1. diyarbakır barosu başkanı tahir elçi bu sabah saatlerinde silahlı saldırıda yaşamını yitirdi. meslek hayatı boyunca faili meçhuller, yargısız infazlar ve her türlü anti demokratik uygulamaya karşı mücadele etti. barışı savundu. barışı ve kardeşliği yüksek sesle savunan başkaları gibi hedef haline getirildi.

    öldürülmeden sadece dakikalar önce, çatışmalarda hasar gören dört ayaklı minare önünde yaptığı basın açıklamasında konuşmuştu. elçi, son konuşmasında şunları söyledi:

    “yıllar önce afganistan’da taliban güçlerinin buda heykeli’ni bombalama görüntülerini hep birlikte dehşet içinde izledik. yine son birkaç yıl içinde ışid denilen o barbar grupların palmira’da, mısır’da, ezidi yurdu şengal’de o insanlığın tarihi birikimlerine yönelik suikastlarını, bombalamalarını hep endişeyle, kederle izlerdik. ve türkiye toplumu olarak hep şunu derdik, aman bunlar bizden uzak olsun ne yazık ki çok kısa bir süre içerisinde bizim de tarihi eserlerimize, tarihi değerlerimize yönelik benzer girişimler söz konusu oldu. şu anda içinde bulunduğumuz diyarbakır’ın tarihi suriçi bölgesi 9 bin yıllık geçmişe sahip bu alan içerisinde surlar, camiler, kiliseler ve daha başka tarihi yapılar bulunmaktadır. diyarbakır deyince zihinlerimizde en çok canlanan, diyarbakır ismiyle en çok anılan, zihinlerimizde en çok sembolize olan dört ayaklı minare’yi ne yazık ki iki gün önce şu anda gördüğünüz gibi ayağından vurdular. şunu diyoruz; tarihi dört ayaklı minare insanlığa sesleniyor. beni ayağımdan vurdular, ne savaşlar ne felaketler gördüm, ama böyle ihanet görmedim diyor bize. bu tarihi yapı anadolu’da örneği tek olan bir eserdir. dünyada bunun bir örneği daha yoktur. diyarbakır salnamelerine göre, buradaki yazıtlara göre islam’dan önce inşa edilmiş tahminen bir çan kulesi gibi tasarlanmış ancak islamiyet’ten sonra, fetihten sonra akkakoyunlu hükümdarlığı döneminde sultan kasım tarafından hemen yanı başımızda mutahar cami inşa edilmiş ve bu güne kadar bir çok felaketten sağ kurtulmuştur bu eser.

    biz diyarbakırlılar olarak, diyarbakır barosu olarak tarihi değer ve eserlerimize, insanlığın bin yıllık emeğine, birikimine, bu kadim şehre sahip çıkalım. biz buradan çağrı yapmak istiyoruz. biz bu tarihi bölgede bir çok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış, bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz. bu amaçla, bugün arkadaşlarımla, diyarbakır barosu üyesi arkadaşlarımla ve diyarbakırlılarla birlikte buradayız. buradan demokratik tepkimizi ifade etmek için buradayız. bu davranışı tarihe yönelik, bu şiddet eylemini tarihi bir değere yönelik bu suikastı, saygısızlığı kınıyoruz. tarihine, tarihsel değerlerine, tarihsel mirasına sahip çıkmayan toplumlar doğru ve güvenli bir gelecek de kuramazlar. bu nedenle tarihimize, değerlerimize, tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkalım diyoruz.”

