• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.70)
Yazar platon
devlet - platon
platon, felsefenin klasik yapıtlarından biri olan devlet'te, bugünkü üniversitenin öncülü sayılan akademia'nın kurucusu ve hocası sokrates'i konuşturduğu diyaloglarla ideal devletin nasıl olacağını anlatıyor. platon'un insanların mutlu olduğu bir bir devlet ütopyasını anlattığı 10 kitaplık devlet, aynı zamanda "mutluluk felsefesi" üzerine yazılmış bir metin olarak da kabul edilir. günümüzdeki devlet felsefesi konusunda en temel kaynaklardan biri sayılan devlet, bir dost evinde yapılan felsefe toplantısındaki konuşmalardan, tartışmalardan oluşur.platon'un kanaatkâr işçi sınıfının üreterek maddi ihtiyaçlarını karşıladığı, cesur bekçilerin güvenliği ve dışarıya karşı devletin varlığını savunduğu, bilge yöneticilerin yönettiği bu ütopya devletinde her sınıf erdemlidir.devlet'te, adalet, iyi-kötü, doğruluk, eğitim ve gücü, eşitlik, güçlülük ve haklılık, yöneticilik, mutluluk, zenginlik, sanat eğitimi, yasaklar, müzik, beden eğitimi, devletin ne olduğu ve değerleri, devlet biçimleri, devlette kadın-erkeğin rolleri ve eşitliği, çocuk eğitimi, filozofun ne olduğu, filozofların bozulması, demokrasi, insan gibi onlarca konudaki insanlık durumunu okuyoruz.(tanıtım bülteninden) (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. devlet'te platon sokrates'in ağzından şunları söyler:

    "bir şehirde hastalıklar ve düzensizlikler çoğalınca hastaneler ve mahkemeler kurulur. bir sürü insan da bu işlere hevesle atıldığı için doktorluk ve avukatlık/hakimlik şanlı şerefli meslekler haline gelir. bu o şehirde eğitimin (fiziki eğitim de kastediliyor) bozulduğunun apaçık göstergesidir."

    ne kadar tanıdık değil mi? üniversite sınavlarında en yüksek puanlı öğrenciler tıp ve hukuk bölümlerini tercih ediyor ekseriyetle. neden? çünkü iş garantisi var. neden? çünkü hastalıklar ve hukuksuzluk normalleşmiş. neden? çünkü eğitim yok. neden? çünkü eğiticileri eğitecek ve atayacak kadrolar nereden baksan dört yüzyıldır yozlaşmış.

    adam yüzyıllar öncesinden söylemiş. yapılanlar belli, yapılması gerekenler belli. ama icraat?

    hep tersine hep tersine.
  2. platon’ un “devlet” i ,önce adaletin yapısına ilişkin bir soruşturmayla başlayan, sonra da genişleyerek insan doğasına ilişkin bir değerlendirmeye varan ilk ideal toplum tasarısı. ayrıca bu konular üzerinde en kapsamlı ve en iyi incelemeyi sunan diyalog. platon ’un bireyin “yurttaş” sıfatıyla anlam kazandığı ve hiçlikten sıyrıldığı tek kurum olan devletin kimler tarafından nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşlerini içerir; ve doğruluk, bilgelik, yiğitlik, ölçülülük, iyilik, haklılık, eşitlik, mutluluk, güçlülük gibi kavramları tanımlamayı amaçlar, insana ait değerlerin irdelendiği, diyalog formatında gelişen kapsamlı bir eserdir. erken dönem diyalogları ile geç dönem diyalogları arasında dahice bir dengede durması ve seslerin, argümanların gel-gitlerinin ustaca kontrol altına alınmış olmasıyla bir filozof ve yazar olarak platon’ un doruk noktası olarak kabul edilir. diğer metinlere kıyasla daha çok eleştiri almış, daha şiddetli ve ateşli karşı çıkışlarla yüz yüze gelmiştir çünkü " idea kuramı " öğretisini ilk defa tüm çıplaklığıyla öne sürmüştür. çokça yerilmesi bir yana, henüz dinler şekillenmemişken kelimenin tam anlamıyla kutsal sayılmasa bile en önemli kitaptı. platon’ un toplum hayatına ve insana ilişkin düşünceleri, ileriki dönemlerde yaşayan hristiyan ve müslüman aydınlar için ilham kaynağıydı. sadece din adamlarına değil, ondan çağlar sonra yaşamış olan filozoflara da yol gösterici olmuştu. örneğin; düşünülüp kavranan kalıcı dünyayı, görülebilen geçici dünyadan gerçek sayışı descartes’ ın “ düşünüyorum, o halde varım.” türündeki sezgisel ilkesinin özünde yatar. platon’un ileriki zamanlarda din çeşnili safsatalara maruz kalan yönü bir yana; insanoğlunun bugüne kadar gördüğü hemen hemen her devlet yapısının, her toplum düzeninin çekirdeği yine devlet’ tedir. sistemlerdeki bozukluklara da rehber olmuştur.( örneğin victoria döneminin başlıca sorunu;yeniden yapılanmada kamu görevlilerinin eğitimiydi.ve britanya’da bu sorun,devlet’ in rehberliğinde bilinçli bir şekilde çözüldü. )

