1. Kendimi evliliğe şu an için bir hayli uzak görsem de Yedi numara dizisinde evlilik hakkında geçen diyaloğu paylaşmak istiyorum. Ne güzel bi diziydi be, İnsanlara sevgiyi, samimiyeti öğretmişti.

    "vahit emmi, evlilik nasıl bir şeydir?
    +evlilik dağdaki keçi yolu gibidir evlat.
    -anlamadım…
    +şimdi bir dağ düşün yalçın mı yalçın. sivri kayaları var. işte doğar doğmaz bizi ”hadi bu dağı aş” diye eteklerine bırakıveriyorlar
    -hayat yani?
    +aferin… ilk başlarda iş kolay. ama yükselmeye başladıkça dağ sarpa sarıveriyor… dimdik kayaların, uçurumların arasında kalıveriyorsun. gücün azalıyor… derken senin gibi bir yolcu daha çıkıyor. yoldaşınla omuz omuza, can cana verip bir keçi yolu açıyorsun kendinize… biliyorsun ki artık tek başına değilsin. biliyorsun ki artık o yolu iki kişi yürüyeceksin… dağ yine yalçın. ama artık yürümek zevkli. nefesim tükenecek diye korkmuyor insan. çünkü yanında kendi can nefesin gibi bir nefes daha var… anladın mı?
    -her evlilik sizinki kadar mutlu mudur?
    +yoldaşına bağlı… biz zeliha’mla yan yana yürürken, dikenleri değil çiçekleri derdik. canımız yanınca bir yandan ağladık, bir yandan türkü söylemeyi bildik… ben ”pes” deyince, o ”hadi” dedi, o yorulunca ben sırtımda taşıdım.
    -peki geçim sıkıntısı insanı mutsuz etmez mi?
    +bilmiyorum… biz mutluluğu ne parada ne handa bulduk evlat… bak bugün deniz kenarında zeliha’mla beraber çekirdek çıtlayıp, çay içerken, mutluluk da bizimle beraber masada oturuyordu sanki…"


    Düzeltme: İlgili videonun linkini de koyalım madem link için Tiryaki adam 'A teşekkürler.
  2. mutlu aile tablosudur..

    acısı ile tatlısı ile bir ömür yaşlanan aile bireylerinin sonsuza kadar gülümseyeceği tablodur bu tablo. tüm hücrelerinde hissetmektir hayat arkadaşının ve canpare’nin varlığını. onlardan sonra ölmek istemektir hatta, kendi yokluğunu yaşatmamak için, onların yokluğunu yaşamayı göze almak, epik zıkkım bitkisini tatmaktır.

    4 yılı gayrı resmi ve 3 yılı resmi olan ve onunla birlikteyken yaşadığıma inandığım bir aile hikayesi nasıl oluştu? bu soru ile başlayalım. “nice shot!” ile başladı bizim hikayemiz.. durumu olmayanlar için özet geçiyorum; iş yerinde fb’da denk gelen bir fotoğraf karesine aşık olmak müteakibinde ortak arkadaşı bulup bir buluşma ayarlamak, 4 gün boyunca, yüzüne karşı rutkay aziz’in gırtlağını taklit ederek kitap okumak dahil bilimum sirk soytarısı kıyafetine bürünüp, oldu bittiye getirerek başlamış bir flört sürecidir.

    4. günün sonunda uyandığımda “ben bu kızla evlenirim aga!” dememle birlikte bünyemdeki aile kurma dürtüsü ile tanışmış oldum . o an odamdaki yatağım gözüme daha bir küçük göründü, kitaplığımın ne kadar boş olduğunu fark ettim ve çorabımın teki kayıptı. elimde çorapla, öylece halıdaki motiflerin hipnotik gücüne bırakmıştım ki kendimi, önümdeki güzel yılların hayalini sarsan annemin, “oğlum işe geç kalacaksın hadiii” emirvakisi ile kendime geldim.

