emrah serbes

Kimdir?

emrah serbes, (d. 1981, yalova, türkiye), türk yazar.

zaman zaman birgün gazetesi için söyleşiler yaptı, radikal 2 için tiyatro eleştirileri yazdı. hayvan dergisinin ankara temsilciliğini yaptı. bu dergide ahmet inam ve cengiz güleç ile düzenli olarak gerçekleştirdiği sohbetleri "şen profesörler: metaforla saadet olmaz" (say yayınları, 2006) adıyla kitaplaştırdı. "her temas iz bırakır" adlı ilk romanı iletişim yayınlarından çıktı. "son hafriyat" isimli ikinci romanı şubat 2008 yılında iletişim yayınlarından çıktı. ayrıca "her temas iz bırakır" romanı almanca'ya çevrildi. yazarın ilk öykü kitabı "erken kaybedenler", haziran 2009 itibariyle kitapçı raflarındaki yerini aldı. bir süre daha farklı tarzlarda yazılarını sürdüreceğini belirten yazar, polisiye yazmaya devam edeceğini de ifade etmiştir [kaynak belirtilmeli]. ayrıca behzat ç. adlı polisiye dizisinin 10 bölümde bir senaristliğini yapmaktadır. son olarak behzat ç. seni kalbime gömdüm filminin senaristliğini üstlenmiştir.


  1. “çocukların öldürüldüğü ülkede yazamam” demiş zannedersem. ben bu sınırlara takılmayı anlamıyorum açıkçası. bir yazardan beklediğim bakış açısı daha geniş, beklentimi yüksek tuttuğumu da düşünmüyorum.

    ülkeyle ne alakası var şimdi, misakı milli sınırlarına göre mi davranıp yaşıyoruz. sınırların varlık sebebi bile sahte, göstermelik. gerçekliği yok dünyadaki ülke sınırlarının. afrikada çocuklar aidsli doğarken yazılabiliyor, açlıktan ölürken yazılabiliyor, tüm insanlığın her saniye işlediği türlü cinayet, tecavüz, gasp, darp vs suçlar devam ederken yazılabiliyor ama ülkemiz diye sınırlayıveriyorsun.

    anlamıyorum. ülke ne demek ya sınırlara mı sıkıştın nedir. dahası kendi türü dışındaki(şimdilik) canlıları yiyen varlıklarız. ne anlatıyorsun tam olarak ülke falan derken? sevenine takip edenine ne açıdan bir örnek teşkil etmek istiyorsun? hani sen çocukların öldürüldüğü ülkede yazarlığı bırakınca onurlu mu oluyorsun peki ya seni okuyan seven çocuklar gençler? onlar da mı her ne yapıyorsa bıraksın ya da bırakmaz mücadeleye devam ederse ne demek istiyorsun? siz çocukların öldürüldüğü ülkede yaşamaya çalışmaya okumaya yazmaya devam eden acizlersiniz de ben onurlu ve erdemli bir insanım mı demek istiyorsun.

    ha yazacak bir şey bulamayıp, yazarlık kelimesi altında ezilip, popülizm yapmak içinse saygım sonsuz. boksunda başarılar dilerim.

    çocukların öldürüldüğü ülkede "2 sene sadece boks yapacağım" şımarıklığına girersem moderasyon silecek. (...)
    abi
  2. müptezellerromanının bir bölümünü yayınlamış iletişim yayınları. şu linkte mevcut: müptezeller

    aslında duyduğumda bir öykü kitabı diye düşünmüştüm. roman çıkınca şaşırdım doğrusu. behzat ç'yi henüz okumadım, deliduman romanını beğenmedim. öykülerini ise çok sevmiştim. bundandır belki öykü beklemem....

    neyse şunu söylemeden geçemem. geçen sene "çocukların öldüğü bu ülkede ne yazabilirim ki" diyerek yazarlığı bıraktığını açıklamıştı.
    bıraktığı bu senede romanını tamamlamış demek.

    ne kadar da samimi değil mi....
  3. emrah serbes'le ilgili yazmaktan hep kaçındım. delikanlı tavırları, afili filintalar'da yapıp ettikleri...ürün çırılçıplak, üzerine yoruma gerek bırakmayacak kadar ortadaydı her daim.

    sonra şu boks eldivenleri ile yaygara koptu hepinizin bildiği gibi...benim o dönemde de ilgi alanıma pek girmedi açıkçası. şaşırtmadı daha doğrusu. hatta o tartışmada kendisine yöneltilen eleştirileri haklı ancak biraz da fazlaca vurun abalıya durumuna kaçar buldum.

    ve müptezeller çıkacak haberi ile biraz daha beklemek gerektiğini düşündüm. malum
    kendisi bu yazarlığı bırakma / bırakmama meselesinde müptezeller çıkmadan hemen önce pek güzel laflar etti; şuraya bir kısmını yazayım:

