1. ailemle beraber olanlar dışında hiçbir zaman kutlanmadı doğum günüm. hediye falan alınmasını geçtim küçük bir organizasyon bile olmadı şu yaşıma kadar. yanlış anlamayın öyle asosyal ya da sevilmeyen bir insan değilimdir. bir sürü arkadaşım, dostum vardır. çoğunu böyle zamanlarda yalnız bırakmam, doğum günleri için küçük sürprizler yapmışlığım da vardır lakin bir türlü hatırlanıp bir şeyler yapılan adam olamıyorum. sanırım arkaplandaki kişi olacağım her zaman.
  2. not: bu yazı sadece düşüncelerden oluşur.

    doğum günümü kimseye söylemedim ama öğrenmişler. nereden öğrendiklerine dair bir bilgim de yok. çok açık olarak doğum günlerinden nefret ederim. kimsenin doğum gününü kutlamak istemem ama biliyorsunuz işte topluluk içinde yaşıyoruz, sosyal varlıklarız, çıkar ilişkileri falan mecbur kaldığım zamanlar oldu. çıkar ilişkilerinden de nefret ederim olabildiğince uzak durmaya çalışıyorum ama bir şekilde mecbur kalıyorum. başkalarının doğum gününü kutlamak istemediğim gibi benim de doğum günümün kutlanmasını istemiyorum. melankolik ve depresif bir insanım ve insanların mutlu oldukları yerlerde kendimi olduğumdan daha yalnız hissederim bu sebeple kaçarım böyle yerlerden, uzaktan bakarım kıskanç bir halde. bende onlar gibi eğlenip mutlu olmak istiyorum ama yapamıyorum. bu mutluluk ve mutsuzluk birer kıyafet gibi. bana mutsuzluk yakışıyor -ya da ben kendimi öyle kandırıyorum- mutluluk iğreti duruyor. aklıma mercan dede nin meçhul parçasının sözleri geldi: oturuşur öye bir ağlaşırız ki kıskanır kahkahalar. yılbaşı mesela benim için tam bir cehennemdir sadece yatıp uyumak isterim ama rahat bırakmazlar ki. illa ki bir yerlere gidip oturup sohbet edip eğlenmemiz gerekiyormuş gibi. tutarlar kolumdan götürürler, beni neden bu kadar sevdiklerini anlamadım ayrıca. onlara nasıl olduğumu söylememe rağmen bana olduğumdan farklı bir kişi gibi davranıyorlar. düşüncelerim çok düzensizdir yazıdan anlaşıldığı üzere. doğum gününe geri dönersek bu doğum günümde tek başıma kalmayı planlıyorum. müzik dinlerim, denizi seyrederim, yalnızlığımın zevkini tadarım, telefonları açmam, mesajları görmem, iletişimimi keserim tüm insanlarla. keşke metroyu ya da koskoca bir şehri sadece bir günlüğüne boşaltacak gücüm olsaydı. bazen çok şey istediğimi fark ediyorum. sonra daha çok şey istemeye devam ediyorum. yanlış hatırlamıyorsam bir söz vardı kimin olduğunu hatırlamıyorum şöyleydi: mutluluk iki acı arasındaki boşluklardır. boşluklar çok kısa ve acılar çok uzun. şikayetçi değilim mutsuz olmaktan. hani bir yerinizde yara çıkar oynamak delicesine keyiflidir acı ve zevk iç içedir, işte onun gibi bir şey bu.mutsuzluğun içinde mutluyum ben sadece yalnız kalmak istiyorum o zaman istediğim mutsuzluk ve mutluluk çorbasından daha da büyük bir keyifle içebilirim. siz doğum günlerinizi kalabalık ve sevdiklerinizle kutlayın beni yalnızlığımla bırakın. mutluluk sizin mutsuzluk benim olsun. bir şey daha rica ediyorum kitap. geriye kalan her şey sizin olabilir.
  3. bugün benim doğum günüm. hiç kutlamadım ben. bir parti verip doğum günü kutlamak bana mantıksız geliyor çünkü. bide 6 mayısta doğmuş olma fikri bana biraz rahatsızlık veriyor. deniz hüseyin yusuf'un idam edildiği gün.

    öyle olmasaydı da kutlamazdım sanırım. sonuçta takvim dediğimiz olay insan icadı. yıl dönümüm yok ben devam ediyorum 365ten sonra 366 367gün diye devam ediyor bence.

    annem pasta almış marketten. küçük bir pasta. hadi kes yiyelim dedi. öğlen saat 1 de bir dilim kestim. annem alkışladı. böyle anlar hüzünlü olmamalı öyle değil mi? hemen duygulanıyor işte. dile kolay 25 yıl geçmiş varlığından ayrılalı. takvimi dikkate alırsam. bir gün ebeveyn olunca anlarım sanırım bunu.

    baş başa birer dilim yedik. annem marketi tebrik etti. bu sefer güzelmiş pastası dedi. oturup kahve içtik. şimdi koltukta uyuyakaldı. ona çekmişim. azıcık keyfim gelsin uyumaya geçerim. bazen annem ve babama bu kadar benzediğime şaşırıyorum. bazen de ne kadar da farklıyız diyorum. sanki bambaşka bir yerde dünyaya gelmişim de yanlarına sığınmışım gibi. küçükken elini tutup yürüdüğüm geliyor aklıma. evet ilkokulda bile annemin elini bırakmazdım. seneler geçtikçe biraz daha mı uzaklaşıyorum sanki. uzun seneler aileden uzakta bir yaşam sürdürünce en ufak yakınlık yabancı kalıyor gibi.

