1. hak edene okunması gereken bir şiirdir efendim. buyurunuz...

    "ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
    şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
    bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
    durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
    şu aranıp duran korkak ellerimi tut
    bu evleri atla bu evleri de bunları da
    göğe bakalım

    falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
    inecek var deriz otobüs durur ineriz
    bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya
    herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
    hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
    herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
    herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
    nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
    beni bırak göğe bakalım

    senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
    tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
    bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
    sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
    seni aldım bu sunturlu yere getirdim
    sayısız penceren vardı bir bir kapattım
    bana dönesin diye bir bir kapattım
    şimdi otobüs gelir biner gideriz
    dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
    bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
    seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
    durma kendini hatırlat
    durma göğe bakalım"

    turgut uyar
    jimi
  2. desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
    rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
    sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
    ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
    senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
    toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
    sende tattım yemişlerin cümlesini.

    desem ki sen benim için,
    hava kadar lazım,
    ekmek kadar mübarek,
    su gibi aziz bir şeysin;
    nimettensin, nimettensin!
    desem ki...
    inan bana sevgilim inan,
    evimde şenliksin, bahçemde bahar;
    ve soframda en eski şarap.
    ben sende yaşıyorum,
    sen bende hüküm sürmektesin.
    bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
    rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
    günlerden sonra bir gün,
    şayet sesimi farkedemezsen,
    rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
    bil ki ölmüşüm.
    fakat yine üzülme, müsterih ol;
    kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
    ve neden sonra
    tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
    hatırla ki mahşer günüdür
    ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

    cahit sıtkı tarancı
  3. "birden özleyiveriyorsunuz.
    çoktan unuttuğunuzu sandığınız
    ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız
    veya özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini
    bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.
    rüyalarınız, içinizdeki o gizli, esrarını ele vermez büyücü,
    siz çarşaflarınızın arasında,
    bütün tehlikelerden uzak,
    güvenle yattığınızı sandığınız bir anda,
    usulca ruhunuza sokulup,
    sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri
    birer birer ateşleyiveriyor.
    infilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz.
    hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak,
    ona dokunmak,
    onun sesini duymak için kıvranırken buluveriyorsunuz kendinizi.
    özlemek, o yakıcı istek,
    bilinen her şeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.
    özlediğiniz ise çok uzaklarda.
    yanında olmasını istediğiniz halde
    yanınızda olmayan bir tek kişi,
    yanınıza bile yaklaşmadan,
    hatta onu özlediğinizden
    ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan,
    bütün hayatı,
    bütün görüntüleri eritip
    başka kılıklara sokuyor.''
  4. "ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
    ellerini bir tutsam ölsem
    böyle uzak uzak seslenmese
    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    otelleri bomboş bulmasam
    içlenip buzlu bir kadeh gibi
    buğulanıp buğulanıp durmasam
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    çocuklar pia'yı görseler
    bana haber salsalar bilsem
    içimi büsbütün yıldız basar
    bir hançer gibi çıkıp giderdim

    ben bir şehre geldiğim vakit
    o başka bir şehre gitmese
    singapur yolunda demeseler
    bana bunu yapmasalar yorgunum
    üstelik parasızım pasaportsuzum
    ne olur sabaha karşı rıhtımda
    seslendiğini duysam pia'nın
    sırtında yoksul bir yağmurluk
    çocuk gözleri büyük büyük
    üşümüş ürpermiş soluk
    ellerini tutabilsem pia'nın
    ölsem eksiksiz ölürdüm"

    ah pia.
  5. biraz daha sıkıldım.
    yazamadım iki satırı.
    gece uzun mu? şimdi
    ceplerimde, cüzdanımda,
    kitabımın arasında, yok yok
    hiç kalmamış hatırı.
    galiba güldüğü yer ankaraydı.
    kaybolduğum, saklandığım yer
    bakışlarıydı.
    (kaoa)
  6. angina pektoris

    yarısı burdaysa kalbimin
    yarısı çin'dedir, doktor.
    sarınehre doğru akan
    ordunun içindedir.

    sonra, her şafak vakti, doktor,
    her şafak vakti kalbim
    yunanistan'da kurşuna diziliyor.

    sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp
    revirden el ayak çekilince
    kalbim çamlıca'da bir harap konaktadır
    her gece,
    doktor.

    sonra, şu on yıldan bu yana
    benim, fakir milletime ikrâm edebildiğim
    bir tek elmam var elimde, doktor,
    bir kırmızı elma:
    kalbim...

    ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
    işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
    bende bu angina pektoris...

    bakıyorum geceye demirlerden
    ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
    kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...

    Nazım Hikmet
    ayrıca: https://www.youtube.com/watch?v=GaLCuzSw328
  7. sana gözlerini açma demiştim.
    senin gözlerin de yeşildir şimdi.
    girersem çıkamam içinden.
    üzülürüm.
    üzülürsün,
    üzülür yastıkların.
    duvarların üzülür demiştim.

    indir o uzun siyah kirpiklerin tenine değsin.
    bana bakma demiştim.

    öylesine birgün otururken meyhanede,
    aklıma gözlerin gelir.
    ağlarım kahverengi.
    seni ağlarım.
    bizi ağlarım.
    deviremediğimiz dağları,
    sevişemediğimiz bağları ağlarım demiştim.

    ama açtın ya yine sen gözlerini.
    açmayaydın iyiydi.

    sana adını söyleme demiştim.
    senin adın kesin bir prensesin adıdır.
    unutamam aklımda kalır.
    dayanamam söyleme demiştim.

    ben yoldan kolay çıkarım.
    beni kendi trafiğinin kazalarında zayi etme.
    bir gün başka bir kalbe tezgah açacak olursun,
    orayı benzinle değil, senin adınla yakarım demiştim.

    ama söyledin ya yine adını
    söylemeyeydin iyiydi

    sana, aşık olmayalım demiştim.
    bu viranelerde, bu birahanelerde dolaşma.
    buralar benim.
    aşkını kendime öğrettiğim dershaneler,
    eyvahlarla hay allahlarla gemi yaptığım tershaneler benim.
    seni buralarda görmeyeyim.

    sakın ama sakın;
    aşık olmayalım demiştim.

    aşık olursak,
    mutsuzluk tutup bizi bir yerimizden öyle savuracak ki,
    kolumuzdan kanadımızdan olacağız demiştim.
    her gün dalgalar yutacak gemilerimizi
    kaptanlar bizi terk edecek, biz batacağız demiştim.

    sana, aşık olmayalım demiştim.
    ama aşık olduk ya yine seninle biz.

    demis can bonomo.
  8. erkek kadına dedi ki:
    -seni seviyorum,
    ama nasıl,
    avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
    parmaklarımı kanatarak
    kırasıya
    çıldırasıya...
    erkek kadına dedi ki:
    -seni seviyorum,
    ama nasıl,
    kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
    yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
    yüzde hudutsuz kere yüz...
    kadın erkeğe dedi ki:
    -baktım
    dudağımla, yüreğimle, kafamla;
    severek, korkarak, eğilerek,
    dudağına, yüreğine, kafana.
    şimdi ne söylüyorsam
    karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
    ve ben artık
    biliyorum:
    toprağın -
    yüzü güneşli bir ana gibi -
    en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
    fakat neyleyim
    saçlarım dolanmış
    ölmekte olan parmaklarına
    başımı kurtarmam kabil
    değil!
    sen
    yürümelisin,
    yeni doğan çocuğun
    gözlerine bakarak..
    sen
    yürümelisin,
    beni bırakarak...
    kadın sustu.
    sarıldılar
    bir kitap düştü yere...
    kapandı bir pencere...
    ayrıldılar..