    çok sevdim, çok sevildim. hoş flörtün 1. yılında bana yaptığı itiraf ile yaptığı fedakarlığın neticesinde kanaat getiriyorum sevildiğime;

    - seni şimdi kabul edebildim…
    + nasıl lan? nasıl yani? kızım 1 yıldır ne yaşıyordun sen?
    - yani eksikti hep, öyle tam sevemiyordum, hatta hep arkadaşlarıma; “ı-ıh olmayacak paranikko ile ya yok yok” tarzında şeyler söylüyordum.

    olaya gel, 1 yıl katlanmış bana… sevme de yanında yat. tabi bunu şu şekilde de düşünebilirdim; “arkadaşlarına beni istemediğini söylemiş, aman tanrııım”

    4 yıl boyunca gözümü kör etmiş aşkımdan ötürü hiç ezilmedim, yani ezmedi beni.. hayır şu vardır bilirsiniz; “ seven sikilir, siken sevilir” aforizması.. öyle bir şey olmadı yani ve 1 yıllık yedek subaylık vatani görevim (!) de dahil olmak üzere bir çok sıkıntının üstesinden gelinmesi, evlenilecek kişiyi bulduğum konusunda inancımı güçlendirdi.

    an itibarı ile, “evliliğin dünyanın en anlamlı kurumu olması” durumunu , 1 yaşındaki minik şam şeytanı kızımı da arkama alarak göğsümü gere gere söyleyebilirim. ^:nasıl oluyorsa^

    key words: aşk, sevgi, saygı, fedakarlık.
  3. bir şeyler kırıldığında çöpe atmak yerine tamir edebilmektir.
  4. benim için uzaklarda olan bir eylem.

    ulan yüzüme bakınca ben daha çocuğum diyorum ''bu tipe kim kocam der ki'' demekten kendimi alamıyorum. zaten kafa olarak da hazır hissetmiyorum, ama bir gün karşıma muhabbeti ve kendisi güzel bir kadın çıkarsa '' herif mutfaktan tıkırtılar geliyor'' diyenim olur musun ? diyeceğim. ne yapayım ben romantik evlilik teklifi yapamam ama bu kafa ile güzel ironi yaparım.
  5. aslolan " paylaşmak" tır . ama dert , ama keder ; ama sevinç , ama hastalık ; ama maddiyat , ama sevgi .. entel fikirlerin soyutsuz bir şekilde hava da uçuştuğu gibi "aşk" ı öldürmez . hatta aşkı , evlilik için benmari usulünde eriyen çikolataya benzetmek de mümkün . sıcaklığı harlı değil ama hep var . hep akışkan ve yoğun ve hayatın bütününe yayılmış halde .

    yine sanılanın aksine özgürlüğe de ket vurmaz . neden vursun ki ? herkesin kendince bir yaşam tarzı var , söz konusu bir yaşamak adına birlikte bir hayat arkadaşlığı kurulmuşsa karşılıklı anlayış bunun en büyük istikrarı olacaktır zaten .

    evlilik araç değil , amaç da değildir . " sevginin sonucu , bağlı yaşamak ama " bağımlı " olmama halidir . mutluluğu "zirve " olarak görmeyen zihniyetler için , ortak paylaşımlar ışığında bölünüp çoğalmadır . sevgi hiç bir zaman aşağı çekmez . aşağı çeken sevgi , sizi yok oluşa sürükler , psikolojik şiddetin yegane sonucudur . onaran ve insanı çoğaltan bir şeyin adını " sevgi " koymak ahmaklıktır .

    son olarak da evlilikte en önemli konuların başında cinsellik gelir diye bir şehir efsanesi vardır ki aslı iletişimdir . iletişimden uzak olan çift için başka hiç bir şeyin tam olabilmesi söz konusu olamaz .
  6. başını yastığa koyduğunda herkes yalnızdır derler ya.
    o iş öyle değil aslında.
    evlilik öyle kutsal bir birliktelik ki, fedakarlığın da daniskası.
    taraflardan biri, kendini hep feda eder..
    güvenmek demek evlilik, hatta kendinden çok güvenmek.
    benliğinden şüphe edip ona güvenmek gerek demek.
    söylediği her söze koşulsuz imza atmak demek.
    ömrün boyunca gölgesi gibi bir adım arkasında olmak demek.
    velhasıl kolay değil.
    fakat öyle anlar olur ki insan hayatında.
    sırtını yasladığın dağ, hallaç pamuğu gibi saçılır, günlerce, aylarca düşer durursun yüksekten.. dirayetini koruyacaksın arkadaşım.
    evlilik zor.
    merhemi yok yara bere gibi.
    aşkın bir sonraki evresi.
    sevmenin tek başında para etmediği tek birliktelik..

