1. 24.12.2016

    güzel kızım,

    seni karnımda tutmaya çalıştığım günlerdeyiz. içimde kıpır kıpırsın. yaşam enerjin yüksek olacak galiba. az yol kat etmedin, kolay değil. yaşama tutunmaya çalıştığını içimde hissettikçe mutlu oluyorum. bir hafta sonra yedi aylık olacaksın. pek çok risk ortadan kalkacak aslında. yine de seni birkaç hafta daha içimde büyütmem ne kadar iyi olacak bilsen. aceleciliğin bana, nazlılığın babana benzeyecek galiba. babanı tam olarak tanıyıp tanımadığını bilmiyorum. eve gelip seninle konuştuğunda tekme atıyorsun, sanırım sesini tanıyorsun babanın.

    baban, dünyanın en iyi kalpli insanı. öyle temiz ki dünyası, şakaları bile gerçek sanıyor bazen. baban gelişini dört değil sekiz gözle bekliyor aslında. senden bahsederken gözleri parlıyor. hem heyecanlı hem meraklı sana dair. öyle sert, otoriter bir baba olması biraz zor gibi. öyle sakin, öyle iyi. arabalarıyla oynamak istersen kıskançlık yapabilir belki. idare et sen de. benden sana küçük bir tüyo: idare edilmeyi seviyor baban.

    bugünlerde iyice sertleşti tekmelerin. az önce bir tane daha attın, aman tanrım. dışarıdan bile görünüyor karnımı nasıl harekete geçirdiğin. şimdi raporluyum sen yaşama daha iyi tutun diye ama okuldayken attığın tekmeleri öğrencilerim bile hissediyordu. tutup elini seninle buluşturduğum çocuklar mutluluktan, şaşkınlıktan, gülmekten kendilerini alamıyorlardı. seninle konuştular, seni sevdiler şimdiden. dün belis, ayşem, elif ve deniz ablan geldiler. ben tatlı yiyince sen çok mutlu olup tekmelemeye başlıyorsun diye pasta almışlar. tatlı yediğimde içimde fırtınalar kopuyor sanki, öyle mutlusun. bir de ataol behramoğlu okula gelmiş bir gün önce. "kızıma mektuplar"ı var onun. sana ve bana imzalatmışlar düşün. ilk ortak kitabımız seninle. birer de mektup yazmışlar, okusan ağlarsın. laf aramızda, ağladım ben. akşamüstü sana şiir okudum. kitaptaki bütün şiirleri daha doğrusu. ne güzel dinledin sakince. beğendin galiba, bitince tekmeledin yine. ataol behramoğlu ayrı kalmış kızından. ona olan sevgisini, özlemini, yokluğunun verdiği acıyı öyle içten yazmış ki... dilerim biz hiç uzağına düşmeyiz senin.

    doktor, "bebeği almak zorunda kalabiliriz." dediğinde öleceğim sandım. deliririm herhalde dedim kendi kendime. yapacağın yaramazlıklarla delirt bizi, evi dağıtman, kitaplarımı karalaman, babanın araba koleksiyonunu ya da televizyonun ayarlarını bozmanla delirt ama ne olur yokluğunla değil.

    korkmuyor değilim. öyle bir ülkede, öyle bir dünyada yaşıyoruz ki korkmuyor olmam mümkün değil. senden önce bütün insanlar için korkuyor, endişeleniyor, üzülüyordum. şimdi en çok senin için. nasıl bir ülkede yaşayacak, nasıl eğitim alacak, nasıl büyüyeceksin? iyi anne baba olabilecek miyiz sana? her şey kötüye gidiyor maalesef. varlığınla, adın gibi ilkeli duruşunla, yaptıklarınla hep iyiliklere vesile ol dilerim. kötülük çok kolay kızım. kötü olmayı seçmek, kötülük yapmak dünyanın en kolay işi. sen zor olanı seç canım kızım. elinden ne kadarı gelirse o kadar olsun ama lütfen iyiliği seç.

    aslında böyle ışık ışık, pırıl pırıl sözler yazmak isterdim sana. nasıl desem? minik ellerini arkaya atışını, ince ayaklarını, uykuya dalışını, uyanışını, gözlerini açarken gülümseyişini nasıl merak ettiğimi mesela. babana benzesen keşke. hamileyken en çok kime bakarsan bebeğin o kişiye benzermiş diye hep babacığına bakıyorum. ben babamı çok severim, sen de çok sev babanı. hem o kadar şanslısın ki... dünyaya geldiğinde, onu tanıdığında anlayacaksın söylediklerimi.

