1. "ben
    senden önce ölmek isterim.
    gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...
    fedakârlığımı anlıyorsun:
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    toprağa beraber dalacağız.
    ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak:
    biri sen
    biri de ben.
    ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    ben daha bir çocuk doğuracağım.
    hayat taşıyor içimden.
    kaynıyor kanım.
    yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    ama ölüm de korkutmuyor beni.
    yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    içimden bir şey:
    belki diyor. "

    nazım hikmet ran
    jimi
  2. a rh ve pürtelaş

    bir yol buldum sana
    kolayca büyü diye
    önce emekle
    ve sonra yürü diye
    biz alışmışız seninle sevişmeye telaşla
    tenimizle, bedenimizle, kanımızdaki rh’la
    bir mezarlık buldum sana
    yaşamaktan korkma diye
    ölümün öldüğü yerde ölmekten kaçmak niye
    okuduğun kitap ol
    içtiğin su
    bir kabiliyet ol çocukken edinilen
    bir damla yağmur ol her yere yağabilen
    bir çift eldiven buldum sana
    el ele tutuşmaktan utanma diye
    nerede bir ışık huzmesi görsen güneş olacaktın
    nerede ay görsen sen iki kere parlayacaktın
    sen başka kucaklarda uyuyup uyanmayacaktın
    bir amaç buldum sana
    sebebiyetken sebepsiz olma diye
    soruyken cevapsız kalma
    kendini hep haklı sanma diye
    bir ilkbahar buldum sana
    ilk günlerinde gösterişsiz bir koza
    ruhunda kelebekler uçuşacak biz yaklaşırken yaza
    bir zamir buldum sana
    adı da ”sen”
    ne güzel ”biz” olurduk sen terk edip de gitmesen
    bir son buldum sana
    adı elveda
    baştan sona tekrar oku bu şiiri
    daha da yazmam sana…

    demiş can bonomo...
  3. ....insan seni sevince iş güç sahibi oluyor
    şair oluyor mesela
    meyhaneden cayıyor bir akşam üzeri
    caysın be güzel
    caysın be iyi
    tütünü bırakıyor tütün neyime zarar
    keseme zarar ciğerlerime zarar sevdama zarar
    seni sevince adamın pabuçları eskimiyor
    beti benzi yeni çarktan çıkmış gibi
    seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen
    saçları zencefilli
    erkencecik evine dönmek istiyor canı
    zembilinde karpuzlar hürriyetler duvaklar
    annesinin elini öpüyor ilkten
    yeğenine çukulata almış onu veriyor
    bakıyorsun- güzin karanfil çiçeğini sever ya-
    güzinde bir demet kırmızısından almış
    sırf seni sevdiği için ya, başka neden?
    hep seni düşün
    hep seni yaşat
    hep seni yıka
    seni doyur üç öğün
    seni bir kanım uyut sonra uyandır
    lokman hekim seni sev diyor bana
    seni sevmeseydim ilkbaharı kodunsa bul
    istanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde
    umut diye bir şey yoktu ki yeryüzünde seni sevmeseydim
    hak hukuk bereket diye
    eşitlik kardeşlik hürriyet diye
    yüreğime sağlık ne iyi ettim


    metin eloğlu - lokman hekimin sev dediği
  4. bana mübeccel anlattı ben dinledim düşsel leşleri anlattı ben de dinledim on ikisi de deli olan kardeşleri. şair şairken yazdı bu şiiri düzayak hanesinde bir şiir gelişti o gece o ceneviz kerhanesinde. galata çin'de değil şairin içindekinin, çiçek pasajında çiçekçi dükkanı var milinski'nin. bir şiir biliyorsun ayakta bira içebilir,
    bir şiir nereden baksan şairini seçebilir. üç galata gecesi diyorum gözleri ahu.
    milinski söylesene peki bu güzel avrat otu da kim yahu? kayıkta kızcağızı boş bırakmamışlar bir an bu kahır o çiçek bahçelerine yaraşmaz ivan. şairin uzak ablasızlığı ve içinde denizin bacakları mübeccel'in ve gül lekeli bir benizin.
    şair zırlamadan anlat dedi, anlat kimlerin yüreğinde kız kulesi gibi grev çivileri var!
    geceleri galata'da gülerken bacaklarımız uzamış...
    alıştık artık ölüme...
    diyeceğim şu ivan milinski
    ölüm için ayırdık geceleri gülerken...
    galata'da...

