• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.38)
Yazar umberto eco
gülün adı - umberto eco
italyan yazar uberto eco'nun ilk romanı. tarihi cinayet-gizem türündedir. olaylar 1327 yılında bir italyan manastırında geçer.


  1. genelde alt metinlerle asıl meramını anlatma derdinde olan ve geçen günlerde(19.02.2016) hayatını kaybeden (böylelikle de bu satırların yazarını da dertlere gark eden) italyan yazar umberto eco'nun ilk romanı.

    orta çağ ve semiotik(gösterge bilim) uzmanı olan eco'nun bu romanı kendisinin yazılarını (bunların örnekleri şu kitaptadır bkz: somon balığı ile yolculuk) süreli yayınlardan uzun süredir takip eden italyan okurlarınca heyecanla beklenmişti aslında. sonuçta onların beklentilerin de ötesinde bir eserle okurlarının karşısına çıkan eco'nun kendisi bile romanın başarısı karşısında -tabiri caizse- afallamıştır. (bu adamı afallatmanın pek mümkün olmadığı kanısındayım da bu yüzden müphem bir ifade kullanıyorum)

    alt metinlerin romanın yoğunluğunu inanılmaz derecede artırması, yazarın muzip bir çocuk tavrı ile kolaydan zora derecelenmiş biçimde bilmecelerle sayfalarını donatması, muhteşem bir kurguya sahip olması ve okuyucusunun bilgi birikimi ile adeta boğuşan derecede göndermelerle bezeli olan kitabın başarısı böylelikle ticari olmanın ötesinde edebi olarak da kendini apayrı bir yere koyar. (ki eco bir sonraki kitabı olan foucault sarkacı ile bu başarının tesadüfi olmadığını da kanıtlar)

    yüzeyde ortaçağ'da geçen bir dedektiflik hikayesi vardır. bu hikayenin alt metinlerinde ise, engizisyon, ortaçağ hukuk sistemi, laik-kilise ayrımı ve bilgi teorisi saklanır...

    bu hikayeyi (neredeyse tolstoy'un savaş barış kitabındakine denk) muhteşem bir arka planla takip ederiz: fransiskenler ve minoritler özelinde kilisenin malvarlığına duyulan tepkilerin patlayışı (ki eco burada bir kaç yüzyıl sonra patlayacak reform ve protestan kasırgasının ayak seslerini okuyucuya duyumsatır) bu art planın alt metninde sosyalizm-kapitalizm mücadelesi ve her iki ideolojinin eleştirileri de yer alır.

    domateslerle ilgili 10 sayfalık bir bölümde italyan komünist partisine yönelik eleştirileri vardır (ama bunu anlayabilmek için uzun uzun o partinin tarihini okumak da gerekir çünkü ustalıkla saklanmıştır sözcüklerin ve domates kızıllığına adamış düşüncelerin ardına)

    kitabın kötü karakterinin ismi ile başlayan(burgoslu jorge) ağır borges eleştirisi içeren bu romanda eco'nun yazarlık kariyeri boyunca her daim uzaktan selam çakacağı james joyce sevgisi de kendini ilk elden belli eder.

    alman romantik idealizmi, ingiliz ampirikliği ve italyan keşmekeşliği felsefi alt metni oluşturur.
    italyanları romantik bir idealistin gözünden anlattırırken; bizatihi o almana ingiliz hayranlığı aşılatması ve ingiliz karakterin almanın kendinde yol açtığı savrulmalarla ince ince dalgasını geçmesi eco'nun sessiz sessiz gülerek yaptığı yazarlık oyunlarından biridir-ilkidir. (ki bu sessizce gülme ve okuyucuyu buna davet işini her kitabıyla braz daha sivrilterek prag mezarlığı isimli kitabında inanılmaz bir seviyeye daha çıkaracaktır)

