ilerlemesi hızlanabilir. fizyolojik olarak belli bir hızı olsa da kişiye bu daha yoğun gelir. çektiği acı daha artar.

    daha doğrusu dışarıdan bakan kişilerin gördüğü haliyle; kişinin durumu - semptomları ağırlaşır, günden güne çöker.. oysa belki bilmese şuramda bir ağrı var der durur.ötesi olmaz.

    -belki bu söyleyeceklerime "söylemesi kolay" diyebilirsiniz ama bunları depresyon atakları çok ağır geçen bir bipolar olarak söylüyorum.

    depresyona isim vermek de böyle. bırakın dibe batsanız da buna bir isim vermeyin. bir adı bir beden imgesi olmasın bu durumun. hastalık demeyin adına. o zaman emin olun depresyon daha yoğun olacaktır.

    depresyonunuzu kabullenip onu benimsemeyin. ama onunla savaşmayın da.inkar etmeyin.yok sayın sadece. dikkate almayın. sen de kimsin lan deyin. değer vermeyin hastalığınıza.

    ben hastayım dediğinizde daha çok hasta olacaksınız. yattıkça yatasınız gelir derler ya; onun gibi. yatağa gömüldükçe gömüleceksiniz ve hep depresyondayım ben diyerek yorganın altına sığınacaksınız. ama böyle gittikçe o yorgan ezecek ve boğacak sizi...

    hadi çıkın yataktan bu depresyon falan değil. hasta değilsiniz. biraz işler kötü gitti üstünüzde bir kırgınlık var o kadar. açın perdeyi. güneş olmasın boşver; yağmur da güzeldir kar da... yeter ki kafanızı kaldırıp gökyüzüne bakmayı unutmayın...

    -edit: ^:yorumumu yanlışlıkla silmişim.^ ^:bilgisayara yedeklemişim neyse ki yoksa ağlardım^
  3. major depresyon ve depresif duygudurum daha farklı kategorize edilmelidir. depresif duygudurum major depresyon içerisinde yer alan birçok kriterden bir tanesidir ve major depresyon kadar ağır bir seyir göstermez.

    depresif duygudurum veya hayattan zevk alamama(anhedoni) durumlarından ez biri kesin olmak zorunda ve en az iki haftalık süreci kapsamalıdır. bunlar dışında değersizlik duygusu, kilo kaybı veya alımı, aşırı veya yetersiz uyuma, konsantre olamama, enerji azlığı, yineleyen ölüm düşünceleri ve düşüncelerini yoğunlaştıramama gibi dsm-5 te belirlenmiş belirli kriterlerin bellirli sayıda karşılanmasi gerekmektedir.

    major depresif kişiler, günlük işlerini yapmaktan aciz, zorlukla iletişim kurabilen, hayat kalitesi çok alt seviyeye inmiş insanlardır. yani "ben depresyondayım" deyip de sonrasında saatlerce geyik yapıp, gülebilen kişinin major depresyon tanısı alması pek olası değildir ki büyük ihtimalle hayatını olumsuz yönde etkilemis olaylar silsilesi yüzünden depresif bir duygudurumu yaşıyordur veya o ruh haline bürünmüştür.

    prozac ve cipralex gibi selektif serotonin re-uptake inhibitörleri türü ilaçlar sinirlerin, mutluluk verdiği bilinen serotonini daha fazla kullanmasını sağlayarak tedavide sıklıkla kullanılan ilaçlardandır.
  4. yapılan bazı araştırmalara göre ınstagram depresyonu tetikliyormuş. şaşırdık mı sanki bu habere; gayet tabi hayır! sosyal medyanın ruhsal yönümüzle ilgili etkisini bilmeyen yoktur sanırım. bir güruh rahatsızlığını dile getirirken içerik kısmıyla ilgili olarak, diğeri takip etmeme şeklinde bir çözüm sunuyor.

    zaten çokça gözlemlediğim durumlardan biri; ınstagramı neden takip ederiz ya da neden kullanırız? meraklısı olduğumuz konularda ki, ısrarla bence bu kısmı öenmli olandır, bilgi sahibi olmaya çalışırız ya da bir parça hoşnut olacağımızı görüntülere maruz kalarak saniyenin onda birinde akışta kendimize bir yer ayırtmış oluruz. ara sıra paylaşım da yaparız pek tabi..

    şimdi burada paylaşım yapmak ve takip etmek gibi iki kavram var. paylaşımlarda daha çok dikkatimi çeken kısım şu; insanlar ya fiziklerini ön plana çıkartıyorlar, kendilerindeki değişimi kabullendirmek adına çevrelerine ya da çalışma-aile ortamlarını konu olarak seçiyorlar. bir diğer durumsa hobisel alanlar ki oraya pek girmiyorum.

    bana çok garip gelen bir durumdu ki, şu yazı da işin tehlikesel kısmına değinilmiş zaten, selfi dediğimiz ya da öz çekim olarak sonradan adını güncellediğimiz bir teknik var. bu durum gerçekten kiminde artık takıntı boyutlarına gelmiş. işin bu kısmından sonrasını ben vah vahh, sıkıntılı demek ki olarak algılamaya başladım. çünkü bu tarz insanlar olayın sadece bu kısmıyla ilgilenmiyor artık; sürekli bir kıyas mücadelesi içine girip kendilerini bir yarışa teslim etmiş oluyorlar. sonrasında evet, duygusal bir çöküş. ne olursa olsun kendini mutlu edememe hali baş gösteriyor.

    çevremde sürekli şikayet halinde olup da kendini ön planda tutma mücadelesinde olan insanları depresif görüyordum ki ciddi mana da bununla ilgili bir çalışma yapılmış, yapılıyormuş. burada ben insanların sürekli fotoğraf çekip yayınlamasından rahatsızım gibi bir durum çıkmasın ortaya.. fakat gereksiz işlere zaman harcayarak önce kendi zihinlerini meşgul edip ruhsal bir çöküntü içine giriyorlar sonrasında ise çevrelerini buna dahil ediyorlar.farkında olmadan etkileşimler sonrası mutsuz insanlar dominosu dizilmeye başlıyor yan yana.

    sosyal medya gerçekten günümüz dünyasında güçlü bir aktör. öyle güzel oynayıp etki ediyor ki herkese. kimileri kaptırmış giderken bu akıma kendilerini, kimileri ise sadece ihtiyacı olanı almaktan yana ki bana da sorarsanız en makul ve mantıklı olan kısmı budur. zaman kavramı her geçen gün daha da kıymet kazanırken gelin bir kere daha düşünelim; ne kadar zaman ayırıyoruz sosyal medyaya ve kimlerin yerine anlık da olsa geçmek istiyoruz? üstelik olumsuz mana da geri dönüşlere sebebiyet vermesine neden olanın burada kendimiz olduğunu bile bile neden bu akımlara bu derece rağbet gösteriyoruz? faydalı zamanlar yaratmak, artık tek çabamız olması gerekirken..
  5. narin ve ince yapılı ruhun hastalığıdır.hayata dair hiçbir heyecan bırakmaz ve negatif hisleriniz fizan'dan anlaşılır.laf olsun diye yaşıyorsunuzdur.
    du