• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.57)
Yazar john berger
görme biçimleri - john berger
john berger ile yapılan bbc televizyon dizisinden yola çıkılarak hazırlanan kitap, yedi denemeden oluşmaktadır. denemelerin dördünde yazılara ve imgelere yer verilirken üçünde yalnızca imgelere yer verilmiştir. "görme konuşmadan önce gelmiştir. çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir." cümlesiyle açılan kitap görme üzerine düşünmekte ve bunu görsel sanatlarla ilişkilendirmektedir. türkçe basımının kapağında da bulunan gerçeküstücü ressam magritte'in "düşlerin anahtarı" adlı resminden yola çıkarak sözcükler ile nesneler arasındaki büyük fark üzerine kafa yoran eser ilerleyen bölümlerde imgeler ve onları görüşümüz üzerine konuşmaktadır. sinematografiyle uzaktan yakından ilgilenen herkesin başucu kitabı sayılabilecek kitap, görme üzerine kafa yoran herkesin ilgisini çekebilecek kudrettedir.


  1. görme biçimleri, yakın zamanda if istanbul 2016 kapsamında 'the seasons in quincy : four portraits of john berger' isimli belgeseliyle karşımıza çıkan john berger'in sanat ve özellikle de sinema için önemli fikirlerinin yer aldığı bir vahadır.
  2. kitap 'belirsiz' aralıklarla tekrar okunmak isteniyor.
    visual algı biçimi ve bunun kültür, fizyoloji, doğa ile olan iliskisine de ışık tutuyor
  3. ön bilgi: tırnak içine alınmış paragraflar, görme biçimleri sf. 146-148 arasında geçen paragraflardır. "+" ile işaretlenen kısımlar, benim kendi yorumlarımdan ibarettir. uzun bir yazı olabilir. merak ettiğiniz yerler üzerinden mesaj atıp, eleştirilerinizi gönderirseniz sevinirim.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------
    "Reklamlarda gelecek zamanla konuşulur oysa geleceğe ulaşma anı süreklı olarak ertelenir durur. Öyleyse nasıl oluyor da inanılır -ya da yaptığı etkiyi sürdürecek ölçüde inanılır olabiliyor reklamlar. Reklamlar inanılır oluyor çünkü burada söylenenlerin doğruluğu, söz verilen şeylerin gerçekleşebilirliğinden değil, uyandırdığı düşlerin seyirci-alıcının düşleriyle çakışmasından doğuyor. Reklam temelde gerçeğe değil, düşlere dayanıyor."

    +berger'in birazdan bahsedeceği çekicilik kavramı, yalnızca kadın bedeni üzerinden değil, her an ve her nesne üzerinden insana "kapıdan hazır" olarak veriliyor. seyirci ürünün kendisine sahip olunca, reklamlarda ürün üzerinden verilen düşünce ve kavramların kendisine de sahip oluyor. ürün, pragmatizmi üzerinden değil, temsiliyeti üzerinden satın alınıyor. bu durum, sanki ona sahip olununca, mutluluk, zenginlik gibi kavramların, satınalabilme "gücü" bulunan müşteride bulunabileceği illüzyonu yaratılmış oluyor.+

    "Bunu daha iyi anlamak için çekicilik kavramına dönmemiz gerekir.

    Çekicilik çağımızda yaratılmış bir şeydir. Yağlıboya resmin çok tutulduğu zamanlarda çekicilik diye bir kavram yoktu. İncelik, şıklık, güçlülük gibi nitelikler buna benzeyen ama temelde çok değişik bir şey oluşturuyordu.

    görsel
    bayan siddons, gainsborough (1727-1788)

    Burada Gainsborough'nun yorumuyla gösterilen Bayan Siddons'ın imgesi çekici değildir; çünkü kıskanılacak birisi, bu nedenle mutlu birisi olarak sunulmuyor bize. Bayan Siddons zengin, güzel, yetenekli, talihli bir kadın olarak görülebilir. Ama bu nitelikler onun kendisinindir; böylece kabul edilmiştir. Bayan Siddons'ın burada yansıtılan durumu başkalarını ona benzemeye kışkırtmak için yaratılmış bir durum değildir. Başkalarının kıskançlığını körüklemek için yaratılmış bir karikatür imgesi değildir o - oysa Andy Warhol, Marilyn Monroe'yu böyle kullanmıştır.

    görsel
    marılyn monroe, andy warhol (1967)"

    +burada biraz bilgi vermekte fayda var. warhol, amerikalı bir seri üretim sanatçısı, ressam, film yapımcısı. pop art sanat akımının mensuplarından biri. temel olarak kullandığı "enstrümanlar", kapital olanaklarıyla beraber gelişen teknik olanaklar. adorno'nun bahsettiği kültür endüstrisi'ne değinerek, atina'da ki popüler konuları işleyen antik komedya yahut helenistik kültürde ki birbirinin kopyası desenlerin üretilmesini sağlayan bir nevi "pop art" dan farkı, teknik olanakların ilerlemesi, sanayileşmesi ve artık müşterinin beğenisini beklemek zorunda olmayıp kendi müşterisini yaratabilmesiyle varolması. bu olanakların zehirleyici yanı, müşterinin ihtiyaçlarına göre değil, adorno'nun bahsettiği üzere, teknik imkanların el verdiği miktar ve biçimde üretimin yapılması ve ihtiyaçların buna göre düzenlenip, yaratılmasıdır.+

    "Çekicilik, kişisel ve toplumsal kıskançlığın ortak, yaygın bir duygu olarak ortaya çıkmasından önce yaratılmazdı. Demokrasiyi amaçlayan, ama yarı yolda kalan sanayi toplumu böyle bir duygunun yaratılabileceği bulunmaz bir ortamdır. Kişisel mutluluk peşinde koşmak, evrensel olarak herkesçe kabul edilmiş bir haktır. Oysa günümüzdeki toplumsal koşullar bireyin kendisini güçsüz hissetmesine yol açıyor. Birey, içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki çelişkiyi her gün yeniden yaşıyor. O zaman da ya bu çelişkinin iyice bilincine vararak, başka şeylerle birlikte kapitalci düzeni devirerek tam demokrasiyi gerçekleştirme yolunda siyasal kavgaya katılıyor ya da kendi güçsüzlük duygusuyla beslenen kıskançlık duygusunun pençesinde hiç bitmeyen düşlere kapılarak yaşıyor.