    önüne üç tabak koyarlar
    biri piyaz, biri kuru, biri taze.
    üçünün de fasulye olduğunu bilirsin.
    keyfe keder bazen de salata sürerler.
    aslında, fasulye'ye fasulye muamelesi yapmaman gerektiğini anladığın an gerçekten evlendin demektir.
    işte evlilik bu..
  7. nedense toplumlarin onundeki en buyuk engellerden biri oldugunu dusunuyorum uzun zamandir. ozellikle turk toplumunun.

    *** bu yazi safi kisisel dusuncelerimi icermektedir ve gorece uzun olacagini zannediyorum. ona gore okumaya baslamanizi tavsiye ediyorum, sonra yarisina gelince "ulan amma yazmissin issiz cocuk" demeyin***

    simdi oncelikle yazinin ne anlatacagini ozetleyeyim. dilim elverdigince basitten karmasiga dogru tek esliligi anlatacagim once. hayvanlardan baslayip insana gelecegiz. monogami ile poligaminin birbirine gorece avantajlari-dezavantajlarina deginecegiz. en son da insan sosyal bir varlik oldugu icin, tek esliligin kutsal pakti olan "evlilik" sosyal olarak insan hayatini nasil etkilemis, tek esli degil de cok esli olsaydi insanlik nasil gelisirdi (veya cok esliligin toplum uzerine etkileri ne olurdu) hakkinda biraz yazip, almanyadaki halamgillere selam gondererek bitirecegim. vakit kaybetmeden hadi baslayalim, zaten yazi uzun olacak dedim.

    kucuk bir tanimla baslayalim. monogami (tek eslilik) denilince genellikle insanlar "sadece bir karsi cins bireye sadik kalma ve baskasiyla seks yapmama" gibi bir anlam dusunuyorlar. monogami, iki karsi cinsin birbiriyle bir bag olusturup birbirleri disinda baska hicbir bireyle cinsel birliktelik yasamamasini ve "ortak bir alanda hayatlarini gecirmelerini" ifade eder aslinda. emory universitesi psychiatry and behavioral sciences bolumunden larry j. young demis ki "the term 'monogamy' does not imply lifelong exclusive mating with a single individual. in fact, many birds form pair bonds over a season, raise their offspring together, and then select another partner the following season. for biologists, monogamy implies selective (not exclusive) mating, a shared nesting area, and biparental care." // turkce meali: monogami terimi, tek bir bireyle hayat boyu suren bir birliktelik anlamina gelmez. bircok kus turu, donemsel olarak ikili baglar olustururlar ve yavrularini beraber yetistirirler, sonraki donemde baska bir es secerek onunla ikili bag kurarlar. biyologlar icin monogami, secici fakat ozel olmayan ciftlesme, ortak (paylasilan) yasam alani ve biparental ilgi (hem anne hem baba cocuk yetistirmesinde gorevli) iceren bir terimdir// is sadece baskasiyla yatip kalkmaktan ibaret degil yani, birlikte yasamak da giriyor isin icine. bu arada emory universitesi dunya siralamasinda 82. sirada imis.

    peki. monogami tek bir ese sadik kalip sadece onunla uremek ve onunla hayat alanini paylasmaktir dedik. bunu insan disinda yapan kimler var once onlara bakalim. benim bulabildigim kadariyla cok fazla hayvan yok. gibbonlar, kugular, french angelfish (fransiz melekbaligi diye cevirmek isterdim ama bilmiyorum turkcesini), kurtlar, penguenler, ilginctir ki termitler (beyaz karincalar), prairie vole (kuzey amerikaya ogu bir cayir faresiymis), kel kartallar, parazitik bir solucan turu (schistosoma mansoni), hamambocekleri, kunduzlar, shingleback skink adinda garip bir kertenkelemsi, baykuslar, ahtapotlar, kanada turnasi (sandhill crane), kara akbaba, hippocampus abdominalis (buyuk karinli denizati). kaynak olarak verdigim siteler rezil rusva, ama akademik yayin bulamadim ne yazik ki. affedin.

