1. heredot efsanesine göre eski mısırlılar, en eski dili tespit etmek için yeni doğan iki işitme engelli bebeği bir kadına emanet eder. insanalrın olmadığı bir alanda kimseyi görmeden büyüyen bu bebekler, bir süre sonra "bekos" derler. bu kelime frigce'de ekmek demektir. bu sayede en en eski dilin frigce olduğu tezi ortaya atılmıştır.

    bugün hemen her ülke tarih öncesi döneme dayanarak gayriresmi tarih tezi olarak, yeryüzünde konuşulan ilk dilin kendi dili olduğunu savunur. ama sümerlerin çivi yazısını bulmasıyla tarih önce dönem sona erer ve eski çağ başlar. buna istinaden bilinen en eski yazılı belge günümüzdeki irak'ta bulunan eski sümer kenti kiş'teki kireç taşına yazılmış piktogramdır. çivi yazısının ilk örneğiyle yazılan sümerce kiş tableti'nin orijinali bağdat müzesi'nde, kopyası ise oxford üniversitesi'ne ait müzede sergilenmektedir. insanlık tarihiyle ilgili son beş bin yıl harici herhangi bir belge bulunmadığından ilk konuşulan dil hakkında net bir bilgi yoktur. çok fazla iddia ve kuram vardır.
  2. bu konuda birçok kuram olmasına rağmen en çok yansıma kuramına inanılması.

    yansıma kuramı : alman bilimci max müller tarafından ortaya atılmıştır. bu kurama göre dil, doğada ses çıkaran bütün varlıkların sesinden doğmuştur. o nesnenin, canlının çıkardığı ses o şeyin ismini almıştır. hayvanların çıkardığı sesler, rüzgârın uğultusu, suların çağıltısı gibi tabiatta var olan sesler aracılığıyla insanoğlu ilk kelimesini oluşturmuştur. "miyav", "tak tak", "foşur foşur", "hav hav" gibi sesler yansımadır. max müller bu tezini neredeyse tüm dillerde yansımaların benzer harfler içeriyor oluşuyla destekledi. örneğin:
    türkçede "miyav"
    ingilizcede "meow"
    fransızcada "miaou"
    rusçada "мяу"
  3. kutsal kitaplarda söylendiğine göre allah adem'e tek tek bütün isimleri öğretmiş. bu konuyu daha fazla tartışmaya gerek yok sanırım.

    ne biçim şaka bu. okuduğum en mantıklı teori şuydu insanlar avlanmak için hayvanları taklit ettiler. zamanla hayvanların büyüklüğü gibi bazı fiziksel özelliklerini anlatabilmek için taklite ekleme çıkarma yaptılar. yön, şiddet, durum, tehlike derken bazı eylemsel kelimeler türedi. her insanın vücudundan çıkan seslerin de katkısı var. hıçkırık mesela bir kelime insanın bünyesi bu kelimeyi ifa etmeye yöneltiyor. ihtiyac arttıkça da türemeler arttı. derken yaşanmışlık'a kadar ulaştık.

    dil yaratıldı mı keşfedildi mi gibi bir muallak soru da var, bunu geçeyim.

    müziğin doğuşu da buna benzerdir diye düşünüyorum.
    abi
  4. dil ihtiyaç duyulduğu için insanlar tarafından üretilmiştir kanımca. yansıma sesler gibi, dilin doğal kaynakların katkısıyla üretildiğine dair fikri desteleyecek birçok unsur var elbette. yan yana gelmiş rastgele harflerin zaman içerisinde anlam değişikliğine uğraması veya teknolojiyle dile gelmiş kelimeler bence dilin insan kaynaklı üretimini destekliyor. dil bizimle beraber yaşayan canlı bir varlık olduğuna göre bence biraz da istanbul'u dinliyorum şiirine benziyor. seneler önce gözleri kapalı dinlenilen istanbul'un söyledikleriyle şimdi ki bir değil mesela.
    gerçi saussure'a göre dili incelerken eş zamanlı incelemek gerekiyor. buna göre aynı dilin iki yüzyıl önceki hali tamamen farklı bir sistem ve şuan kullandığımız dili öğrenmek için iki yüzyıl önce aslında nasıldı sorusunu bilmemize gerek yok. e demek ki, ihtiyacımız neyse dili de ona adapte ediyoruz. yani istanbul'u dinlemek bize hiçbir zaman şaire verdiği duyguyu veremeyecek.