1. dolap altından çıkmış üç adet defter,yüzlerce sayfa hazırlama sebebi.



    http://i.hizliresim.com/DJ56a1.jpg
    http://i.hizliresim.com/1dZD5D.jpg
    http://i.hizliresim.com/VYzX4V.jpg
    http://i.hizliresim.com/kv8LqA.jpg
    http://i.hizliresim.com/EJA6G8.jpg
    http://i.hizliresim.com/VYzXZn.jpg
    http://i.hizliresim.com/7v1ME5.jpg
    http://i.hizliresim.com/qBNP9R.jpg
    http://i.hizliresim.com/dbNkqD.jpg
    http://i.hizliresim.com/DJ54Eo.jpg
    http://i.hizliresim.com/pPNBRo.jpg
    http://i.hizliresim.com/l1Nv7Q.jpg
    http://i.hizliresim.com/o7Nr9R.jpg
    http://i.hizliresim.com/EJA55v.jpg
    http://i.hizliresim.com/2Zo8jN.jpg
    http://i.hizliresim.com/1dZMVb.jpg
    http://i.hizliresim.com/dbNkGZ.jpg
    http://i.hizliresim.com/J2znOq.jpg
    http://i.hizliresim.com/6nv5JW.jpg
    http://i.hizliresim.com/7v1MaW.jpg
    http://i.hizliresim.com/o7Nrdk.jpg
    http://i.hizliresim.com/VYzvRZ.jpg
    http://i.hizliresim.com/2Zo8l2.jpg
    http://i.hizliresim.com/2Zo8d2.jpg
    http://i.hizliresim.com/Zdz7B3.jpg
    http://i.hizliresim.com/1dZMO5.jpg
  2. kadınlar diye genellememize gerek yoktur zira top peşinde koşmaktan 2 dizinde de menisküs olan kadınlar da vardır, hatta kadınlardan oluşan futbol takımları ve ligleri, milli takımlar da vardır.
  3. futbol. dünyanın en fazla izlenen, kitleleri peşinden sürükleyen, iki taş, ezilmiş bir kola kutusu ile de, onbinlerin önünde, milyarlarca dolarlık sermayelerle de oynanabilen oyun. en klişe tabiri ile futbol asla sadece futbol değildir ve futbol fena halde hayata benzer cıvıklığı ile bezenmiş bir saygı duruşu bu. albert camu gibi hayata dair bildiklerinin çoğunu o sahadan öğrenen ya da duygularını orada yaşadım denebilir.

    daha çocukluk yıllarında fenerbahçe'ye gönlünü veren 81li bir bebeydim. 103 gollü şampiyonlukla perçinlenmiştim. daha sonra farkettim fenerbahçe'yi sevdiğim kadar futbolun kendisini de seviyordum. mahalle arasında yaptığımız ikiye iki çift kale maçlarda çetin'le birlikte şeytanlardık. rıdvan ve aykuttuk. mahalle maçlarına sopalarla giden bir nesle dahildik. holiganlık içimizde varmış demek o zamanlar. okul takımı maçlarına servis tahsis edildi diye kendimizi büyük takım sanıyorduk. devlet okulu bu, servisi nerede göreceksin.

    neyse efendim, sonraları farkettim oyuna olan sevgimin fazlalığını. ilk fener maçıma rahmetli dedemi lig maçı var diye kandırdım. adam da hiç bakmadı gazeteye bana inandı, beş saat kadar kadıköy'de gişelerin açılmasını bekledik sıcağın altında. içeri girince anladı, ankaragücü ile hazırlık maçı vardı. ilk maçım o oldu. sonraları arkadaşlarla galatasaray maçlarına gittim samiyene, inönüye beşiktaş maçlarına. her seferinde ayrı bir haz aldım. dedim ya oyunun kendisi güzeldi. tarabya ile amatörü, sarıyer ile ikinci ligin coşkusunu tattım.

    ve dünya kupası ile tanıştım. 86 ben de yok gibi. ama sürekli duyulan bir isim var, maradona! her mahalle arası maçında rıdvanlara, aykutlara, metin ali feyyazlara maradona da ekleniyor, pele olan da var arada. doksan dünya kupasını izlemek için okuldan gelir gelmez tv başına geçip, halit kıvanç ile program başlayınca zevkten dört köşe oluyordum resmen. sonraları doksandört, sekiz ve unutulmaz ikibiniki.