    yukaridaki liste eger dogruysa, sacma sapan hayvanlarda goruluyor bu tek eslilik. yani belirli bir patern yok, "kafadanbacaklilar komple tek eslidir" gibi veya "kanatli hayvanlar aslinda tek eslidir" gibi bir onermede bulunamiyoruz. birbirleriyle alakalari sadece omurgali olmalari diyecektim ki arada omurgasizlar da var. demek ki kanat, bacak, omurga dinlemiyor bu tek eslilik konusu. baska bir sey olmali. genetik desek mesela? bu turlerin daha primitif ve daha komplike (kaba tabirle oncesi ve sonrasi turlerine) bakmak lazim ama o da pek kurtarir gibi degil. mesela kurtlarda gorulen tek eslilik neden kopeklerde, cakallarda veya tilkilerde yok, ya da beyaz karincalarda gorulen tek eslilik neden siyahlarda yok. genetik olmasi da bence saglam bir temel degil. geriye "sosyal" olma ihtimali kaliyor. "adaptif bir davranis olarak evlilik". olabilir mi, ona da bakalim.

    simdi, monogami tek eslilik ve ortak yasam alanidir dedik. poligyny, bir erkegin birden fazla disi ile birlikte olmasiyken (harem) poliandry tam tersi, bir disinin birden fazla erkekle birlikte olmasi (reverse-harem).

    polygyny icin baktigimizda, bir erkek onlarca disiyle birlikte olup yuzlerce yavru sahibi olabilir. bu disileri ve yavrularin hepsini korumasi cogu zaman ve cogu tur icin pek de mumkun degil. genellikle bu tur birlikteliklerde erkek birey uremeye katilip sonrasiyla ilgilenmez, disi butun isi kendisi yapar. erkegin acisindan baktigimizda bircok es, cok daha fazla yavru. disinin acisindan baktigimizda 1 es ve bir veya birkac yavru.

    polyandry icin baktigimizda bir disinin biren fazla erkek esi oluyor fakat disinin hamilelik sayisi ayni, yavru sayisi da ayni. yani bir disi penguen bir erkek penguenle de ciftlesse, 15 erkek penguenle de ciftlesse 1 kez hamile kalip belirli sayida yavru dunyaya getirecektir. buna gore polygyny ile polyandry arasinda disi acisindan pek de bir fark yok.

    disi icin birsey degismezken erkek cok buyuk bir avantaj kaybediyor (birden fazla disiyi dolleyip cok daha yuksek sayida yavru uretmek varken), peki neden monogamiyi secmis bu turler. neden insan tek esli olmus.

    'birinci hipotez': es savunma hipotezi. bu dusunceye gore ozellikle disi sayisi az ve disiler cok genis bir alana dagildiysa erkek birey disiyi baska bireylerle ciftlesmesinden alikoyar, daha dogrusu diger erkeklerin disisiyle ciftlesmesini engeller. mesela clown shrimp disileri cok nadir bulunur ve cok kisa sureligine ciftlesmeye uygundur. erkek, bir disiyle karsilastiginda onun yanindan ayrilmaz, dollenme zamani geldiginde disiyi doller ve baska erkeklerin dollemesini engeller. bunu yapmazsa ikinci erkegin spermleri birincinin spermleriyle yarisabilir, hatta yarisi kazanip zigotu olusturabilir. bu tek eslilige fakultatif monogami deniliyormus, disi hilesi yazip ortaligi disi karidesle doldurdugunuzda monogami falan kalmiyor demek heheh.

    'ikinci hipotez': es yardimi hipotezi. bu tur monogami mecburi monogami olarak adlandiriliyormus. doguma ve sonrasina yardim eden es, yavrunun hayatta kalma sansini cok fazla yukseltmis oluyor. bu da yavrusu savunmasiz ve tehlikeye acik dogan canlilarda gorulmesini normal kiliyor (ornegin insan, rodentlerin cogu vs.). hele ki denizati gibi yavruyu erkegin tasidigi turlerde ise bu tip monogami cok daha adaptifmis.

    parental ilgi diyerek bunu daha da acarsak, olaya kar zarar dengesi giriyor biraz. enerjiyi, kaynaklari ve zamani ciftlestikten sonra baska bir ciftlesme yerine disiyle kalip yavrunun bakimina harcamak daha kârli olacaksa monogami daha akillica bir hareket olacaktir, hem disi, hem erkek hem de yavru icin. fareleri ele alalim ornegin, fare yavrusu dogdugunda ufacik, tuysuz ve kor dunyaya gelir. soyle bir goruntuleri olur erkek fare yavrusunu birakip butun isi disinin uzerine atsa bu fareler hayatta kalabilir mi sizce?