    nazım hikmet ran
  9. "aslında başka bir şey bul. seni oyalacak bir şey. seviştiğin kadınların listesini yap mesela, onların gülümseyişlerini hatırla. içlerinden hangisinin seni daha çok sevdiğini tartış. beni atla. benim sana tapıyor olduğumu atla. kişisel şeyler çünkü bunlar. çünkü ben seni kişisel seviyorum. annen gibi değil işte, bilirsin sen sen olmasaydın da sevecekti annen seni. öyle bir şey değil bendeki. sen olduğun için seviyorum seni, tercih hakkımı kullanarak seviyorum. yani iddia eder gibi, var sayar gibi. din gibi, ortaya atıyorum seni. sonra inanıyorum. sonra herkesi inandırıyorum varlığına. şüphesiz ki diye başlıyorum senden konu açıldığında. sana olan sevgim söz konusu olduğunda şüphe bırakmıyorum kimsenin aklında.
    yine de sen beni boş bırak. yanlış soru olduğumu düşün mesela. emin olmadığın bir cevap olduğumu düşün...
    bir daha dönüp bakma bana, büyük bir zaman kaybıymışım gibi kur beni aklında.
    bana kendini hatırlatma...
    beni unutma ama seni seviyor olduğumu unut. senin gözlerini unutamadığımı unut. her gelişinde, kapılarımı açık buluşlarını unut.
    bir söz beklediğimi senden, bir ses beklediğimi... unut her gece seni gördüğümü rüyalarımda. ben ki senin adını görünce bir esnaf tabelasında, bir sokak duvarında, bir bar girişinde oturur sabahlardım orada, öyle bir sevmek ki adına dahi saygı duyardı. adın klisede şarap kadar kutsaldı. yine de unut...
    bana kendini hatırlatma...

    ben iyiyim.
    bazı ülkelerde sonbahar şimdi, ondan biraz hüzünlüyüm tabi.. bazı ülkelerde kar yağıyor şimdi, ondan üşüyorum biraz. bazı ülkelerde saat gece yarısını çok geçti diye kısık sesle konuşuyorum gündüz vakitleri..
    tesadüflere inanmıyorum hala. ve hala sevmiyorum, sevmediğin şeyleri..
    hala sana dokunan her kadının cehenneme gitmesi gereketiği görüşündeyim. ben sana dokunamadığım her an zaten cehennem gibi bir yerdeyim.
    günah işlemek kadar basit değil tabi hala uyuyabilmek..
    ağlayamamak da zor üstelik..

    ölüm gibi oluyor bazen. ölmüşüm gibi. ben her şeyden vazgeçiyorum. zengin olabilme ihtimalimden vaz geçiyorum. erteliyorum bugünleri, hiçbir şey yapmıyorum. kendime, kendimi kanıtlıyorum. hiçbir şey yapmıyorum. bir ölü kadar hiçbir şey yapmıyorum.
    bu yüzden bana kendini hatırlatma...
    hayata döndürüyorsun beni. iş ilanlarına bakıyorum mesela. erkenden uyanıp sokağa çıkıyorum. durmadan kontrol ediyorum saatleri, takvim tutuyorum, gazete alıyorum, karıştırmıyorum günleri. bir kez daha ölmesi güç oluyor. bir kez daha vaz geçmesi zor oluyor... zor oluyor bulup bulup, kaybetmesi seni. ya da kaybedip kaybedip, kazandım sanması.

    bana kendini hatırlatma.
    seni kişisel seviyorum. hür irademle. seninle hiç alakası olmadan seviyorum seni. geleceğin günü hesaplamadan, takvimsiz seviyorum. yalnız izliyorum bu filmi, yalnız ve sansürsüz. umutsuz seviyorum. başka bir adamın elini tutarken seviyorum seni. başka bir adamın bebeğini kucağıma aldığımda da seni seviyor olacağım. yarınsız seviyorum. anlıyor musun ? beklentisiz. yani gelme..
    yani ben zaten hiç unutmuyorum seni. bu yüzden hatırlatma bana kendini...
    benim seni hiç unutmuyor olmam da kişisel çünkü. parmak izim kadar kişisel. seni seviyor olmam kadar kişisel. inançlarım kadar kişisel...
    seni barındırmıyor. seni ilgilendirmiyor..

    orada bir yerdesin.
    hala orada bir yerde beni sevmiyorsun. ki zaten ben inanıyorum ki çilekli pasta da sevmiyor beni, ben onu severek yiyiyorum. umursamadan yiyiyorum. onu yerken beni sevip sevmediği umrumda olmuyor. böyle bir şey seni seviyor olmak...

    bana kendini hatırlatma.
    çünkü bu, beni tercihlerim yüzünden yargılıyor olmandan farklı değil. anla..."

    nursen yıldırım
  10. aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
    üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
    ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
    hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

    iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
    bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
    sizden iyi olmasın, boşanmada birinci…
    -çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

    ülkü tamer.