    bu kadar büyük bir etki yaratan eserin ilham kaynağı, platon' un diğer diyaloglarında da olduğu gibi sokrates' ti. üstelik sadece düşünce ve tasarılarıyla değil, ölümüyle bunu sağlamıştı. milattan önce 399 yılında inançları zedelediği, gençlerin aklını çeldiği ve onları baştan çıkardığı gerekçesiyle (ayrıca insanlara sorgulamayı öğretip, iktidar ve yetke sahiplerinin bilgisizliğini su yüzüne çıkarıyordu. ) demokratlar tarafından idama mahkum edilişinin; platon’ da travmatik bir etki oluşturmasının sebebi sokrates’ in sadece onun hocası olması değildi. her şeyden önce ona göre sokrates;insanların en iyisi,en bilgesi ve en adiliydi. kalıpları kırıp buzları eriten, çevresindeki herkesin alışkın olduğu düşüncelerin başka türlüsünü dile getirebilen, pek çok kişi tarafından tüm hoşnutsuzlukları üzerine çekmiş olsa bile (örneğin komedya yazarı aristophanes tarafından “bulutlar” isimli oyununda bütün atinalıların önünde alay konusu edilmiş) her şeyi sorgulamaya devam etme cesaretini yaşamının son saniyesine kadar gösteren bir filozoftu. platon gibi değerli bir yazarın zihninde yeşeren düşüncelerin en kıymetlilerini sokrates’ e mal edişi bu yüzden boşuna değil.

    sokrates,düşünce ve ifade özgürlüğünün ilk ve en büyük şehididir. ne kaçabileceği halde kaçmış, ne de baldıran zehrini içmemek için itiraz etmişti. ölmek, aslında sokrates’ in düşüncelerinin kaçınılmaz sonucuydu.bir bakıma en büyük eseri budur. fakat platon açısından sokrates’in asıl zaferi ölümüyle kazanması; onun , yunanlıların dünyaya hediye olarak kabul ettiği siyasal yönetim biçimi “demokrasi” nin yanlıları tarafından idam edildiği gerçeğini değiştirmiyordu.

    idamdan önce de demokrasinin neden olduğu iç savaşlara, site devletleri içindeki sınıfların bitmek bilmeyen rekabetine, istikrarsızlığa, bir toplumu yönetmenin ne demek olduğundan bihaber bir sürü “soytarı” nın sorumsuzluklarına; en genel ifadeyle halkın kendi kendisini yönetmesi fikrine kuşkuyla bakan platon; hocası sokrates’ i suçu olmadığı halde öldürmesinden sonra demokrasiye büsbütün kin beslemeye başladı. ve bundan sonra bütün ömrünü sokrates gibileri öldürmeyecek, aksine onları baş tacı edecek ve herkese örnek olmasını sağlayacak bir toplum düzeninin, tam anlamıyla bir devletin nasıl kurulacağını düşünerek geçirdi. “devlet” diyalogu da bu arayışın, bu kaygının ta kendisidir.