    dünyanın neresinde olursam olayım futbol beni içine çeken bir mecra. hem iletişim kurmak içinde birebir. aynı dili konuşmadığınız insanlarla bile futbol kural kitabı çerçevesinde ve tezahüratta ve hareket çekerken, gole sevinirken ve kaçan gole üzülürken gayet anlaşabiliyorsunuz. futbol takip edilen bir ülkeye gidip türk olduğunuzu söylerseniz size hemen hasan şaş, hakan şükür falan denilir, tecrübe ile sabittir. tabi siz de buna göre ulusal kahraman futbolcuları hafızada tutmalısınız. romanyalılarla iyi anlaşırız hagi, popescu, multescu dersin, brezilyalılar zaten biz de, italyanlara duruma göre totti, del piero, buffon, materazzi falan diyebiliriz. gerçi materazziyi fransızlarla anlaşmak içinde kullanabiliriz.

    hikayesi bol olan bir spor dalı futbol. her zaman hayatın içine dokunan, varoşlardan gelip, annesinin ev hayali için oynayanlar, büyük şehre gidince amı götü dağıtanlar, kendini takımdan büyük görenler, taraftarın kendisi için öldüğü ya da tam tersi hikayeleri veriyor bize sürekli. alex de souza'nın ülkeden gönderilişini hatırlayın. vinçin üzerinden kendisine havaalanında el sallayan adamlar vardı. ya da tarık daşgün örneği. geleceğin en parlak oyuncusu dediler genç yaşta kayboldu gitti. portekizli diktatör ülkeyi üç f ile yönetiyorum derken f lerden biri futboldu. ya da kolombiyalı uyuşturucu baronu pablo escobar, o kadar malın mülkün içinde futbol takımının peşinde.

    geçenlerde yılmaz özdil'de yazmıştı. ulucanlar cezaevinin en korkutucu koğuşunun duvarında fenerbahçe'nin 88-89 kadrosunun posteri varmış. insanların insanlık dılı muamele gördüğü o anlarda bile kendilerini hayata bağlayan bir şeyler lazım. o duvara bakıp, takım şimdi ne yaptı acaba diye sigarasından bir nefes alan adam hala hayata tutunmak için büyük bir özveri veriyordur.

    futbol fena halde hayata benziyor. ben her zaman kazanmanın değil, oyundan zevk almanın peşinde oldum. kazanmak güzel şey, şampiyonluk yaşamak. ama o şampiyonluğu, güzel rakiplere karşı kazanmak bambaşka bir şey. ya da sevdiğin insan için rakip takım tribününde kendi takımına küfür ederken kendine vay amk ne acaipmiş lan demek. güney amerikalı yazar eduardo galeano bile kendisini "tanrı rızası için güzel bir maç diye yalvaran iyi bir futbol dilencisi" olarak tanımlar. bağış erten nick hornby'nin fever pitch kitabını şöyle tanımlar; "futbol bir dinse bu da onun kutsal kitabı" okumayanlar için güzel bir futbola giriş hikayesidir.

    futbola dair konuşmanın sonu yok. konuştukça laf lafı açar, kupalar, finaller, maçlar, oyuncular, taraftarlar, tribünler, hocalar, başkanlar, unutulmaz anlar, goller, kaçanlar, penaltılar, hakemler, yanlış kararlar, golcüler, kaleciler, islam babalar, jules rimetler işin içine girer. günümüzün endüstriyel futboluna karşı, italyanların no al calcio moderno'sunu benimsemiş benim gibilere selam olsun. feridun düzağaç'ın radikal futbol'da ki 32 yazısını ezber etmişlere de. futbola, hayata, hikayelere dair. ender gelişen osasuna ataklarına bir son verirken gelano üstada bir kulak verelim;

