1. olası bir stres durumuna karşı insanın vücudunun verdiği en doğal en primitif tepki. “savaş ya da sıvış” veya daha da basit olarak, “ölüm kalım” refleksidir.

    bir tehlike karşısında bu tepki tetiklendiğinde vücutta, savaşmaya ya da kaçmaya yardımcı olacak bir adrenalin dalgalanması yaşanır. ya kalıp savaşıp kurtulursunuz, ya da kaçar kurtulursunuz. uzmanlar bu tepkinin genetik olarak kodlandığını söylüyorlar. yani bilincimizin kontrol edebileceği bir şey değildir.

    beyin tetiğin gerçek bir tehlikeden kaynaklanan korku mu yoksa bir film, fantezi ya da rüya gibi gerçek olmayan, hayali bir unsurdan kaynaklanan anksiyete olup olmadığını ayırt etmek zorundadır. eğer tehlike gerçek olmayan bir şeyse bir önlem almasına gerek yoktur. yani korku ve anksiyete vücutta aynı fizyolojik tepkilere yol açar. sorun beynin bu verileri ayırt etmesinde yatar. beyin zamanla gerçek ve gerçek olmayan şeyi ayırt etmeyi öğrenir. ama bu asla mükemmel bir sistem değildir çünkü korkutucu tecrübeler, gerçek olsun ya da olmasın, savaş ya da sıvış tepkisini tetikleyebilir ve bu tepki fazlasıyla sık ve kolayca tetiklendiği ortaya kaygı bozukluğu çıkar.

    peki vücutta bu tepki tetiklendiğinde ne olur? nabız hızlanır, nefes alma hızlanır, terleme artar. vücudun kaçmaya yardımcı olmayacak parçalarına kan götüren damarlarında daralma, kaslara giden damarlarda genişleme olur. tehlikeye odaklanmasını sağlayan çevresel görüş daralır. gözbebekleri büyür. işitmede azalma olur.

    bu semptomlar hayatınızın tehlikede olduğu anlarda ortaya çıktığında bir sorun yaşanmaz. ama mesela her şey yolundayken, yemek yerken, işte toplantıdayken ortaya çıktığında yaşanırsa, ortaya panik atak denen hastalık çıkar.