-
gelsene dedi bana
kalsana dedi bana
gülsene dedi bana
ölsene dedi bana
geldim.
kaldım.
güldüm.
öldüm. -
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum.
şehre inerim bir sinema yağmura çalar.
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür.
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
-senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihaplanır.
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi.
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin.
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
-yoksa seni rahatsız mı ettim?
sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur.
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek.
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim.
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
-freud diye bir şey yoktur.
sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim.
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma.
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün.
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
-haydi iç de çay koyayım. -
"penceremin önünde deliklerden ışık boşanan
kocaman bir gemi durdu.
yarâb! benim de içimde bu kadar ışık yansa
dünyalar benim olurdu.
senin en karanlık göklerinde salkım salkım yıldızların var
benim içimde insan ayağı değmemiş karanlıklar." -
bugün kalbimi eski bir plak gibi
öyle çok tersine çevirdim ki:
bazı şarkılar vardır
cızırtılı bir yağmur gününü anlatır
uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı
deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır,
o zaman bir yavru yengece bakan
insanların şarkısı olurdu o şarkının adı.
keşke ismim iris olsaydı,
keşke ismim herkese
sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı.
bazı şarkılar vardır
ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır
işte o ellerimle herkese
çamurlu şiirler uzatsaydım
hepsi çok kirli olsaydı tanrım!
bazı şarkılar vardır
kırmızı akşam sefalarını anlatır
karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını
komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını
geceyi onlar bahçeye taşırdı
ben ne zaman öleceğim tanrım!
sabah olunca mı?
keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım
irileşen, gitgide irileşen ağaç gibi
şu odanın ortasında dursam,
saat kuleleri dökülürdü dallarımdan tanrım!
artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyorum.
bazı şarkılar vardır
kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır
kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu
o şarkının adı,
ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısını
keşke ismim iris olsaydı,
keşke ismimin bir anlamı olmasaydı.
herkes çıkarsın kalbini
o çirkin mücevher sandığından
ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım!
(bkz: iris'in ölümü -didem madak) -
89. doğumgünü olan turgut uyar'ın anısına.
nedir sonsuzdan bir önce
nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı
diyelim sonsuz eksi bir
sonsuz eksi bir
hayatın adıdır bu
gece bütün şablonuyla
geldi üzerimize
ormanlar taş kesilip kömüre durdular
ve petrole kesti planktonların hepsi
gazyağı tunç duman
ne kadar sürdü ki ateşin yengisi
bir türlü yeterince yaşanamayan
sonsuz eksi bir
hatırla desem
neydi hatırlanacak olan
dört başı mamur bir av partisi
görkemli otellerin alacalı lobisi
kalın bir sevda inec bir mevsim sonu
tahıl ve değirmen
kırılıp dökülmüş bir iskelet
kalbiyle birlikte
bir temmuz ortası
nasılsa öyle
kaç ozan haykırmış
sürüp giden zamanın ardından
sevmek sevmek
ben de ben de
sonsuz eksi bir
şaşkın bir pazarcının
akşamüstünü sevmesinde -
herkesin iki kaşı arasında
taşıdığı dağ
böyle açıklanır ancak
içimdeki ağırlık…
ah bir göl bulsam, bir deniz
bir ikindi ovası yaz güneşlerinden
üstüm başım sitem
girsem ve kaybolsam…
ey gitmek
sesin kısık, bunalmış güzelliğin
hangi yüreğe girersen gir
ülken yok senin…
şükrü erbaş -
söndür gözlerimi : seni görürüm
kapat kulaklarımı : seni işitirim
ayaksız da olsam sana yürürüm
ağızsız da seslenip seni çağırırım.
kır kollarımı : sarılırım sana
yüreğimle, bir elle tutar gibi
kopar yüreğimi : beynim çarpar
ve tutuşturursan da beynimi
taşırım seni kanımın akıntısında
r.m.rilke -
"sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse"
-turgut uyar
bir dosta gelsin. -
"kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz
olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz..."
-şükrü erbaş, ömür hanımla güz konuşmaları -
"(...)birden gerçekliğini algılayarak
saat çalınca ve görünce güneşi
birden vazgeçilmezliğini algılayarak
önemli ve gerekli buluşunu kendini
birden hatırlayarak
geleceğe hazırlayınca olanca göğüslerini
ve her şeye ve ölüme kalbimiz
hızla gelişecek
çağımıza pek uygun bir hızla
gelişecek kalbimiz"