    ece ayhan
  5. maviye
    maviye çalar gözlerin,
    yangın mavisine
    rüzgarda asi,
    körsem,
    senden gayrısına yoksam,
    bozuksam,
    can benim, düş benim,
    ellere nesi?
    hadi gel,
    ay karanlık...

    itten aç,
    yılandan çıplak,
    vurgun ve bela
    gelip durmuşsam kapına
    var mı ki doymazlığım?
    ille de ille
    sevmelerim,
    sevmelerim gibisi?
    oturmuş yazıcılar
    fermanım yazar
    n'olur gel,
    ay karanlık...

    dört yanım puşt zulası,
    dost yüzlü,
    dost gülücüklü
    cıgaramdan yanar.
    alnım öperler,
    suskun, hayın, çıyansı.
    dört yanım puşt zulası,
    dönerim dönerim çıkmaz.
    en leylim gecede ölesim tutmuş,
    etme gel,
    ay karanlık...

    ahmed arif
  6. yaşlar süzülürken yanaklarıma
    gözlerim asılı kalıyor semada
    fısıldıyorlar adını kulaklarıma
    özlüyorum istemsizce..
    atarken adımlarımı geriye gidiyorum her defasında..
    yüreğim dalgalı bir deniz gibi hırçın ve asi..
    sencileyin girdabın da kaybolan bir deli..
    ellerimi uzatıyorum,kırgın çiçeklere..
    ümitli bekleyişlere..
    duam ol istiyorum yüksel ellerim de..
    su ol ve damla çatlamış dudaklarıma
    ben ise adını sayıklayayım her lahzam da.. / ramizdayi
  7. abbas

    haydi abbas, vakit tamam;
    akşam diyordun işte oldu akşam.
    kur bakalım çilingir soframızı;
    dinsin artık bu kalb ağrısı.
    şu ağacın gölgesinde olsun;
    tam kenarında havuzun.
    aya haber sal çıksın bu gece;
    görünsün şöyle gönlümce.
    bas kırbacı sihirli seccadeye,
    göster hükmettiğini mesafeye
    ve zamana.
    katıp tozu dumana,
    var git,
    böyle ferman etti cahit,
    al getir ilk sevgiliyi beşiktaş'tan;
    yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

    cahit sıtkı taranci
  8. bir varmış bir yokmuş dedi
    gece masalları gibi
    belki yalın bir karanlıkta
    körebeydi, ebeydi, di di di.
  9. sanırım olay istanbul’da geçiyordu
    ismini vermek istemeyen caddelerde
    olası bütün kaçış yolları tutulu
    yurtlarından çıkarılan adamlar arasında
    ve aşk, aniden yola fırlayan bir çocuktu.

    artık halka açık bir yerde bekliyor seni hayat
    orda sana ölçü, birim ve düzen verilmemiştir
    mümkün mertebedeki adamlar ve kadınlar
    beherler, masa saatleri ve ergonomi
    yok, ama herkes uyanık birtek benim uykum var
    değil mi ki beş dakikada bir erteliyorum seni…

    korkuyorsun, üşüyorsun ve yanlış anladın
    şairi yanlış anlamak daha güvenlidir
    daha konforlu daha kurumsal daha aciz
    şimdi unut bunları ve tüm gücünle bana güven
    kaybedeceğiz!
    hayır, bu sefer doğru anladın

    ispat edemem fakat öylece içime baktın
    ve sonra kalbim olaysız bir şekilde dağıldı
    ne kadar koştuysam da nefesim hala çok yakın
    bilerek ve isteyerek değilse gerçek midir bu acılar
    haberin bile yok oysa dünyanın en güzel kızısın
    ama dünya bunda kasıt arar!

    yine de, gel ve al yüzümü eline
    haydi sev beni, konu serbest…

    furkan çalışkan
    eale
  10. "yorgunum bir gülü devşirmekten görseniz,
    artık yüzüm bozulan bir çiçektir
    evde kalmış kızların göğsünde sık bulunan
    beni solduran akşamüstleridir pencerelerde
    çünkü hüznü hüzün besler yalnızca
    merhaba"

    merhaba!