    çok üzgünüm...
  2. kim tarafından gerçekleştirildiğinin bir önemi yok. sonuçta tahir elçi'yi ve bir polis memurunu kaybettik. bu olay bir silsilenin devamı ne yazık ki. ve yine ne yazık ki bir çoğumuzun elinden üzülmekten ve hayretle izlemekten başka bir şey gelmiyor. ön otopsi raporu bir çok soruyu cevaplıyor. somut olarak bir yararı olmayacağını düşünsem de soruşturmaya gizlilik kararı getirilmesi de doğru bir hareket. bilgi kirliliği belirsizlikten daha yıkıcı olabiliyor. çok şey söylemek istiyorum aslında ama payıma susmak düşüyor.
  3. hayatın her alanında barışı ve kardeşliği savunan doğru bildiklerinden ve bu doğruların hayatına mal olacağını bile bile doğrularından hiç bir zaman geri adım atmayan ve her mecrada bunu dile getiren değerli bir avukat ve insan hakları savunucusuydu tahir elçi. ölümünden sonra onu sevgi ve hasretle karşılayacak olan binlerce faiili mechulun davalarının ardından hiç korkmadan,yılmadan onların aileleri ile beraber adalet arayışına çıkan değerli ve tarihsel ve ulusal anlamda köklerine sıkı sıkıya bağlı bir insandı tahir elçi.5 nisan avukatlar günü anmasında eşi türkan elçi ilk kez vurulduğu yere gitti ve malesef bir insanın yaşayabileceği en ağır acıyı ilk gün ki gibi bir kez daha yaşamış ve iliklerine kadar hissetmiş oldu.
    em te ji bîr nakin mirovê heja -seni unutmayacağız güzel insan!!
  4. pkk tarafından öldürülmemiş olan 80 dönemindeki ve sonrasındaki sözde faili meçhullerle aynı kaderi paylaşan faili belli olan bir cinayete kurban gitmiş insandır.
    wtf
  5. "tahir elçi'siz bir yıl geçti". kimisi için hiçbir şey ifade etmiyor bu cümle. aksine ölümünden sevinç duyanlar var ne yazık ki. kimileri ise kemik iliğinde duyumsuyor. öyle hayati ve önemli. mesela eşi sevgili türkan elçi son bir yılın her gününü eşinin anısıyla dopdolu ve çok acılı geçirdi. canıydı, sevgilisiydi. onun yaşadıklarını hissedebilmemiz pek olanaklı değil sanırım. benim için ise insan hakları, adalet ve barış mücadelesi denildiğinde aklıma gelen en kıymetli isimlerden biriydi. onun ve onun gibi insanların yokluğu bu ülke için gerçekten kolaylıkla doldurulabilecek gibi görülmüyor. barış, anlaşma, uzlaşma, çözüm diyenlerin sesleri susturuldukça ne hallere geldiğimiz aşikar.

    gökçer tahincioğlu'nun milliyet gazetesindeki dünkü yazısıyla anmak istiyorum tahri elçi'yi.

    ***

    tahir’siz bir yıl

    28 kasım 2015 günü, bu ülke tarihinde mühimdir.

    diyarbakır barosu başkanı tahir elçi, 28 kasım 2015’te, dört ayaklı minare’nin altında yaptığı basın açıklamasında şöyle diyordu:

    “şu anda içinde bulunduğumuz diyarbakır’ın tarihi suriçi bölgesi 9 bin yıllık geçmişe sahip. bu alan içerisinde surlar, camiler, kiliseler ve daha başta tarihi yapılar bulunmaktadır. diyarbakır ismiyle en çok anılan, zihinlerimizde en çok sembolize olan dört ayaklı minare’yi ne yazık ki iki gün önce şu an da gördüğünüz gibi ayağından vurdular...”

    bu sözlerinden birkaç dakika sonra tahir elçi’yi, ayaklarından vurulmuş dört ayaklı minare’nin gölgesinde vurdular.

    bir yıldan çok daha uzun 1 yıl geçti.

    yarın ölümünün yıldönümünde anılacak elçi.

    bazıları hedef gösterildiğini, teröristlikle suçlandığını, aynı insanların birkaç hafta sonra, “barış elçisi” diyebildiğini anımsamak istemeyecek.

    soruşturması da unutulmuş durumda ne zamandır.

    15 temmuz’dan bu yana dosyanın kapağını açmadan dosyayı yeni savcıya devreden savcılar, elçi öldürüldükten 110 gün sonra keşif yapılabildiği, o keşiften sadece 1-2 gün sonra uzmanlığı olmayan bilirkişilerin, üstelik adli tıp’ın elindeki belgeleri bile beklemeden, “ölüme neden olan atışın hangi silahtan gerçekleştiği tıbben ve fiziken bilinemez” raporu verdiklerini anımsamak istemedikleri gibi.

    15 temmuz’un zaten yürümeyen soruşturmaya da darbe vurduğu ve kimselerin 4 aydır dosyayla ilgili tek bir adım bile atmadığı unutularak anılacak.

    ama zamanı bizden farklı yaşayan ve tüm bunları saniye olsun unutmayanlar var.
    çocukları var, dostları, elçi’nin elini tuttukları.

    elini hâlâ sıkı sıkıya tutan eşi türkan elçi var.

    türkan elçi, 1 yılın ardından bakın nasıl anlatıyor geçen zamanı:

    “tahir ile ilgili geçen zamanın uzunluğu, kısalığı mevzusu bende her zaman bir kafa karışıklığı yarattı. bazen dünmüş gibi geliyor. bazen de yüzyıl geçmiş gibi her şey benden çok uzaklaşıyor. bazen gülüşüyle yanımdaymış gibi duruyor, hatta uzansam dokunacakmışım gibi. bazen de yüzü bulanıklaşıyor, silikleşiyor. zihin işte, zayıf zamanlarımızda bizimle oyun oynuyor. bildiğim tek şey tahir’den sonra bütün hayatımın değiştiği. çok mütevazı, memnun olduğum, asla şikayet etmediğim bir hayatım vardı. okula gitmek, çocuklarla ders işlemek. öğretmenlik en sevdiğim, kendimi bulduğum bir meslekti diyebilirim. fakat insan hayatının gidişatını değiştirecek önemli bir olayla karşılaştıktan sonra ne kadar istese de eskisi gibi olmuyor hiçbir şey.

    dört ayaklı minare kapanmayan bir yara. olaydan sonra nisan ayında avukatlar haftası vesilesiyle karanfil bırakmak için gitmiştik. ondan sonra bir daha da görmedim. eskiden ailece oraya doğru yürürken kendimize ait hissettiğimiz bir şehrin kalbine, ruhuna doğru yürümenin sevincini yaşardık. o sevinci elimizden aldılar. bir toplumu yok etmenin en etkili yolu; tarihini, tarihi eserlerini yok etmektir. tahir’i endişelendiren, harekete geçiren mevzu da asıl burada yatıyor. bir mekâna ölüm kokusu sinmişse orayla barışmak da biraz zor. aslında minare bize uzaktan ‘benim suçum günahım yok’ hüznüyle bakıyor. neticede o da korkunç bir cinayete tanıklık yaptı. bu kâbus dolu günlerden kurtulabilmenin yollarından biri de türkiye’de bazı insanların bu acılara tanıklık yapmış olmanın ezikliğinden kurtulmak istemesi, vicdanlarının konuşmaya başlamasıyla mümkündür... bazen olayla alakalı haberler çıkıyor. hepsi de gerçeklikten uzak. bana inandırıcı gelmiyor. sözde tanıklıklar falan, tümü kurmaca. bu menfur cinayetin aydınlanmayacağı ilk günden belliydi desem de içimde yine de bir umut taşıdım hep. çünkü olayın gerçekleşme anına kadar biz toplumca umutlarımızı kaybetmemiştik. tahir’in katledilmesi bu anlamda bir milattır. olayların tahmin edilemeyecek bir yöne doğru evrilmesi yönünden bir milattır diyorum. dosya ile ilgilenildi mi, yok inanmıyorum, verilen sözler tutulsaydı bir ilerleme kaydedilecekti.

    ben evimi, çocuklarımı, tahir’i hastalık derecesinde severdim. vasat hayatım beni mutlu kılmaya yetiyordu. tahir’i kaybetmeden bir ay önce tahir aynen bana şunu söyledi; ‘türkan senden önce ölmek isterim. sen çocuklara çok daha iyi bakarsın.’ bunu hatırladıkça canım acıyor. evi idare etme konusunda asla kendimi bırakmak istemedim. çocukların ayakta kalabilmeleri için evde devam eden bir yas havasını yaratmamaya çalıştım. bazen bir kayıptan sonra ya duvardaki fotoğraflar bir bir indirilip gözden ırak sandıklara kapatılıyor ya da duvardaki fotoğraflar çoğaltılıyor. tahir’in duvara asılan fotoğrafları çoğaldı. tüm fotoğraflarda uzaktan gülüyor bize.”

    pek az kişi, “vasat hayatının” kıymetini, o hayatı yaşarken fark eder.

    kaybedeceğini anladığında değil, her soluk alışverişinde değerlidir onlar için elindeki.
    “kıymet vermenin” anlamı, bu nedenle hayatını “vasat hayatım beni mutlu kılmaya yetiyordu” diye tanımlayabilen bir kadının cümlelerinde gizli.

    28 kasım 2015 günü bu ülke tarihinde mühimdir.

    yakınlarını arayanlar, hesabının sorulmasını isteyenler, şiddet görenler, şiddetten kaçanlar, işkence mağdurları, ağaçlar, kuşlar ve minareler için, hep 3 numara tıraşlı kafaları ilk kez güven veren bir el tarafından sevilen çocuklar, tahir elçi varsa yalnız kalmayacağını bilen anneler için mühimdir.

    yalnız hissettiklerinden belki, o tarihten sonra geçen her günün kıymeti, bir önceki günden biraz daha eksiktir.

    gökçer tahincioğlu
  6. bazı stratejik derinlikler "bugünlerde bi siyasi cinayet işlensin" dediği için canına kıyılmış barıştan başka derdi olmayan güzel insan, bir yıl oldu, unutursak kalbimiz kurusun

    bu ülkede sosyolojik bir analiz yapmak bile hedef olmanıza sebep olabiliyorken hala "cumhurbaşkanı'ndan avrupa'ya demokrasi dersi" başlıkları atılıyor.