    İşte reklamların nasıl olup da hâlâ inanılabilirliklerini koruduklarını anlamamıza yardım edecek şey budur. Reklamın aslında sunduklarıyla sözünü ettiği gelecek arasındaki uçurum seyirci-alıcının içinde bulunduğu durumla olmak istediği durum arasındaki uçurumla çakışır. İki uçurum üst üste gelir, birleşir; etkinlikle ya da gerçek yaşantılarla kapatılmak yerine bu uçurum, çekicilik düşleriyle doldurulmaya çalışılır."

    +feminist okumalar yapan arkadaşlar belki daha iyi bilirler; sindirella kompleksi denen bir mefhum var. bu mefhum, çaresizliğin getirdiği avantajlardan kopmama ve dış dünya için başka birine, bizim için bir şeyler yapabilecek birine ihtiyaç duyma halinin özetidir. berger, burada biraz iyimser bahsetmiş olabilir, ama kendi kurduğu düşte ve kültür endüstrisi tarafından çıplak korkuların önüne set çekilmiş halde yaşayan korkunç bir kalabalık var. adorno, bu kalabalığı devasa bir marketin içinde kılavuzsuz kalmış bir topluluğa benzetmiş. o kadar çok ürün arasında ne yapacağını bilmeyen bu kalabalığın imdadına, bilişsel bir lider olarak rasyonalizasyon koşuyor. hangisinin revaçta olduğu, neyin neleri temsil ettiği gibi bilgilerle, elimizden tutup bizi raf raf gezdiriyor. bu yalnızca tüketim metalarıyla ilgili bir durum değil. uygun kitle iletişim araçlarıyla yüklenen seyirci-alıcı'ya, afrika'da ki kabilelerin geri kalmışlığından ve onların toplum yaşantısının uygar dünya da ancak köle, beyazlardan daha altsınıf olmak için varolabileceğini bağırıyor. uzak değil, 20. yy'da bile gerçekleşen bu dışlama için çoğu zaman bir gazete haberi bile yeterli olabiliyor.+

    "Çalışma koşulları da çoğu zaman buna kapılmaya iter insanları.
    İş saatlerinin anlamsız; sonu gelmez sürgitliği, düşlenen bir gelecekle "'dengelenir"; gelecekte girişilecek düşsel etkinlikler o andaki edilgenliğin yerini doldurur. O kadın ya da erkek işçi, düşlerinde gerçek tüketici olur. Çalışan ben, tüketen beni, kıskanır.

    Düşlerin hiçbiri öbürüne uymaz. Bazıları anlıktır, bazıları uzaklara yönelir. Düş her zaman kurana özgü bir şeydir. Reklamın yaptığı yalnızca, bize kıskanılır duruma daha gelmediğimizi -ama gelebileceğimizi- söylemektir..

    Reklamın başka bir önemli toplumsal işlevi daha vardır. Reklamları hazırlayanların, kullananların bu işlevi bir amaç olarak önceden tasarlamamış olmaları önemini azaltmaz. Reklamcılık, tüketimi demokrasinin yerine geçen bir şeye dönüştürmüştür. İnsanın yiyeceklerini (giysilerini, arabasını) seçmesi çok önemli siyasal seçmenin yerine geçmektedir. Reklam toplumda demokratik olmayan her şeyi örtbas etmeye, bu eksikliklerin bedelini ödemeye de yardım eder. Üstelik dünyanın geri kalan kesiminde yer alan olayları da gözlerden siler.

    Reklam, bir tür düşünsel dizge olup çıkar sonunda. Her şeyi kendi diliyle açıklar. Dünyayı yorumlar.

    +bu konuda bir çok yerden bahsedilebilir. "ı'm a feminist" tişörtlerini diken fakir kadın işçilerden, uygar dünyanın simgesi teknoloji şirketlerinin fabrikalarında çalışan çocuk işçilere kadar; bu örtbas etme her yerdedir. üstelik bununla kalmaz, birer sosyal lince veya statünün siyasal korunumuna kadar bir çok alanda da faaliyet gösterebilir (bkz: passat mı çekeyim yanlarına) . ve sonunda, gerçekten de bahsedildiği gibi bir gözlüğe, bir dile dönüşen "reklam", seyirci-alıcı için artık dünyanın görülme ve ifade edilme şekli haline gelir.+

    yararlanılan kaynaklar;
    görme biçimleri - john berger
    aydınlanmanın diyalektiği - max horkheimer, theodor w. adorno
    theodor adorno: kültür endüstrisi kıskacında kültür - önder kulak

    Edit:imla
  4. görsel sanatların hangi dalıyla uğraşıyor olursanız olun mutlaka okumanız gereken kitaptır. ondan sonra ya uygularsınız ya da kırarsınız. ayrıca aynı isimle ve john berger'in sunuculuğuyla hazırlanmış bir bbc belgeseli de vardır kitabın.

    edit: "aspirinosman" uyardı önce bbc belgeseli yapılmış sonradan kitaplaştırılmış. kendisine mersilerden bir demet.