    evet kalabilir! fareler tek esli degildir cunku. bir kafese 2 erkek fare, 8 disi fare koydugunuzda erkeklerden biri digerini oldurur! uretim kafeslerinde hareme izin verilir (bir erkek birden fazla disi) fakat ayni batinda dogan erkek kardesler bile ayrilir birbirlerinden. buradan "erkek fare "gozlerimi kaparim vazifemi yaparim, gerisine karismam" sonucu cikartmayin. erkek fare de yardimci olur disisine, fakat disi dogum gerceklestikten sonra kendi ihtiyaclarini karsilayabilecek durumdadir. yavrularinin uzerinde surekli yatmasina gerek yoktur, tuvalet ihtiyaci icin veya yemek-su icin yavrularini kisa sureligine birakabilir (laboratuvar ortaminda yem ve su ad libitum oldugu icin boyle tabi bu. dis dunyada yiyecek ve su bulabilmek icin aramaya cikmasi lazim. boyle bir durumda yavrularindan cok uzun sure ayri kalirsa yavrular isil dengelerini saglayamadiklari icin hipotermiden olur).

    monogami, boyle savunmasiz bir yavru dunyaya getiren farede bile yoksa neden insanda var peki. cogu primat (ki hepsi memelidir) monogamik degildir fakat yavrusunu buyutene kadar da baskasiyla ciftlesmez. bazen, erkek sirf disiyle ciftlesebilmek icin disinin yavrusunu oldurur. bakacak yavrusu kalmayan disi ise engel kalmadigi icin ciftlesir. erkegin bu "bebek oldurme" davranisina infantisit deniliyor. eger erkek birey, disisiyle ve yavrusuyla goc edecek ise ve infantisite karsi yavrusunu koruyabilecekse monogami avantajlidir. insan erkegi de disiyle birlikte hareket edip yavrusunu koruyabilecek potansiyeldedir cogunlukla, bu yuzden monogami elverislidir. bu yuzden insan evlenir, kendini tek bir ese adar, yavrusuna bakacagina inanir fakat isler pratikte oyle gitmez.

    "paternal care" ya da "bipaternal care" dedigim seyi cogu erkek yapmaz. cocugun yapimina katkida bulunur, gerektiginde yavru bakimina da yardim eder ama oflaya poflaya yapar bunu. yapmak istemez. gece cocuk zirladiginda "hatun kalk sen bak" der. "anasi sen degil misin, dogurmayaydin" der. "sira sende" der. sira kendisinde bile olsa "ben sabah erken kalkiyom, ise gidiyom, size bakabilmek icin kopek gibi calisiyom" der. der oglu der. disinin yavrusuyla ilgilendigi sure, erkegin varliginda veya yoklugunda degismez genellikle. burada kafanizin karismasi gerekiyor. "erkek eve para getirmezse disi nasil cocukla ilgilenecek, nasil ayni sure vakit gecirecek yavrusuyla" sorusunu soranlar hala benimle. sizin icin acikliyorum.

    erkegin varliginda yiyecek ve siginak bulmayi (gunumuz sartlarinda market alisverisini ve ev kirasini) erkek ustlenir. erkek butun dis isleri halleder, devamliligi saglar. disi ise bebegin bakimini ustlenir ve yuvanin (evin) temizlik duzen vs islerini halleder. camasir yikar, utuler, yemek yapar, bebegin boklu bezini degistirir falan. boyle bir senaryoda disinin yavrusuyla gecirdigi vakit 18 saat olsun. kalan zamana da iste vakit buldugunca ev islerini, yemegi, temizligi ve uykuyu sigdirmaya calisir. erkegin yavrusuyla gecirdigi vakit peki? 1, tas catlasin 2 saat.

    peki ortadan erkegi kaldiralim. disi hem evin ic islerini yapmali, hem de kira ve market alisverisini yapmali diyelim. gunluk hayati nasil olacak ben soyleyeyim size. 18 saat bebegiyle ilgilenecek, kalan zamana da iste vakit buldugunca ev islerini, yemegi, temizligi, uykuyu ve 'is hayati'ni sigdirmaya calisir. temizlikten zaman kirpar, uykusundan zaman kirpar, 2 gunde bir yemek yapar, ama yavrusuna ayirdigi vakit degismez (teorik olarak tabi. pratikte bu kadar olmayacagini ben de biliyorum).