    "wembley'de ingiltere'nin kazandığı 66 dünya kupası'nın bağırışları hala duyuluyor, ama biraz daha kulak kabartırsanız 53'te macarların ingilizleri gola boğdukları zaman çıkan iniltileri de duyabilirsiniz. montevideo'nun centenario stadyumu hala uruguay futbolunun zaferlerine duyulan nostaljiyle iç çekiyor. maracana hala 1950'de yapılan dünya şampiyonasında brezilyalıların yenilgisine ağlıyor. buenos aires'te bombonera'da yarım yüzyıl öncesinin davulları işitiliyor. azteca stadı'nın derinliklerinden eski meksika top oyununun törensel ilahileri yankılanıyor. barcelona'daki camp nou'nun beton sıraları katalanca, bilbao'daki san mames stadı'nın sıraları baskça konuşuyor. milan'da guiseppe meazza'nın hayaleti, kendi adını taşıyan stadyumu titreten goller atıyor. almanya'nın kazandığı 74'teki dünya kupasının finali günler ve geceler boyu oynanıyor hala. suudi arabistan 'daki kral fahd stadyumu'nun mermer, altın ve halı kaplı tribünleri var, ancak ne anlatacak bir anısı, ne de söyleyecek önemli bir sözü yok!"
  4. kadınlar değil sadece, erkekler de "22 kişinin bir top peşinde koşması" olarak görebilir futbolu. mesela ben.

    eskiden hatırlıyorum babam sürekli fenerbahçe maçları izlememe söylenirdi. "22 kişi bir topun peşinden koşuyor, sen de mal gibi izliyorsun. onlar top peşinde koşturmakla dünyanın parasını kazanıyor. peki senin eline ne geçiyor?" diye laf eder dururdu. tabii umursamazdım babamı. fenerbahçe'yi karda kışta, yağmurda çamurda desteklerdim. babamın bu laflarına da hep gülerdim. o bana acırdı,(futbolcular para kazanırken benim izleyerek yalnızca zaman kaybetmem), ben de ona acırdım.(fenerbahçe bu, keşke babam da desteklese. yazık bu onurdan, zevkten mahrum kalıyor diye düşünürdüm)

    neyse yıllar geçti. eskiden aile müdahalesi yüzünden fenerbahçe maçlarını izleme şansım azken, zaman geçtikçe, o müdahaleler kalktıkça fenerbahçe ile aramdaki engeller kalkıyordu, daha fazla maç izleme imkanım oluşuyordu. ama ilginç olan, gittikçe de futbola ilgimi kaybettim. özellikle 3 temmuz süreci, ardından yönetimin aldığı tavırlar, politik duruşlar, benim okula, derslere, üniversite sınavlarına daha fazla ilgi göstermem falan derken.. bir baktım ki o eski amigo, taraftar duruşum geride kalmış.

    gittikçe bağım koptu. bu yalnızca fenerbahçe'yle alakalı değil. genel anlamda futbola ilgimi kaybettim. avrupa'da real madrid'i destekleyen, football manager'da atletico madrid ile başarıdan başarıya koşan, okulda tüm arkadaşlara övüne övüne anlatan ben, artık futbolu hatırlamaz olmuştum.

    şimdi düşünüyorum da futbola ilgimi kaybettiren asıl şey neydi diye.. cevabını bulamıyorum. hem fenerbahçelilik kimliğimi, hem genel anlamda futbol partizanlığımı kaybettim. arkadaşlarım çok garip karşıladılar tabii. şimdi en son geldiğimiz noktada, arkadaşlarım beni haftasonu maç izlemeye çağırdığında "ne maçı? fenerin mi?" diyorum. bana oyuncu söylediklerinde "o kim? nerede oynuyor?" diye soruyorum. ligi sorduklarında "iyi olan kazansın" diyorum. garip olan, eskiden futbol fanatiği iken en nefret ettiğim tipleme olan "arkadaş grubundaki ofsaytı bilmeyen, futbola uzak adam" ben olmuştum artık.

    ve babam tabii. eskiden onun laflarına acırken, şimdi ben de "22 adam bir topun peşinde koşuyor." diye düşünüyorum. hayat böyle garip işte. çok sevdiğim bir söz var, "ne oldum değil, ne olacağım demeli." o kadar doğru ki. o kadar doğru. o kadar güzel. 5 yıl önceki halime bugünkü olduğum kişiyi sorsanız size gülerdi, ama bugünkü halim de 5 yıl önceki fanatik halime gülüyor. fenerbahçe şampiyonluğu kaybettiğinde(bursa'ya-trabzon maçı-burak yılmaz gol atmıştı) ağladığımı, kendimden geçtiğimi, masa sandalyeyi yerlere vurduğumu ve özellikle de babamın olayı duyduktan sonra attığı alaycı kahkahaları hatırlıyorum. şimdi ise ben o anları hatırlayıp gülümsüyorum, bir zamanlar ne kadar farklı olduğumu hatırlıyorum.