    sabah oluyor. seninle ilk sabahlayışımız değil bu. anneanneni dedenin yanına gönderdik dün. şimdi babaannenlerdeyiz. hepsi iyi insanlar. herkes seni bekliyor. deniz ablan her aradığında  "hala bebek çıktı mı?" diye soruyor. yaz bebek, bir buçuk aylık kuzenin senin, tombiş olmuş şimdiden. görsen öyle tatlı ki öpüp koklamalık. onun sesini dinletiyor sana baban. amcanın bir tanecik kızını iyi tanı diye biraz. 

    cici kızım, yine yazacağım sana, yine şiir okuyacağım, yine bir şeyler anlatacağım. beni dinlemekten bıkma olur mu? şimdi dinlen biraz. önümüzde uzun bir yol var. hadi tutun güzel kızım, tutun hayata. "çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır / ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana."
  2. azıcık aklın varsa bu sitede başka bir şey oku.
  3. senden sonra çok sabrettim. yıkılmadım. sustum!
    yoktun, olmadın! bu yüzden sana değil terkedişine küstüm!
    ama bir umuttu hep aynı koridorda yüzüne "yalan bir tebessümle" bakmamı sağlayan.
    dinleyeceğini bilsem ne güzel şeyler söylerdim oysa.
    "seni belce kız plajına anlattım" derdim mesela...
    bütün gün ben sustum, belce kız sustu.
    o altın saçan güneşin beyaz deniz kumuna yansıyan, meryem ana mavisi tertemiz dalgaları bile sahile vurmaktan vazgeçti, uykusuz gecelerimin sebebi "terkedilişimin" yasını tuttu.
    sevgi dediğin ne ki?
    "ben senin saçını kokladım be hatun!"
    sen bilmezsin, her piyano çalışımda ben seni düşündüm...
    sonra piyanoyu, şarkı söylemeyi, sigara içmeyi bıraktım.
    müslüm bile dinledim! gecenin üçünde.
    ne beddualar ettim bir bilsen, "be vicdansız!" der isyan edersin.
    ama merak etme. kıyamadım, her bedduaya karşılık, her sabaha tövbe ettim.
    bilmezsin sen. yokluğunun verdiği acının büyüklüğünü anlatsam sana, güler geçersin!
    katran karası siyaha konmuş kar beyazı toz parçalarına yazmıştın ya hani adını, işte o gün, varlığını bilmeden yokluğuna hasret kalmıştım!
    ne kızdım kendime ama ne kızdım, ah bir bilsen...
    sensizliğin öyle ağır geldi ki bana, kaçamadım bile.
    öyle yıkıldım ki senin aldığın her nefese, düşmanım bile insaf etti bana.
    yeni aşkına geç kalmamak için, aceleyle tuvaletten çıkarken unuttuğun gözlüğünü, anlam bile veremediğim bir hissiyatın kurbanı olduğumu bilerek aldıktan sonra "neden günlerce avuçlarımda sakladığımı" hiç düşündün mü?
    güneş başını ağrıtır, "adım gibi eminim!" bir ben bilirim.
    uğraştım ama! hastalıktı senin yokluğun, kabullendim!
    nasıl ayrılığımızın ilk günü sustuysam, öyle sustum!
    ilaçlar, doktorlar, arkadaşlar...
    ne geceler eskittim, bir ben bilirim!
    en şirin halinle,
    kahkahalar atarak,
    "aşkım!" diye hitap ettiğin, o sahte gülüşü cenazeyi andıran varlıkla,
    şakalaşarak yürüdüğün o yola dökülen gözyaşlarını sustum sana...
    anlamadın!
    sen hiç anlamadın beni. sana olan yoksunluğumu, sana olan yalnızlığımı...
    olmadı be!
    çok ağladım, çok sızladım...
    ilaçların üstüne ne sarhoşluklar çektim "cila" niyetine, olmadı.
    yine bir sözünle yıktın beni. tam da "yoluna koydum artık" derken...
    ama o kadar kırgınım ki sana, "aşkından ölüyorum" desen dönüp bakmam suratına.
    çünkü; her gördüğünde "hiç var olmamış" gibi davrandığın bu adam, varil ateşinde şarap içtiğin o geceyi unutmamak için neler kaybetti hiç düşünmedin.
    seni suçlamadım asla. suçlu da benim. sen gittin, zaman geçti, insanlar öldü, insanlar doğdu...
    ama bu gün o cenaze ile aynı evde olduğunu söyledin ya!
    beni isimsiz mezarlara gömdün bilesin...
    şimdi karlar altında el ele yürüdüğümüz o yolu, kaba eti kırık 3-5 sedatif ilacın verdiği yetkiyi hiçe sayarak salya sümük yürüyorum!
    tam "hepsi bitti" derken, aynı yerde saydığımı farketmenin acısını yaşıyorum.
    lan şaka maka bak artık üzerinden yıllar geçti, inanmayacak hatta garipseyeceksin ama;
    yokluğunu artık midem kaldırmıyor...
    öğürüyorum falan ama "kusacak bir şeyim bile olmadığını" farkedince, sessizce oturup sakinleşiyorum.
    "beni sevdiğine inanmiyorum!" demiştin hani;
    ben senin saçlarını kokladım,
    her kapı ardına "sesini duyabilme umuduyla" kulaklarımı dayadım!
    sen olmasa bile kokun sinmişti okulun her koridoruna,
    rüzgarın bile öyle şiddetliydi ki, dizlerim dayanmadı!
    seni hayal etmenin ızdırabını sen düşün.
    ah! bir kere arkana baksan görecektin oysa ki, kaç kere "ölüyorum" diye dost sandıklarıma muhtaç kaldığımı!!!
    ben seni sevdiğim için yokluğuna hayaller kuruyorum be kadın!
    ama sana kızmıyorum! sadece susuyorum.
    çok zaman geçti üzerinden biliyorum. ama sen de bil ki;
    bu güne kadar bir kelime bile etmediysem tek sebebi var;
    hayran olmak sana, her nefeste ihtiyaç duymak "yokluğuna bile"

