1. Dostoyevski‘yi Tarkovski‘ye bağlayan bağ, üzerinden onca tank, bombardıman, acı, hayal kırıklığı, devrim ve karşı devrim, hatta varoluş üstünde tepinen onca olumlu şey -bilim, sanat, ahkam ve şeriat- geçtiği hâlde nasıl yaşadı? Acaba neden Dostoyevski edebiyatın en yüksek noktasında yer alıyor? Ve bir asır sonra Tarkovski başka bir alanda sinemada, en yüksek filmleri yapabiliyor? Rusların edebiyatlarını yok etmek için ellerinden geleni yaptıklarını artık biliyoruz. Bunu filmlerini yeraltına gömdükleri Eisenstein(*:Sergey Ayzenştayn), Vertov(*:dziga vertov) ve Dovjenko(*:Aleksandr Dovjenko) için de yaptılar. Ama birdenbire Tarkovski çıkıverdi ve sadece tek şeyin garantisiyle -hayatın ifadesini Dostoyevski’nin yaptığı gibi yaparsanız onu siz ifade etmekle uğraşmak zorunda kalmazsınız, o gelir sizin ifade araçlarını doldurur, taşar, ve kendini sizin aracılığınızla ifade eder. Dostoyevski-Tarkovski bağının sırrı işte budur.

    Durumu biraz daha ciddiye almak da gerekir: Hiçbir yazarı Dostoyevski ile karsılaştırmaya kolay kolay cesaret edemeyeceğimiz gerçeğiyle Dostoyevski okuyanlar -nihayetinde- karşılaşırlar. Neredeyse İngiliz dilini yaratmış olan Shakespeare, Antik Yunan dilini bize topyekun veren Homeros ve Fransızcayı kuranlar: Rabelais(*:gargantua - françois rabelais) ile Montaigne… Ve sonra Cervantes… Bunlardan bazılarının gerçekten yaşamış olduklarından, giderek eserlerinin “edebi” manada otantik olup olmadığından bile çok emin değiliz. Bu anlamda Dostoyevski bir ilktir -onun orada, Saint-Petersburg’da yaşadığını, tutuklanıp kurşuna dizilmesine ramak kaldığını, sürüldüğünü- hep biliriz. Bazı iyi romanlarını salt para kazanmak için parça başı yazdığını da öğrenebiliriz kolayca. (ve bugün Orhan Pamuk, bir taraftan kendi kötü fantezi romanlarını pazarlamaya çalışırken, diğer taraftan nedendir bilmem oldukça kötü Dostoyevski tercümelerini İletişim Yayınları’nda “sunmaktadır” -ve bu tercümelerde “merdivenin kenarında yere yuvarlandı ve kafasını halıya tok bir sesle çarptı” gibi bırakın Dostoyevski’yi, ortalama bir romancının bile asla telaffuz edemeyeceği bir cümleyi bulabiliyoruz…) O cümleyi bulup yeniden yazıyorum (tercüme etmiyorum, yeniden yazıyorum): “Merdivenin kenarına eriştiğinde artık dayanamayıp koyuverdi. Tok bir ses geldi kafasıyla halıdan…”

    Ulus baker

    Not: Yazının tamamı için dostoyevski ile tarkovski'yi birbirine bağlayan nedir - ulus baker