    "Yayınlama konusuna gelince bazı sıkıntılar var…türkiyede maalesef edebiyat, edebiyata piyasa diyen yüzsüzlerin egemenliğine doğru gidiyor… Bunların içinde bazı zincir kitapçılar, avmler, patronlar var…bunlar bir piyasa düzeni kurmaya çalışıyorlar. Ben onların istediği piyasa yazarı olmayacağım, kendi istediğim yazar olacağım. Benim şartlarımı bilecekler. Mesela d&r mağazası, kanyondaki; benim kitaplarımı mağazalarında 600 tane bulunduruyor ama çalışanlarını sigortasız çalıştırıyor. Sendika haklarını engelliyorlar…

    Şimdi, benim üzerimden çalışanlarını sigortasız sendikasız çalıştıran ne kadar zincir kitapçı, avmdeki kitapçı varsa … ya buna son verecekler ya da ben gidip bunların mağazalarından kitaplarımı tek tek toplayacağım ve gidip yoksul mahallelere, fabrika önlerine, üniversitelere; kimin ihtiyacı varsa dağıtıcam bu kitaplarımı…"

    kaynak

    bugün d&r maceraları vol bilmem kaç...en çok satanlar ve türk roman öykü raflarının birer tanesi emrah serbes müptezellere ayrılmış.

    bu durumda:
    müjdeli haber dostlar, d&r çalışanlarının çalışma koşullarını emrah serbes "ağbimizi" dinleyip düzeltmiş.
    ya da
    emrah serbes konuşurken sırtını bu toplumun büyük kısmının hafızasının zayıflığına azınlığının ise naifliğine dayıyor. en yumuşak tabirle yaptığı artık ayıp kaçıyor.
    mesut
  4. emrah serbes'in tüm bu açıklamalarını boşa, taça çıkaran şöyle bir ayrıntı var ki; savcılık sürücü koltuğu tarafında ki hava yastığından yaptırdığı kan tahliliyle aracı kullananın emrah serbes olduğunu emrah serbes'in söz konusu açıklamayı yapmasından daha önce tespit etmiştir.

    savcılık şimdi vücutta kalan izlerden 5 gün öncesinin madde tespitini de yaptırırsa, ki bu teknik olarak mümkün, o zaman vicdan çok önemli bir şey olacaktır.
  5. twitterdan itiraf nedir ya! git doğru düzgün teslim ol zaten haber olacak bu şov niye? ha gerçekten bir itirafsa o zaman her detayını yazarsın. mesela alkollü olup olmadığını vs. kazadan 6 gün sonra itiraf edesi gelmiş. enteresan. nasıl olsa savcılık aracı kullanan kişinin arkadaşım dediği şahıs olmadığı yönünde soruşturma başlatmış hava yastıklarındaki kan örnekleri karşılaştırılacak gerçek ortaya çıkacak diye değil yani.garip.

    tanım: itirafının samimi olduğuna inanılmayan şahıs.
  6. "çok saranları yargılayacaksak önce tanrıdan başlayalım. dört kitabı var ve müthiş bir grafik çiziyor." demiştir kendisi.
  7. ne yazık ki kitaplığımda kitapları mevcut, onları alacağıma 1-2 tane daha halide edip alırdım misal. behzat ç.'yi sevip de kitaplarını merak etmiştim bir heves alıp okumuştum. drunkard seesheaven o kadar güzel uzun uzun anlatmış ki... "yazar"lığı bıraktığını açıkladı, okuyunca güldüm; yazar mıymış ki?
    gerçekten özür dilerim hakaret olarak algılanmasın ama bu adam kendisine yazar diyorsa ve yazarlığı bırakmasının "gerçek" okuyucu tarafından çok umursanacağını düşünüyorsa orhan pamuk, halide edip, sabahattin ali ve daha niceleri ne oluyor? bir insan kendisini bu kadar bir şey sanmamalı. 2 sene sonra paran bitip de tekrar yazarsan ağzımla gülmem sana delikanlı.
  8. bu arkadaş üzerine yazmaktan özellikle imtina ediyordum bugüne kadar. ancak bir değil iki değil. bu kaçıncı zevzeklik, bu kaçıncı kendini bilmezlik. kitabını filan okumadığım için edebiyatçılığı üzerine kelam etme cüretini gösteremem. kendisini dizi ve film senaristi olarak ve yaptığı magazinsel çıkışlarından tanıdım.