    olabilecek her olasılık için artık zaman çok geç, biliyorum.
    oku yada okuma umrumda değil.
    sadece tek bir konuda yanıldın;
    yıllar geçse bile, seni ilk gün olduğu gibi seviyorum...
    (2013'den bu güne o lanet 6 ocak akşamı hatrına)
  4. yazın milyonda bir karşılaşabileceğim bir tesadüfle birdenbire hayatıma girdin. yorgundum, kafam biraz karışıktı, iyileşmeye çalışıyordum tam da böyle bir anda karşıma çıktın. öyle sıcak öyle samimi ve öylesine bendin ki...uzan zaman sonra yıllardır baş etmeye çalıştığım değersizlik duygumla verdiğim savaşta bana rehber oldun, sarılıp uyudun benimle, sessizce durdun kimi zaman, birbirine inanılmaz benzeyen geçmişimizi, hatalarımızı konuştuk, kimseye anlatmadığımız defektlerimizi ve sırlarımızı döküverdik sınırsız bir güvenle birbirimize. ve çooook uzun zaman sonra birisinin yanında huzur bulabildiğimi gördüm tekrar... ve sonra kadın ve erkeğin arkadaşlığının kaçınılmaz noktasını yaşadık... bunu da sorgulamadık, keyif aldık, üzerine konuştuk ve hatta güldük, eğlendik... kendimizce dostluğumuzu kirletmemek adına belki de bilinçlice hiçbir isim koymadık buna, hiçbir duygu aktarmadık buraya. ve hergün birbirimize yazmaya devam ettik, aramaya sormaya sesimizi duymaya... bir haftadır senden bana geçemeyen bir duygu hissedip duruyordum, soramıyordum, kendi kuruntum sanıyordum ve bunu sen de farkettin. bu da çok ilginç, başka şehirlerde aynı anda aynı duyguları hissetmek...dün gece bana seni boğan şeyin geçen hafta itibariyle hayatına birinin girmiş olduğunu bana söyleyememiş olman olduğunu söyledin... tam da birkaç hafta sonra artık seni görmeye gelecekken...ve bense sana aşık olmaya başladığımı söyleyemedim. yıllar önce çöpe attığım, birbirimize karşı asla kullanmayacağız dediğimiz o iğrenç maskemi taktım yeniden, yalan söyledim sana, bunları hiç takmıyormuş , benim için hiçbir şey değişmemiş gibi davrandım, hatta bokunu çıkartarak senin adına çok sevinmiş numarası yaparak bir de seni rahatlattım. ve sonra skypı kapattık, sen huzurla uykuya geçtin...bense oturup sabaha kadar içtim.. deli gibi içtim hem de...çünkü kaçmaya çalıştığım yere düşmüştüm...aşık olmuştum...ve sen artık yoksun...berbat bir halde uyandım, çılgınca bir ağlama isteğiyle işe geldim. ve yolda "günaydın ve ne kadar güzel şeyler paylaştık gece, seni çok seviyorum" mesajın geldi...bakakaldım telefona... saçma sapan şeyler yazdım yine yalandan... ama çok üzgünüm, çok incinmiş hissediyorum kendimi, yalandan yaptığım bu hareketlerden de kendimden de tiksiniyorum...
  5. merhaba sevgili bebe. bugün ultrasonda seni ve cinsiyetini gördüm. çocukken en sevdiğim çizgi film kahramanı casper idi. bebik sen de caspera benziyordun bunu ayırt edecek bilinçte değilsin şu an biliyorum ama caspera benzeyen bir bebe olacağını düşünüp kendi kendime gülüyorum. bugün isim konusunda yer yer hıyarlaşan babanla tartıştım ama hiç sorun değil tabi ki ben kazandım ,adamın ciğerini sökerim bilirsin. henüz sana dokunmadan beni mutlu edebildiğin için sana öbek öbek teşekkürler evlat.
  6. belki yazıp bitirdiğimde yollarım bu başlığın altına, belki de utanırım bu yazdıklarımdan. ne zaman aramızdaki buzları eritmeye başlasak, o zaman ekleniyordu her şeyin üzerine o bağırışların, karşı koyuşların. kendi doğruların, inançların yüzünden her zaman beni kısıtladın. baş kaldırmaya çalışırsam ekonomik baskıyla tehdit ettin. ama artık ben çok sıkıldım babacığım, artık ben bu sessiz kavgadan çok sıkıldım. kendi korkularını benim önüme ve daha beteri benim hayallerimin önüne bir engel olarak koymandan yoruldum.