    nihayetinde kesinlikle okunması gereken; okunduktan sonra gerekirse ele ansiklopedileri falan alıp; bir daha bu sefer daha paranoyak bir tavırla okunması gereken (ki bu seçenekte kahkaha krizine kapılma olasılığınız çok fazlalaşır..çünkü eco aslında çok keskin bir mizah anlayışına sahip biridir) bir kitaptır...
  2. lise son sınıfta tam da üniversite sınavına hazırlandığım bir dönemde okumuştum. ders çalışmak yerine gülün adı okuyordum arkadaşlarımın ve ailemin garipseyen bakışlarına maruz kalarak. okumak ne demek su gibi içmiştim. yaşamın bütün kaygılarını bir yana bıraktırıyordu okurken. yazmadan edemedim.
  3. 8 yılda bitirdiğim kitap. 4 kere baştan başladım, manastırın ve kütüphanenin ayrıntılarını öğreneceğim diye canım çıktı ama değdi.
    doris
  4. eco kitabı'n adını suç manastırı'nın rahipleri koyacakmış ama vazgeçmiş zira sadece suç üzerine odaklanılsın istemiyormuş. bence çok iyi yapmış! kitap sadece bir cinayet romanı değil ki, içinde müthiş bir sanat tarihi bilgisi var! ve ortaçağ belki tarih derslerinde bile böyle anlatılmıyor diyeceğiniz bir şekilde roman tadıyla size sunuluyor. ve sınıf ayrımları, rahipler, köylüler, çarpıcı kesitlerle yer alıyor. kitapların herkesten saklanışı, bilgi gücünü elinde tutan ruhban sınıfı, engizisyon, orta çağ tarikat ve inançları ... hepsi o kadar güzel anlatılmış ki, bir insanın nasıl böyle bir şaheser çıkarabileceğine hayran olacağınız, ender kitaplardan biridir. eco ve gül'ün adı!
  5. türkçesi gülün adı. 536 sayfalık bu roman; yer yer anlatılan tanrıbilimsel,teolojik ve felsefi konular ve tartışmalar olay örgüsüyle verdiği heyecanı azaltsa da gayet doyurucu ve ilginizi eksiltmeyeceğiniz bir eser bence. basitçe özetlemek gerekirse kitap ortaçağda geçen bir detektiflik romanı. sonu ve suçlu (veya suçlular) tahmin edilebilir olsa da beni tatmin etti açıkçası. tavsiye ederim efendim. sırada filmini (bkz: der name der rose - jean-jacques annaud) izlemek var.
  6. bu arada kitabı'n filmi de var! karakterler iyi seçilmiş ama kitabı'nı okuyan ben filmi bir hayal kırıklığı olarak izledim. kitaptaki hiçbir şeyi atlamamalıydılar. sefiller'i bir çok kez çektikleri gibi bu kitabı da yeniden yeniden filme almalılar. yetmez bir kaç sezon süren dizilerini yapmalılar, değmez mi? fazlasıyla değer!
  7. geç ortaçağ avupa tarihine ilgi duyan biri olarak zevkle okuduğum kitap. çok az kitap tarihi kesitsel bir anlayış ile verir ve yine çok az romanın tarihsel altyapısı bu kadar sağlamdır. eğer dan brown'vari kurgudan hoşlanıyor ancak sanki google'dan derlenmiş bilgilerle yazılmış hissi vermeyen bir kitap okumak isterseniz mutlaka tavsiye ederim. detektiflik öyküsü biraz acemice yazılmış hissi veriyor ve evet, bir holmes öyküsü tadında değil belki, ancak olay örgüsünden ziyade arka plandaki tarihsel motiflerin zenginliğine odaklanmanızı öneririm. ayrıca, başkahramanın kişiliğinde, yaklaşmakta olan başka bir devrimin, aklın ve bilimin devriminin ayak izlerini işitebilirsiniz.
  8. umberto eco'nun her kitabı gibi asla bir kez okumanın yetmeyeceği bir kitap. manastırın gizemi, kütüphaneci'nin gizemi derken insan kendini bir kaptırıyor, pir kaptırıyor. ayrıca kitapta iki farkı hristiyan ezhebi arasında geçen gülmek-gülmemek tartışmasına takmıştım bir ara. fakirliğin, zenginliğin ve hayattan keyif almanın farklı bir tezahürü olarak din'in insan hayatına müdahalesini görmüştüm orada.
  9. kitapta en sevdigim karakter salvatore idi. cok sey soyleyip aslinda birsey soylemeyen gunumuz genclerini hatirlatiyor bana.
  10. " bazı kitaplar sondan itibaren okunmalıdır. gülün adı da öyle. veya önce adı okunmalı, 5 dakika düşünmeli, sonra da sondan başa gelinmelidir."
    mehmet ali kılıçbay - mayıs/1987