1. liseyi karadenizde küçük bir kentte okudum. yaşıtlarım da hiçbir zaman kitap okumaya ilgili değillerdi. şehir merkezinde 2 tane kitapçı vardı. onlar da d&r gibi değillerdi. birisi, bilenler bilir nasıl bir ortam olduğunu, nt; diğeri de kitap satan sıradan bir esnaf idi.

    sabah evden çıkar, kitap almak için kenara biriktirdiğim parayı harcamak için yola koyulurdum. nt'de risale-i nur ve dini tasavvufi kitaplar arasinda boğuşa boğuşa bir albert camus, immanuel kant, ernest hemingway, stefan zweig gibi yazarların kitaplarını arardım. bakın freud demiyorum. onu aramaya bile zahmet etmezdim. yoktu çünkü. yok!

    orası olmayınca diğer esnafın dükkanına giderdim. oradaki adam da satılmadığı için almazdı istediğim kitapları. pucca, harry potter serisi, twilight gibi şeyler olurdu. bilirsiniz, kapaklarından ateş çıkan kitaplardır onlar.

    şimdi diyeceksiniz ki sipariş et kargoyla gelsin. hayır efendim istemiyorum. çünkü aynı şey yine olacak. ülkede adam akıllı kaç tane yapay zeka kitabı satan yer var? kaç tane doyurucu yazılım bilgisi içeren kitap/kurs var? doğru düzgün kaç bilimsel dergi var? ben söyleyeyim, çünkü aradım. yok. arada tek tük çıkıyor, sagolsunlar onlar da. (bkz: istihza)

    lise 2. sınıfta "böyle iş olmaz olsun" diye başladım e-kitap okumaya. zaten türkçe kitap bulmak zor. kargoya versem gümrükten dahi geçmeyecek kitapları amazon.com gibi sitelerden satın alıyorum. telefondan, bilgisayardan okuyorum, yazıcıdan basıp öyle okuyorum. keyfim de yerinde. ben de isterdim aradığım kitap anadilimde olsun, ayağımın dibinde olsun. ama yok işte, olmuyor.

    evet kitap kokusu...