    lise bitsin, başka şehre gideyim rahatlarım diye düşünürken; üniversite bitsin, ekonomik olarak kendi ayaklarım üzerinde durayım diye bekler olduğumu fark ettim. bunu fark ettiğimde de direnmeye başladım. halbuki biraz yüzüme gülsen, bi'omzuma vurup "tamam oğlum, dediğin gibi olsun, ama şuna şuna dikkat et." desen, omzuma vurduğun için elin taş olmaz, yüzüme güldüğün için karizman çizilmez, bana tamam dedin diye "baba" sıfatın zedelenmez. oysa bunu pek yapmadın. hiç yapmadın. kırk yılda bir, bir şeyler yapmak isterdim ve bunu yapabilmek için zorla iznini aldığım zamanlarda bile yapacağım işi burnumdan getirmek için elinden geleni yaptın. aslında öyle büyük isteklerim de yoktu, dedim ya.

    bütün bunları seninle konuşabilmeyi çok isterdim. ancak bana oğlun gibi değil de, yakasından yakaladığın o suçlulara davrandığın gibi davranacağını, bana bağıracağını bildiğimden hiçbir zaman buna cesaret edemedim. oysa bana dik durmayı öğretmen gerekirdi. bana öğrettiğin şey baskılara boyun eğmekten ötesine geçmedi. ne zaman sana baş kaldırmayı düşünsem korktum. ama ben de sıkıldım artık senin bu tavırlarından. bu yüzden canını sıkacak şeyler söylüyorumdur belki.

    her neyse. belki bir gün bunu okursun -ki sanmıyorum, hayatın boyunca, böyle bir sözlük olduğundan haberin bile olmayacak muhtemelen-. eğer kıracaksa bu direniş baskılarını, kalbini kırıyor olmam umurumda değil, bunu bilmeni isterim. çünkü ben çok isterdim senden korkmadan seni sevmeyi. ama hiçbir zaman bunu yapamadım, yapamadık yani. yine de özür dilerim.

    hiç "oğlum" demesen bile, oğlun.
  7. çok kırgınım sana. çok da yoruldum ağlamaktan. kalbimi hissedemez oldum gidince. kuru yaprağın dalından düşmesi gibi oldu son sarılmamız. son kez dokunuyor oluşumun içten içe farkındayım. ah kaçırmasam şu gözlerimi.. ben ki sana sonbaharda aşkı yaşatmış kadın, yazın ortasında soğuktan yüreğim yana yana seviyorum seni hala. umarım okursun nehir yüreklim. seni çok sevdim. beni unut, bunu unutma.
  8. mal gibi bekleyip, umut ediyorum. mal gibi bekleyip umut edeceğim.
    umut fakirin pastası. (ekmeğimiz yok olm. çok fakiriz biz.)
  9. sakın gelme. bak zor oldu ama kısmen çıktın aklımdan, hafifledi iç sızısı. her gelişinde beni dünyanın en mutlu insanı yapıp, her gidişinde beni öldürdüğün için gelme. bu döngüyü rutin hale getirdiğin için defalarca tekrarladığın için gelme. yani canın isteyince gideceksin biliyorum gelme. benimle uğraşma,beni özleme,beni sevme artık, bana dokunma, beni mutlu etme, sonra da öldürme. git kadın, bırak özlesemde, sevsemde, eksik kalayım böyle daha mutluyum. sakın gelme!
  10. fidan dikelim mi?