    ömrümün üçte birlik dönümü bitti. bence çocukluğumun bittiği gündür bu.

    iyi dilekleriniz için teşekkür ederim.

    edit: imla
  4. şahsen şahsı ilgilendiren günlere önem veririm... anneler günü, babalar günü, çamaşır günü gibi gündelik sevdalar bana göre değil...
    doğum günü de bu yüzden değerli...
    ya da evlilik yıldönümü...

    bunlar önemli ve samimiyetle doğru orantılı olarak bu önemin derecesi değişiyor...
  5. çocukluktan doğum günüme ait üç adet fotom var hepsinde aynı poz ağzımın suyu akaraktan kocaman gözlerle pastaya bakarken.

    anlamadığım bir hususta şu, parmak kadar çocuğun doğum gününe gelen akraba ve mahallemizde ki ablaların mezdeke oynaması, ya oynamak için bahane arıyorlar ya da benim doğmam onlar için mutlu ve kutlu bir gün. güzel günlerdi, eğlenceliydi keşke yine olsa.
  6. 3 yildir ailem disinda kimsenin kutlamadigi bir gun haline geldi. facebook'ta bilgilerimi gizledigimden beri durum boyle. zaten kutlama olaylarina girmeyi seven biri degilim. eski calistigim kurumda herkesin dogum gununde pasta kesilir ve hediye icin para toplanirdi. o kadar zorlama olurdu ki bu durum, iyice tiksinmistim. birde ustune son donemde cocuklara yapilan asiri abartili dogum gunu partileri eklenince gereksizligi suratima vurdu. yapmacik gulusler, asiri suslenmis bir masa, x 3 yasinda yazan cerceve, keklerin uzerindeki renkli bayraklar, cizgi film karakteri temali kiyafetler ve cubuklu selfiler. bu sektoru yaratan ve devam ettirenlere inat cocuguma dogum gunu kutlamayacagim. hediyesi hazir olur her sene ama parti isine girmek gereksiz.
  7. kulturel bi altyapisi var bunun... yani buyume doneminizde ailenizde dogumgunu kutlama diye bir kavram olmamissa, takvimdeki siradan bi gunden ote gercekten bir dogum gunu hic bi zaman olmuyor insanin...

    soyle diyeyim, otuz kusur yasina girmis essek kadar bi adamim artik ben, ve su ana dek hayatimda sadece 1 kez dogum gunum kutlandi... onu da bundan 8-9 sene evvel, o zamanki ev arkadasim dusunmus, surpriz yapmisti saolsun... flatron monitor kutusunu masa yapip, liva'dan bi pasta, benzinciden bi sarap alarak iki kisi kutlamistik... bu entriyi de o aklima gelince girdim zaten...

    isyerinde usulen, sevgili tarafindan gorev addedilerek, bankalar tarafindan otomatikman vs vs hatirlanan degersiz dogumgunleri bu tanimin disinda tutulmustur...
  8. cesare pavese, ''yalnız kalmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum.'' yazmıştır yaşama uğraşı kitabında.

    mario levi, ''ben kaçtıkça ardımdan yorulmadan beni takip eden bir yalnızlıkla yaşıyorum'' der adını hatırlayamadığım bir kitabında.

    albert caraco ise, ailesini yalnız bırakmamak için babasının ölümünü beklemiş ve ölüm haberini aldıktan sonra kafasına sıkarak intihar etmiştir.

    yani bunların doğum günüyle falan alakası yok. aklıma geldi yazdım. aslında hatırlanmak güzeldir ama neden hatırlanıldığın sorgulanması gereken ciddi bir sorudur. böyle düşüne düşüne insanın potansiyel bir mutsuzluk kaynağına kavuşması da kaçınılmazdır.
  9. hayatımda geçirdiğim en değişik doğum günüydü dün. resmen gökkuşağı gibi her renk vardı, her duygu vardı. yeni yaşımın açılışını böyle yaptığıma göre bu yıl değişik bir yıl olacak.

    pastayı üflerken iki dilek tuttum. ikisininde bu yıl içinde olmasını diliyorum :))

    debe: ayy doğum günüm debe olmuş :))
  10. x = 7 milyar insan / (365 gün + 6 saat) dersek her insanın x kişiyle paylaştığı gün. özel bir gün değil. zaten hediye alıp vermeyi de sevmem. velhasıl bence fazla abartılan bir gündür.