    zaman zaman, özellikle kritik noktalarda karmaşıklaşmaya ve bir anda derinleşmeye başlayan bir diyalog yapısı olduğu için, çeviri kriteri burada çok büyük rol oynuyor. sabahattin eyüboğlu çevirisiyle iş bankası kültür yayınları' ndan çıkan baskısı, incelediklerim arasında en iyisi. destekleyici kaynak olması açısından " sokrates' in savunması ", ve de simon blackburn' ün devlet' in sunduklarının daha çok günümüz perspektifinden bakarak değerlendirmesini yaptığı " devlet ve platon " da eş zamanlı olarak incelenebilir.
  3. "... doğuda ve batı'da hıristiyanlık ve müslümanlık'tan önce kutsal değilse bile, en önemli kitap devlet'ti. kaldı ki, ilk hıristiyan ve müslüman aydınları kendi din felsefelerini bu kitabın değişik yorumları üstüne kurdular. idea kuramı, ki platon'un hiç de kestiremeyeceği mistik ve metafizik dünya görüşlerine döküldü, en açık anlatılışıyla bu kitaptadır. hıristiyanın da müslümanın da gerçek-ötesi ve dünya zindanı 7. kitaptaki mağara benzetmesine bağlanabilir..."
    türkiye iş bankası kültür yayınları h. ali yücel klasikler dizisi önsöz'den.
    sabahattin eyüboğlu - m. ali cimcoz
    1962
    buzlu
  4. platon algı dünyamızı iki bölüme ayırır. bunları duyular dünyası ve idealar dünyası olarak belirlemiştir. herşeyin özü idelar dünyasındadır.
    buna “devlet” de dahildir. politeia’da kendi ideal devlet şeklini anlatır. devlet düzenini, yasama, yürütme, yargı mekanizmalarını, kaç çeşit yurttaş olacağını, eğitimin müzik ve jimnastik olması gerektiğini, yurttaşların yapacakları ve yapamayacaklarını, kadın ve çocukların ortak mal kabul edilmesi gibi, gibi.
    “kaç çeşit devlet şekli varsa o kadar da insan hali vardır.
    beş devlet şekli ve beş de insan hali
    iyisi bu(ideal devlet) olunca öteki şekiller kötüdür, bozuktur.” der kitapta.
    bu durumda geriye dört ideal olmayan devlet şekli kalır. ve bunları da anlatır (ideal devlete nazaran daha yüzeysel de olsa) ayrıca “yasalar” kitabında bu devlet şekilleri hakkında revizyona gider. bu kitapta beş ideal olmayan devlet vardır vesaire.
  5. platon'un devletindeki en önemli sorun -ki bu felsefenin temellerindeki en büyük sorunlardan biri olacağı ve dolayısıyla modern çağda ben ve zihin tasarımının cinsiyetsiz olmayacağı anlamına gelmektedir- erkekliğin 'ontolojik' olarak ele alınıp alınamayacağıdır. varlığın ne olduğu sorusu ve insanlığın ne olduğu sorusu genellikle politik ve dolaylı olarak da pratik sorunlarla bütün olarak algılandığı için, erkek olma durumu kavramsallaştırılmış bir halde çıkmaktadır karşımıza. yani, atfedilen ve varlığı sorgulanan her şey özünde evrenselleştirilmiş bir erkeklik platon'un devletinde. logos, eril ve analizi de yalnızca aynı erkek olma haliyle gerçekleştirilebilir, çünkü akıl yaradılışı ve işleyişi dişi olandan bağımsızdır; bağımsız çok masum bir kelime zira kadın yok aslında. hatta timaios diyaloğunda platon, kadın bedeninde dünyaya gelmenin ruh için aşağı bir şey olduğunu söyler; kontrol babadadır ve kadın belirsiz bir alanda bulunur. platon erkekliği rasyonel olanla ilişkilendirir ve rasyonel/erkek olan, yönetme gücü ve iktidarla özdeşleşir -platon'un cinsiyetçi hiyerarşisi bu şekildedir.

    tam da şu noktada platon'u tokatlamak- daha da kötü şeyler geçse de insanın içinden- gerekiyor, ama gelenek buna izin vermiyor çünkü kendisi oldukça eril ve sorgulanamaz bir otorite. felsefenin temelleri aslında bu denli çürük; antik yunan bizim sandığımız kadar 'yunan' olmasa da oldukça 'antik' bu açıdan. bedenin zihin tarafından bu şekilde yorumlanması sonuçta bugünkü eril akılsallığın dallanıp budaklanmasına ve yer etmesine sebep oluyor. açık ki, bu sözde evrensel doğrular, doğaya ve rasyonaliteye aykırı olduğunda sorgulama kaçınılmaz. peki, bu metinleri önceleri büyük hazla okuyup, sonraları varlığını sezinleyemeyen kadın ne yapmalı?

    ''baba'' metinlerdeki bu cinsiyetçilik ifşa edilmeli ve tikellikleri göz ardı eden bu logos hedef alınarak, mağara alegorisi yeniden inşa edilmelidir, şayet tüm düşünsel izlek bu alegori üzerinden açıklanmak zorundaysa. bunu başarabilmek için tutulacak, mümkün görünen tek yol da cinsiyetlerin doğallaştırılması olacaktır- 'nötrleştirmek'ten bahsetmiyoruz çünkü nötr bir toplum ya da nötr bir akıl, egemen kabul edilen cinsiyet üzerinden ele alınır, alınmıştır, alınacaktır- tıpkı cinsiyetlerin eşitlenmesinin imkansızlığı savında olduğu gibi. eşitliğin bir ölçütü olmadığından, iki cinsin eşitlenmesi veya cinsler arası bir eşitleme de doğası gereği mantık dışıdır. aynı şekilde, gelenekteki karşıtlıkların önünü almanın tek yolu da budur çünkü platon, yalnızca aklı değil aynı zamanda ruhu da erkeklikle bağdaştırır. yüceltilen ve bir devlet adamı, yönetici olarak başa geçmesi gereken kişi filozoftur ve kendisi pek tabi bir erkektir.

    akıl tasarımı açısından bakıldığında, feminizmin doğuşunu platon sağlamıştır denebilir. özellikle antik metinlerin postmodern okumaları, erkekliğin ontolojik bir kavram olarak ele alınmasına imkan vermiştir.

    platon duysa üzülürdü şüphesiz, fakat biz kendisine çok olmasa da minnettarız.
  6. kendimi hep yaptığı mağara benzetmesine benzetirim bu eserindeki.