    velhasılıkelam, futbol bir spordur. fenerbahçe bir spor kulübüdür. ikisini de insanlar yaratmıştır. tutkulu, sevmeye hazır insanlar. haliyle, bugün futbol için veya fenerbahçe, galatasaray, beşiktaş için sövmek, küfretmek, karşısındakine saldırmak, hatta adam öldürmek hiç güzel şeyler değil. belki biraz da futbolun bu karanlık taraflarını görmek beni soğuttu. sevin, sevdirin. spor yapın, taraftar olun ama uğur meleke'ye de hakkını teslim edin:

    " 4 milyar yıllık dünya tarihinde şu saçmasapan 21’inci yüzyıla denk geldik diye bütün bir ömrü, bütün bir etik anlayışını, bütün insani melekeleri tek bir spor kulübü uğruna heba etmeye değer mi gerçekten?"

    yazının tamamını da şu linkten okuyabilirsiniz. link
  5. ülkemizde şiddet holiganlık küfür gibi çirkin şeyleri içinde barındıran bir spor. halbuki futbol sadece futboldur. sadece 90 dakikadan ibaret bir oyundur. o 90 dakikadan keyif almıyorsan neden izleyesin ki?
  6. türkiye'de fiyat performans oranı en yüksek olan sporlardan biridir. korkunç paralar harcanır fakat hiç bir zaman başarı elde edilmez. hayatın her yerindedir, fakat her zaman eleştirilir. takipçileri memnun olmaya çok uzak olmasına rağmen takip etmekten vazgeçmez, türkiye'de. türkiye'nin başarılı olabildiği bir spor değildir. muhtemelen de hiçbir zaman başarılı olamayacaktır. yine de ülkedeki mevcut ve potansiyel fanatizmi üzerinde tuttuğu için seviniyorum. zira son zamanlarda az da olsa basketbola olan ilgi artmaya başladı. bu kadarcık artışta bile saçma olaylar yaşanmaya başladı, maçlarda. umarım her daim var olur da fanatizmi üzerinde tutmaya devam eder.
  7. sevenlerinin hepsinin (aslında hepsinin de demeyelim de ezici çoğunluğunun) en iyisinin kendi takımı olduğunu sandığı spor. her zaman en şereflisi en doğru yapanı işte ne bileyim en süperi kendi takımıdır. geri kalan takımları tutan da maldır, gerçekleri farkına varmamıştır, bir şeydir.

    bunun temelinde bence maslow'un ihtiyaç piramidindeki "bir yere ait olma" basamağı var. adam hayat boyu hiçbir yere tam olarak ait olamamış. olmayı becerememiş. takım tutarak kendini milyon kişilik x takımı fanatikleri topluluğuna ait hale getiriyor.

    yoksa topmuş futbolmuş, golmüş bahane. bir adam tuttuğu takıma laf edilince sinirden ağlıyorsa o adam radikaldir, psikolojik sorunları vardır, hastadır.
  8. borsada değil arsada güzel olan spordur. (bkz: metin kurt)
  9. normal insan bir mac icin haftanin 3 gününü verir..nasil mi!!! söyle oluyor..

    1. gün: mac öncesi konusmalari (o sakat, bu cezali, bu hakem bize takik konusmalari)
    2. gün: mac günüdür..konusulacak cok sey vardir..
    3. gün: nasil koyduk muhabbetleri, hakem hatalari, futbolculari yerme ve övmeyle gecer..

    nereden mi biliyorum..

    ali sami yen müdavimiydim..her günüm futbolla gecerdi...biraktim..

    duygularimi milyon dolarlik kluplerin ellerinden kurtardim..artik duygularim özgürlesti..
  10. sadece bir ayak oyunu değil, başka başka oyunların döndüğü bir spor dalı. top yuvarlaktır deyip, yeşil sahaların çimen ve çimen kokusunu şahsıma alayım, alayı sizin olsun. haz etmediğim tek konu diye özet geçerken, "modern gladyatörler" olarak tanımlıyorum. 

    kahrolsun ayak oyunları yaşasın çim!