    peki bu bizi strict monogamy yapar mi, yoksa fareler gibi "zorda kaldigimizda yavru bakimina ve ese yardim eden, ama aslinda bunu yapmayi hic de istemeyen" canlilar miyiz? bence oyleyiz. firsat buldugumuzda hemen baska denizlere yelken acmak, baska ciceklerden bal toplamak istiyoruz. hayir demeyin simdi, cogu genc erkek bu sekilde dusunur cunku hayatinin en guclu ve verimli donemindedir. spermleri kalitelidir, fiziksel olarak gucludur ve kendine guveni zirvededir. yeterince uzun bir kaldiracla dunyayi yerinden oynatabilecek durumdadir. bu da pelinsuya asik erkek bireyin gamzelerin bacaklarini dikizlemesine, gizemlerin memelerini kesmesine, mervelere gidip gelmesine sebep olacaktir.

    komers ve brotherton'a gore, memelilerdeki monogaminin en yaygin ortak ozelligi disilerin yalniz veya kucuk basibos gruplar halinde dolasmasiyla ortaya cikan "erkek hegemonyasi"dir. erkek, yalniz bir disi gordugu zaman onu sahiplenir, baskasina vermez. baska bir disi gordugu zaman onu da sahiplenir, onu da baskasina vermez. eskiden yag ve seker az bulundugu icin nasil ki vucut bunlara karsi "aa ne guzel tadi var, aa negzel yumusaciik" falan gibisinden mekanizma gelistirdiyse erkek de disiye karsi boyle mekanizma gelistirmis olmali. "aa negzel disi, hemen alayim. aa bu daha guzel, bunu da alayim ama eskisini atmayayim"

    peki hayvanlardan, tek eslilikten, cocuk buyutmekten bahsettik zibilyon saattir. bu "ortak yasamin" ve "tek esli" olmanin toplum uzerine etkisi ne. oncelikle bu konuda google'a sorgu girince "esra erolun evlilik programi yararli mi degil mi" diye yazi cikiyor. benim derdim programlarla degil evliligin kendisiyle.

    her zaman oldugu gibi yabanci kaynaklara bakacagiz yine. bu sitede bazi grafikler var, amerikan toplumunda yapilan ailelerin ne dusundugunu gosteren. mesela evli ciftler (bosansin veya bosanmasin) 70% civarinda cocuk sahibi olmanin onemli olduguna inanirken hic evlenmemis bireylerin 35% kadari cocuk sahibi olmanin onemli oldugunu dusunuyor. hirsizlik ve tekrarlayan market soygununda intakt ve evli ailelerin cocuklariyla evli olmayip birlikte yasayan iki biyolojik ebeveynin cocuklarinin suca karisma orani hemen hemen birbirine yakin, fakat ebeveynlerden biri uvey oldugu zaman (evli olsun veya olmasin) suc orani artiyor. bu da aslinda evliligin cok da supersonik bir kurum olmadigini gostermeye yeter bir isaret.

    kaldi ki, birlikte yasayan bireyler (evli olmayan) birbirlerine karsi cok daha fazla serbest alan birakan ve saygi duyan bir benimseyis icerisindeyken evlilik icin imza atildiktan sonra bu kisisel alana saygi ve kisisel ozgurlugun dokunulmazligi yerini dominansiye ve yer yer agir mudahalelere birakiyor. bu "imzaya olan guven" her iki tarafi da cok agir yipratiyor. suslu yazilisini bir kenara koydugumuzda ortaya cikan anlam su: evlenmeden birlikte yasayan adam kaybetme korkusuyla esinin uzerine titrerken evlendikten sonra "bastim nikahi artik benimdir, hicbir yere gidemez" moduna burunuyor. adam dedigime bakmayin, cinsiyet ayrimi yapmadan yaziyorum. sevismeyi bilmeden olu balik gibi yatan disiler beklentilerini ars-i ala'ya dokunacak derecede yuksek tutuyor (sevismek burada bir odul mekanizmasi) ya da gunun 18 saati isyerinde yolda orda burda olup esine gereken ilgiyi gostermeyen erkek birey seks bekliyor.

    her iki tarafin da beklentileri cok buyuk, fakat beklentiler karsilanmayinca husran daha da buyuk oluyor. erkek "sahiplenmek" ister, ama bu sahiplenmek oyle kol kanat germek gibi degil pek. kolelestirmeye yakin bir sahiplenme. yemegini hazirlasin, kiyafetlerini yikasin, evi temiz ve duzenli tutsun, erkek istedigi zaman da seks yapsin. pretty much like that. ye ic sevis durtusu.