    son günlerde epey bomba patlatıyor. enerjisini iyi bir edebiyatçı olmaktan çok magazin ikonu olmaya çalışıyor izlenimi verdi bana. geçtiğimiz haftalarda edebiyatı bırakacağını ve boksla ilgileneceğini cümle aleme deklare etmişti. şimdi de son romanı deliduman'ı eleştirenlere "Ben ne Elif Şafak'a benzerim, ne de Orhan Pamuk'a benzerim. Eğer beni hırpalarsanız, ben de sizi hırpalarım. Asla arkanızdan konuşmam, asla yazı yazmam, asla polemiğe girmem ama sizi gerçekten hırpalarım. Ondan sonra her aynaya baktıklarında beni hatırlarlar" tehditlerini savurdu. niye her yazılanı sevmek zorunda mıyız? sevmediysek ve mecburen arkasından (çünkü kişisel olarak tanışmıyoruz) kitabını eleştirirsek, başımıza gelenlere katlanmak zorunda mıyız? bu ne haddini bilmezlik, ne densizlik, ne maço bir tavır. kendisi mevcut iktidara muhalif olduğunu iddia eden bir yazar iken tam da iktidarın tehditkar dilini kullanması manidar değil mi? "erkek" ve "delikanlı" polisiye yazmaktan kaynaklı sorunlar yaşıyor gibi geldi bana.

    bir kaç yıl önce de “Cinayet olmayan polisiyeye kız polisiyesi diyorum.” diye buyurmuştu. aman ha polisiye yazacaksanız bunu aklınızdan çıkarmayın. öyle ya polisiyenin hasını "delikanlı deliduman" emrah serbes bilir.

    bu arada feminist edebiyatçılar son olay üzerinden bütün edebiyat camiasına ve özelinde emrah serbes'e bir açık mektup kaleme aldılar. onu da buraya iliştireyim: emrah serbes'e açık mektup
  9. ifadesinde alkol ya da uyuşturucu madde etkisi altında olmadığını, yağmur çiselemeye başlayınca yerlerin kaygan olabileceğini düşünerek hızını 130-140 km'ye düşürdüğünü, kazadan sonra istanbul'da özel bir psikiyatri kliniğinde 4-5 gün yatıp tedavi gördüğünü söylemiş.

    eğer alkol ya da madde kullandıysa ve ortadan kaybolduğu süreçte bunların izlerinin kanından ve idrarından kaybolacağına güveniyorsa çok da güvenmesin. saç teli kendisini ele verebilir. ayrıca halihazırda hava yastığındaki kan izlerinden bu tespit edilmiş bile olabilir. hts kayıtlarından, kredi kartı kullanım bilgilerinden o gün nereye gitti, ne yedi, ne içti takip edilebilir. gittiği mekanlardan kamera kayıtlarına, görgü tanıklarına ulaşılabilir. dosyanın savcısı ben olsam kaldığını iddia ettiği kliniğin klozetlerini tek tek söktürüp idrar tahlili yaptırırdım.

    sabah 04:30'da ne derdin var da kaygan zeminde o kadar sürat yapıyorsun? hızını kaçtan 140'a düşürdün? çarpma anındaki süratin 170 diyorlar? kaza sonrası avukat eski sevgilini arayıp akıl danıştın mı? ortadan kaybolmanı birisi mi tembihledi? kazanın 1 hafta önce milliyet'te çıkan haberinden adını sen mi çıkarttırdın? şoförlüğünü yapması için 2000 lira teklif ettiğin adama suçunu üstlenmesi için de para teklif ettin mi? polisler seni almak için gelmek üzere olmasalar vicdanın sana teslim ol der miydi?

    vicdanmış... ne desem gg.

    tanım: kuvvetle muhtemel alkol etkisindeyken ve aşırı süratle kullandığı aracıyla başka bir araca çarparak bir anneyi, babayı ve 16 yaşındaki bir kız çocuğunu canından eden kişi.
  10. öncelikle emrah serbes çok sevdiğim, yazılarını, kitaplarını büyük bir keyifle okudugum bir yazar. üzücü bir olay yaşanmış, bir sürü komplo teorisi üretmişler, uretmissiniz. daha evvel onun yaşadığı yada kazada vefat edenlerin yakınlarının yaşadığı boyle bir acı olay başıma gelmedi. olaya onların penceresinden asla bakamayacagim kadar zor bir durum. ben o durumda olsam ne yapardım onu da bilmiyorum ama öyle şeyler yazılıyor ki, sanki onun yerinde siz olsanız hepiniz en dürüst hareketi yapacakmissiniz gibi konusmussunuz. kimse burda martaval atmasın. hicbiriniz, suclu durumda olsanız dahi ağır bir cezaya carptirilmak istemezsiniz. olay henüz yasanmisken bir çakallık düşünmüş olabilirler ama kaciniz farklı davranırdı bu gibi bir durumda gerçekten merak ediyorum. burada bol keseden konuşup dürüstlük abidesi olmak çok kolay bir şey. umarım başınıza gelmez asla, bu veya benzeri bir sıkıntıyı hicbiriniz cekmezsiniz de kendinizle yüzleşmek zorunda kalmasınız.