• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.03)
fakat müzeyyen bu derin bir tutku - ilhami algör
"her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?" dedi. "herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı." "fakat müzeyyen, bu derin bir tutku," dedim. tırsmaya başlamıştım. haklı olabilirdi. "evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku," dedi, arkasını dönüp gitti. hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... bülbülün çilesi, yazarın zulası... inceden sarma bir sigara, inceden bir bardak... jak danyel isimli bir şişe, hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.

ilhami algör, alelacayip aşkların ve oyunbazlığın, hüzünlü dolambaçların yazarı. fakat müzeyyen bu derin bir tutku, italyan yokuşu'ndan aşağı, rüzgâra asılıp tophane'ye inen roman. avaramu!
(tanıtım bülteninden)


  1. o "çıt" sesinin hakim olduğu çok güzel romandır efendim.
  2. yıllar önce ankarada karanfil dostta kıyıda köşede bir rafta bulup arkasını bile okumadan ismine bayılarak almıştım, ince ve küçük boyutlu bu kitabı..sonra ismi ve sadri alışık paragrafı dışındaki her şeyini unuttum. akılda kalıcı bile değildi.

    sonra bir baktık filmi çıkmış. üzerine -bu sefer iletişimden üstelik- kimbilir kaç bin sattı. herkes konuşur oldu. ehlik bir öykü- ehlik bir anlatım. populer oldu diye bu kadar da muhteşemmiş gibi davranmanın bir anlamı yok.
  3. bir kitap adı olarak gerçekten güzel bir isme sahip.
    kitabın isminde bile bir melodi, bir estetiklik hakim.

    gel gör ki "böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. dünyanın bütün kızılderilileri yenilir, spartakus kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, sadri alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. o ağladıkça ben de ağlardım. nedenimi bilmez ağlardım. ağladıkça sadri’ye kıl kapar gıcık olurdum. üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, sadri’nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine.” satırları dışında beni hayal kırıklığına uğrattı.

    ama sırf ismi için olsa bile bir rafta bu kitapla karşılaştığımda veya birinden duyduğumda gülümseyeceğim.
  4. abartılmış bir kitap. süslü cümleleri okumak zevkli gerçi ya da sağda solda kitaptan alıntı yapmak sizi süslü gösterebilir ama ne bileyim sevemedim.
  5. filmi vizyona girdiğinde erdal beşikçioğlu oyunculuğu için koşa koşa gittiğim sadece ismini beğenebildiğim kitaptır,senaryodur. hadi filmde erdal beşikçioğlu senaryoyu katlanabilir kılabiliyor. ya kitap..okurken böyle bir manevrayı hayal edemiyorum.

    edit1: filmde kahvehanede geçen 'mesele nasıl bir kadın istediğimiz' muhabbeti hakkını verelim ki güzel kurgulanmış.
    edit2: ha sonradan da rastgele, bir şiirde bu diyaloglara denk geldiğimi hatırlıyorum. o da yerinde bir alıntı olmuş.
  6. --spoiler--


    ''nasıl görünmek isterdin?” dedi.

       bu tavır, bu kendinden çok fazla emin, ukala tavır beni öldürürdü.

       “ayna,” dedim, “seni bölük bölük bölerim. ”

       “denememeni tavsiye ederim,” dedi, “bölünerek çoğalırım ve çoğaldıkça fazla suret veririm, hoşuna gitmez.”

       bana psikolojik çözümleme yapıyordu. kendimi görmekten ya da kendimi “yalnız biri” görmekten huzursuz olduğumu ima ediyor, şantaj yapıyordu. fakat teknik olarak haklıydı. iti, iki yüz parça yapsam, alt açı, üst açı derken ortalık karışacaktı.

       “ulan,” dedim, “ayna... seni yüz parça yapar, parçalarını şehrin varoşlarına dağıtırım. öyle bir yerleştiririm ki parçalarını, ömrün bir araya gelmek için kıçını yırtmakla geçer. sen parçalarını bir araya getirip kafanı toplarken, şehir alır başını başka bir yere gider, ayvayı yersin.”


    --spoiler--


    gecenin bir vakti kilometrelerce ötedeki bir 'dostla' eş zamanlı okuduğum harikûlade eser.

    çok çok çok ama çok beğendim. dil bakımından olmasa da, ilhami beyi çokça c. 'e benzettim. müzeyyen'in evlenilebilecek bir kadın olduğunu düşledim. ve bok püsür.

    beğenmeyeleri, hele de dilini beğenmeyenleri kuvvetle anlıyorum. ancak bu nadide esere müzeyyen'in hatrı için bir şans daha vermeleri elzemdir.

    avaramu!
  7. berbat bir kitap olduğunu düşündüğüm eser. okudum, hatta şu an sağımdaki konsolun üzerinde bulunuyor. abartıldığı kadar tat alamayacağınızı düşünüyorum ama yine de okuyun. okumak kayıp değildir.
  8. cok guzel, akici bir romandir. dairede isler yogun degilken okumuslugum, daire baskanimdan sana az is verilmis herhalde seklinde bir atar yemisligim vardir. isin ilginc yani adam memurluga iliskin olarak is yapmiyorsan da belli etme seklinde bir tavsiyeyi de o gun vermistir.
    yolcu
  9. bizim, kendi betty blue'muz olan eser. betty türk olsaydı ismi müzeyyen olurdu.

    (bkz: betty blue)
  10. !---- spoiler ----!

    beni her yoğuruşunda, sırtüstü yatıp karnını açan kedi yavruları gibi, teslim ve mest oluyordum. birlikte tüy gibi havalanıyor, yükseliyor, oralardan ok gibi inip, zıpkın gibi saplanıyor, çapkın, şakacı, çocuk yunuslar gibi dibe iniyor, dipte yılan balıklarına dönüşüp kıvrılıyor, sonra toprağı delip, köpüklü dalgalara bakan yamaçlarda rüzgara çıkıyor, yeşil ve taze, kendimize ve birbirimize dolanıp yükseliyor, dallanıyor, açıyor ve... ve tekrar ve tekrar, yaprak, polen, böcek olarak dökülüyorduk.

    !---- spoiler ----!