    disi ise luks ve renkli bir hayat ister. hayvanlarda da gerci bu boyle. disi, erkegin en renklisini, en guzel tuylusunu, en guzel oteni, en guclusunu vs secer. aslanlar ya da tukanlar parayi icat etmedi henuz tabi heheh. insan disisi de boyle. en guzel sarki soyleyeni veya en guzel saci olani degil en kasli olani, en zengin olani seciyor. cunku biliyor ki para=guc. sectigi es ne kadar paraya sahipse, ne kadar gucluyse o kadar rahat edecek. daha buyuk ev, daha guzel araba, marka elbiseler, mucevherler, hatta belki hizmetciler vs.

    peki bu evlilikte disinin gorevi ne? erkegin istedigi yemek, temiz kiyafet, evin temizligi duzeni vs hep hizmetciler tarafindan yapiliyorsa, evlendigi kadin ne yapacak bu adamin gozunde. geriye sadece seks kaldi degil mi :) erkek ise gidip daha cok para kazanir, kadina daha cok para verir. kadin o parayla mucevher alir, gezer tozar, yeni hizmetciler alir, cocugu varsa bakici alir, kocasiyla vakit gecirmez, geciremez. ikili sadece seks icin bir araya gelir. aradaki cekim biter, "evlilik aski oldurur". ondan sonra "kudret benimle hic ilgilenmiyosun, gunde 5dk sadece, o da belki" gibisinden tartismalar yerini "eskiden her gun 5 dakikaydi simdi haftada bir kez, o da ne zaman isten vakit bulursan kudret!" kavgalarina birakir. kadin duygusal olarak kendini doyurmak, sectigi es tarafindan ilgilenilmek ister; ama erkek bireyimiz daha cok calisip daha fazla para kazandigi zaman, disiyi daha luks ve daha konforlu yasattigi zaman gorevlerini yaptigini dusunur. sonra da ayrilirlar, olan yavrucagimiza olur.

    ayrica "evli olma hali"nin verdigi guvence, o imzaya sirtini yaslama cok beter bir durumdur. taraflar nedense profesorluge erismis akademisyen gibi, bir anda butun cabalarindan vazgecer, gotu gobegi salar, uretkenlikleri duser, insanliga katkilari azalir. hele ki cocuklari olursa daha da beter, dunyanin butun amaci bunlarin cocuklarina hizmet etmekmis gibi, balkona cikip arsizca "ali'nin karni aciktiiii" diye bagirabilirler heheh. ilgili video: video

    velhasil, yoruldum ulan yazmaktan. 3 saat gecmis ben bu entrynin yazimina baslayali. evliligin toplumsal etkilerine deginemedim ama onu sonra editler daha da genisletirim. ozetle evlilik zararli bisey. evlenmeyin iste.

    kaynaklar
    1. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK97287/
    2. http://www.reed.edu/biology/professors/srenn/pages/teaching/web_2007/kwmn_site/index.html
    3. http://www.jstor.org/stable/50898?seq=1#page_scan_tab_contents
    4. http://www.curiosityaroused.com/nature/10-monogamous-animals-that-mate-for-life/
    5. http://mentalfloss.com/article/55019/10-monogamous-animals-just-want-settle-down
    6. http://animals.nationalgeographic.com/animals/photo-ark/pictures/monogamous-animals/#/photo-ark-monogamous-prairie-vole_94135_600x450.jpg
  8. dün anneannemi görmeye gittik. bütün teyzelerim oradaydı. bir anneler günü kalabalığı vardı evde. doktor anneme ömür biçtiğinden beri, herkes birbirini görebilmek için daha bir içten, daha bir fedakar davranıyor. yine hep birlikte olduğumuz dün de mevzu "evlilik" ten açıldı.

    bütün teyzelerimin çocukları evlendi. anneannem, torunları evlendiği için, çoluk çocuğa karışıp kalabalıklaştıkları için mutlu, fazlasıyla hem de. camlı bir vitrini var, o vitrinde bütün torunlarının fotoğrafları vardır, çocukluk fotoğrafından şimdiki hallerine kadar. yedi kardeşten beşinci numara olan annemin çocuklarından evlenmeyen çocuğu olarak ben kaldım.

