1. çocukken. hep bir yerlerden gitmek zorunda kaldım.ailem sebebiyle. çok şey arkamda bıraktım. bir süre sonra alıştım sandım ama öyle değilmiş.büyüdükçe sindi üzerime o duygu. bir yerde kalmak garip geliyor sanki hep gidecekmişim gibi.
  2. gitmek. gitmek zorunda kalmak. giderken hüngür hüngür ağlama ve ayakların ileriye doğru giderken her zerrenin geride kalması, acı keskin ve amansız bir acı, sağır edici bir iç yanması ve zorundalık..

    sanki birisi eliyle kalbinizi tutmuş dalından elma koparır gibi sıkıca çekiyor o derece içiniz yanar.. o an geldiğinde gitmek zorunda kaldığınızda her şeye rağmen orada kalamamak insanin içine öyle bir işler ki artık geriye kalan hayatınız sadece o andan ibaret olur. her adımda her durakta her molada o an aklınıza gelir. hayaletiniz olur bırakmaz peşinizi. tut ki seneler geçmiş hayatını yoluna da koymuşsun ama sadece bir an küçücük bir an, bir koku, bir şarkı ya da bir kelime tutar sizi o ana götürür ve bütün kaset başa sarar. bir tek rüyalarınızda gitmediğinizi görür sevinirsiniz. hani o gerçek mi değil mi diye ayırt edemediğimiz rüyalar var ya hah işte onlar sadece size o anı güzel gösterir o da kısa sürer rüya olduğunu anlayınca kalkıp bir sigara yakarsınız. sonra yine başlar sızım sızım anılar önce yavaştan kafada başlar sonra tüm vücudu sarar..

    sonra aklında milyonlarca ihtimal ve bitmek bilmeyen 'acaba'lar arasında göz yaşların yastığa akarken katran karası gecede (belki) uykuya dalarsın çünkü bilirsin ki uyku, en güzel kaçıştır.