    “bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak oturmaya mahkumdurlar. başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. içlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır.”

    hiçbir zaman gölgenin asıl kaynağına bakmadım.
  7. eserin ismi bazı bazı dillere cumhuriyet (republic), bazılarına ise staten - staat olarak çevrilmiştir. public, republic kamuya ilişkin bir hal olarak boy gösteriyor. state; durma hali (status), ifade etme hali (statement), statükoyla bağdaşık.

    arapça'ya mesela cumhuriyet olarak çevrilmiş; farsça'ya ise sadece cumhur olarak. bizde ve diğer türki dillerde ise devlet olarak anılagelmiş. fakat her kavramı kendi dillerinde görmeyi, bir şekilde cermen köklere dokunmayı seven almanlar, bu yapıtı salt "politeia" olarak tanımış, bu kavramı tercümeye yanaşmamışlar.

    grekçe'de politeia, polis kökünden gelir ki en hakim anlamı kenttir, şehir devlettir. fakat aynı zamanda o şehre ait vatandaşlığı, vatandaş bütününü de betimleyebilir. politeia da geniş bir anlam yelpazesine sahiptir. hükümet biçimine dair bir kavram anlaşılabileceği gibi, o polis'in vatandaşlarına ait hakların tanımlanması da anlaşılabilir.

    fakat vatandaş nedir? işte burada cumhuriyet, republika, republic çevirisi yeterli midir? klasik grek döneminde bir polis'te yaşıyor olmak, o polis'in halkı olmak (?); o polis'in vatandaşlık haklarına sahip olduğunuz koşulunu doğurmak zorunda değildir. eğer köle, esir, yabancı, kadın veya herhangi bir sebeple "politeia-dışı" iseniz, o polis'te varlığını sürdüren biri olmakla beraber "vatandaşı" değilsinizdir, bu sebeple "politeia" kavramına da dahil değilsinizdir.

    peki devlet, içinde varlığımızı sürdürdüğümüz devletlere, mutlak dahil miyizdir?
  8. kitapta herkesin işini doğru dürüst yapması gerektiği vurgusu hariç 2015'in dünyasına uydurulacak pek bir şey bulamıyorum. eskiden koruyucular adı verilen sınıf artık bugün sadece göstermelik. savaşlar daha derinden ve kan akıtmadan (son aşamaya kadar) devam ediyor. kan akacaksa da asker değil sivil kanı akıyor zaten o da ayrı bir şey... çiftçiler denen insanın temel ihtiyaçlarını karşılayan kişiler ise çoğunlukta değil, azınlıkta. ve onlar da sadece çiftçilikten para kazanamıyorlar. dolayısıyla platonun "herkes tek işi, kendi işini yapsın" fikrine de uyuşmuyor. idarecilerden bahsetmek bile istemiyorum...

    şüphesiz kitapta en sevdiğim kısım, platon'un insanı incelemeyi bırakıp devletleri incelemeye karar verdiği kısımdı. şuradaki mantık, sorularla muhabbeti istediği yere çekmesi. çok mükemmel geliyor bana.

    "
    - peki yakındaki bir nesneyi görmek uzaktakine göre daha kolaydır değil mi? çünkü yakındaki nesne daha büyüktür
    + öyledir elbet
    - o zaman çoğu görmek, azı görmekten daha kolaydır da diyebiliriz. çünkü çok olan şey, azdan daha büyüktür
    + şüphesiz dediklerinden bu çıkıyor.
    - peki o zaman eğriliği ve doğruluğu tek bir insanda aramaktansa, şehirleri inceleyelim. böylece olan biteni daha rahat görebiliriz.
    "

    ve macera başlar...
  9. elbette ki bugün bunların tamamının uygulanması kabul edilmez ancak platon'un düşünme tarzını aldığınız vakit, onunla eş değer yollarla yeni bir ütopya oluşturabilirsiniz. bence bu kitabın olayı budur ve kesinlikle herkesin okumasını öneririm.
  10. "doğru insan nedir?" sorusunun cevabını doğru insanın yaşayacağı doğru devleti tanımlayarak verir. kendisi aristokrasi dese de pratikte komünist bir sistemi anlatır bana kalırsa.

    kitapta beni en çok şaşırtan aristokrasi, oligarşi, demokrasi, diktatörlük gibi yönetim sistemlerinin o dönemlerde dahi epey iyi bilindiği oldu. özellikle demokrasi ve sokratesin demokrasi düşmanlığı bana çok garip geldi.