    anneannem yattığı için yanı başına çağırdı. başucuna çömeldim. iyileşmeye başlamış sağ elimi, ellerinin arasına alıp sıvazladı. elektrik şoku verilmiş gibi sancıyan serçe parmağımdaki krampları azaltıyordu. ne iyi gelmişti. yüzünü yüzüme yakınlaştırıp "seviştiğin var mı?" dedi. şaşkınlık ve gülmek arasında gidip gelirken teyzem oradan, "ana, öyle söylenmez. sevdiğin var mı denilir," dedi. anneme baktım. ağız maskesinin altında güldüğünü görüyordum. "sor ana, konuş torununla, benimle paylaşmıyor belki sana anlatır," deyince annem ben de, "seviştiğim yok anneanne, evlenmeyi düşünmüyorum," dedim.

    teyzelerim birbirlerine bakıp bakıp gülüşüyorlar. keyifleniyorum. "anneanne benim istediğim evliliğe izin vermiyorlar."
    "nasıl bir evlilik istiyormuşsun sen? biri varsa eğer söyle annene, saklama emi kızım, yaşın geçiyor. ilerde çok zorlanırsın," diyor. ne demek istediğini anlıyorum. yirmisinden sonra sen artık işlevsel olarak yaşlanmaya başlamışın demektir. bu kural bizim sülalede 21. yüzyılda halen geçerliliğini koruyor. ben şu vakte kadar hiç erkek arkadaş edinmemişsem, flört dönemlerim, nişanlılık sürecim, evlilik düşüncelerim olmamışsa bir iş olduğu aşikar. bunu apaçık yüzüme söylüyorlar da. defolu olarak düşündükleri müddetçe ben daha çok rahatlıyorum.

    annem kızıyor. kafasını karıştırma kadının, diyor. bense gülüyorum. biraz daha anlaşılsın diye, bağırarak tekrarlıyorum bir kez daha. "istediğim evlilik yok burada anneanne, boşver düşünme bunları." bir adım daha yaklaştığım için, ferahlıyorum. işler sanki daha çabuk kolaylaşacakmış gibi. elimi sıvazlamaya devam ederken, "insan insana iyi gelir necla'm. sakın öyle düşünme."

    ellerimi daha çok sıvazlasın istedim. bunu hiç söylememiş olsun, istedim. sözcüklerin dokunduğu yerlerden kanamaya başlamışken, uysalca elimi çekip kalktım yanından. gülümsedim. önce boynumdan öptü. dişsiz ağzı titriyordu. son kez göreceğimi, son kez boynumdan öpüşü olacağını hissetmiştim. sonra yanaklarından öptüm. öperken kulağına yakınlaşıp "insan ancak kendine iyi gelir anneanne," dedim.

    eve dönerken annemle de konuştuk. konu başlığı yine "evlilik" ti. otosansür uygulamadan cümlelerime, açıklamalarımı yaptım. detaylandırmadan, kafasını karıştıracak şeylerden sakınarak. anlamakta güçlük çektiğini biliyorum. onun içindeki arzusunu da. beni tek başına bırakacağı endişesini taşıdığı için bir aile kurmamı istediğini de. her ne kadar empati kurarak anlamaya çalışsam da bencilce geliyor. şartlandırılmış, kurumsallaşamamış, kendi içinde sorunları aşılmamış, mecburiyet ya da çeşitli nedenlerden ötürü belgelendirilmiş bu olayın ilgi çekici yanını göremiyorum. baskının ve ısrarın tükenmemesinin ardındaki sebeplerini de hiçbir zaman anlamlandıramayacağım gibi.

    elbet sevdiceğiyle birlikte bir çatı altında yaşamı bölüşmek güzeldir. bunun tartışılır yanı da yok. ancak bu güzelliğin yaşanılası için bu şekilde dikte edilmemeli.
  9. savaşa girerken 1, denize girerken 2, evlenirken 3 defa düşün^:rus atasözü^
  10. almitra sözü aldı ve sordu:
    — peki üstad; evlilik nedir?
    cevap şöyle geldi:
    — yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız,
    ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız,
    tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız,
    ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun,
    ve tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda,
    birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,
    bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun sevgi
    birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,
    ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,
    şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer yalnız olduğunu unutmayın,
    çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,
    yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,
    çünkü ancak hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,
    hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,
    çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,
    çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez....

    (bkz: ermiş - halil cibran)