1. Spinoza’nın panteist bir düşünce yönünde düsünceler gelistirdigi ve monist bir tanrı-doğa düşüncesine ulaştığı genel olarak bilinir. Böylece Spinoza’nın felsefi sisteminde Tanrı kavramının merkezi bir yeri olduğunu söyleyebiliriz. Tanrı, bu felsefi sistemin hem başlangıç noktası hem de son noktasıdır. Ancak Tanri kavrami bu merkeziligine ragmen, bilinen anlamlarda dinsel icerikte ele alinmamis, hatta varolan herseyin varolusunun ve kavranilabilir olusunun temeli olarak Tanri fikri cogu zaman dinsizlik olarak ortaya cikmis ve Spinoza bu nedenle kovusturmalara ugramistir.

    Spinoza’nin felsefesi bir pratik felsefe olarak anlasildiginda bir anlamda ondaki Tanri kavraminin yerini anlamak icin “tanri ne ise yarar?” sorusunun gündeme gelmesi sözkonusu olur. Buna verilecek pratik amacli ancak felsefi nitelikli bir cevap kendi sözleriyle ileri sürülebilir;

    Var olan her şey Tanrı içinde vardır ve Tanrı olmaksızın hiç bir şey ne varolabilir ne de kavranabilir.

    Ancak yine de açık olmayan ya da üzerinde düsünülmesi gereken, Spinoza’nın Tanrı’sının felsefesi açısından nasıl bir şey olduğu ve ne oldugudur. Kendinde bir neden, nedeni kendinde olmak (causa sui) anlamında Tanrı ve özellikle bu alıntıda kullanılan içinde terimi Spinoza üzerine yapılan sonu gelmez yorum denemelerinde sürekli bir tartışma konusudur. Her seyin tanrinin icinde varolmasi ne demektir? Bilimsel bir düşünceye de dinsel bir düşünceye de bağlantılandırılan, ya da hem metafiziksel hem de madddeci düsünceye tutarli bir sekilde baglanabilen bu Tanri nasil bir seydir?

    Spinozacı felsefenin Tanrı kavramı, bu düzeyde, hem ontolojik kanıtlamanın hem de bilgi bilimsel yapının anahtarı olarak görünmektedir. Çünkü tanrının varlığı için öne sürülen ontolojik veri nosyonu, bir gerçekliğin varlığını o gerçekliğin kavranışından hareketle kanıtlamaya yönelen yaklaşım biciminden hareket eder görünmektedir. Bu yönde akil yürütmesi etkileyicidir, ancak yine de geriye, bize, bu yaklasim biciminin neden kabul edilir oldugunu aciklamak ya da nasil kabul edilir olacagina dair kuramsal bir aciklik getirmek meselesi kalmaktadir. Moder felsefenin baslangicindan beri yürütülen tartismalara dogrudan baglanabilecek bir noktadir bu mesele.

    Aynı zamanda Spinoza’nın monist bir dizgeye yöneldiği söylenebilir; onun hem bir ateist hem de bir panteist olarak görünmesini sağlayan ise bu monist tutumun özgüllüğüdür.

    Ünlü sav sözünde Spinoza, :”Tanrı ya da Doğa” (Deus sive Natura) demektedir.

    İlk alıntı ile bu sav söz karşılaştırıldığında Spinoza’nın güç anlaşılır tezleri belirli bir sekilde yorumlanabilir. Bu formülasyonla Spinoza, bir yanda fiziksel dünyanın özünde teolojik olmasını ve öte yandan teolojinin kişisel olmaması sağlamaya çalışır adeta, ki onun tüm felsefi dizgesinin gerisinde bu yönelim okunabilir. Verili dünyanin akilsal bir aciklikla ortaya konulmasi ve bu kavrayisin öznesiz kilinmasi, insan öznenin bu dünyanin sistemindeki ögelerden biri kilinmasi, muhtemelen sonradan örnegin Althusser’i etkilemis olmasi muhtemel cikarsamalardan biridir.

    Burada Spinoza, örtük ve açık bir takım varsayımlara dayanır, hatta bir tür gizli varsayım sistemin temelidir diyebiliriz.Bu gizli varsayım sonradan üzerinde çok konuşulacak olan, gerçeklik ile kavrayışın örtüşmesi, daha düşünce dünyasındaki bağıntıların birebir gerçeklikteki bağıntılara tekabül etmesidir.

    Bu yaklaşımları geliştirmekte nedensellik kavramıda ayrı bir öneme sahiptir.Spinoza’nın gizli varsayımının kuramsal dayanağı bir anlamda bu nedensellik fikridir, ancak Spinoza’nın nedensellik fikri ampirizm felsefesi için kabul edilemez bir nedensellik yaklaşımıdır.Spinoza burada rasyonalist yönelime uygun bir yol izler ve nedenselliği bir bakıma dünyadan kopartarak zihnimize, yani dünyayı kendi kavrayışımıza bağlar.Çünkü ona göre, eğer aklı mümkün kılan çıkış noktaları ya da öncüller gerçeklik için bir güvence sağlayamayorsa başka hiç bir şey sağlayamaz.

    Böylece apaçık gerçeklik, düşünceden gerçekliğe geçişin sağladığı bir gerçeklik olarak belirir.Buna göre, fiziksel dünyanın, düşüncenin onu temsil ettiği gibi olduğunu, bizzat bu düşüncenin kendisinden anlarız, ki Spinoza bu yolla argümanlarında kavrayış nosyonunu özel bir ilgiyle kullanmakta ve bunun aracılığıyla dünyaya bir tanım getirmektedir.

    kaynak: https://mutlaktoz.wordpress.com/