1. teknik olarak uymasa da benimkisi:

    yalnızlar geçidi.
    bir hain.
    öp.

    düz yazı şekline şöyle dönüştürebilirim:

    yalnızlar geçidinde bir hainim ben. ahlak tanımam. her güzelliği öperek hamdederim.
  2. fat ass cartman was
    not on the school bus today
    what a big fat turd

    (bkz: south park)
  3. yükseltin tavan kirişini, ustalar. güvey geliyor ares'ten boylu:

    "uçaktaki küçük kız
    bebeğinin başını çeviren
    bana baksın diye."(*:seymour glass)
  4. haiku, japon yazınında geliştirilmiş bir deyiş/yazış biçimidir -dünya yazınının da bilinen en kısa metin biçimidir ... uzmanları, batı yazınındaki metin biçimleriyle (aforizma, epigram, vb.) karşılaştırılmasına karşı çıkarlar; doğu yazınının yakın sayılabilecek biçimler (rubai, beyit, kitabe, vb.) ise, 'kısalık' ögesi dışında, açık şiirsel özellikleriyle haiku'dan farklıdır: haiku, ne 'nazım' ne de 'nesir'dir - daha doğrusu, böylesi bir ayrıma izin vermeyen bir nitelik taşır: "düzyazı şiir" kavramıyla (belki de yapay olarak ayrılmış) iki alanı birleştirebilsek de, bu kez, 'şiirsellik'de 'düzyazı' olma da, yanlış anlaşılmış olur. şöyle söyleyebiliriz: haiku, şiir özellikleri taşıyan bir düzyazı: düzyazı özellikleriyle yazılmış bir şiir biçimidir.

    oruç aruoba

    (daha fazla bilgi ve japon haikularından örnekler için; başo/haiku, derleyen, çeviren; oruç aruoba, varlık şiir, 1998)

    "geceyarısı ayazında
    korkuluğun gömleğini giyip
    uyuyacağım."(*:çeviren: erdal ceyhan)

    matsuo başo (haiku'nun babası sayılan adam)


    kelebek düşleri: ikiyüzyetmişbeş haiku - başo, önsöz (*:ve çeviri)oruç aruoba'dan:

    "...ama, gene de, imgesel düzeyde de olsa, zen ile haiku arasındaki ilişkiye örnek gösterilen bir dizi ‘özdeyiş’ verelim. bunlar (b çevirisinden) eiço (1428-1504) adlı bir derlemecinin 200 kadar taoist, budist, zen kaynaktan derlediği 5000 kadar parçadan oluşan zenrin kouşu adlı metin toplamından seçilmiştir—zen keşişlerinin yetişmeleri sırasında “dişleri dökülene dek çiğnemeleri” gereken metinler:


    o [yaşam] yaralayan kılıç gibidir, ama kendini yaralayamaz;
    gören göz gibidir, ama kendini göremez.

    sözcükler insanı anlaşılır kılamaz;
    insan sende olmalı, onları anlamak için.

    o [hakikat] bir kaplan gibidir, ama birçok boynuzu vardır;
    bir inek gibidir, ama kuyruğu yoktur.

    horoz, akşamüstü, gündoğumunu haber verir;
    güneş, geceyarısı, pırıl pırıldır.

    rüzgar diner, ama baharlar hala düşer;
    bir kuş öter, dağın gizemi ise daha da büyüktür.

    bütün sularda ay vardır;
    bulutların kuşatmadığı dağ da yoktur.

    [şair] ormana girince, tek bir yaprağı kıpırdatmaz;
    suya girince, tek bir çırpıntı yaratmaz.

    bir söz bütün dünyayı belirler;
    bir kılıç göğe ve yere egemen olur.

    ağaç rüzgarın bedensel gücünü gösterir;
    dalga ayın tinsel doğasını serimler.

    eskiden beri iki tane değildi yol;
    “ulaşanlar” hep aynı yol’u yürüdüler.

    su çek, sanırsın dağlar oynuyor;;
    yelken aç, sanırsın yamaçlar koşuyor.


    korunması için yaşamın yokedilmesi gerekir;
    tamamiyle yokolduğunda, ilk kez huzur bulur.


    yağmurun ortasında güneşi görmek;
    ateşin dibinden taze su çekmek.

    güneş’i ve ay’ı gömleğinin yenine sokmak;
    evrani avucunun içinde tutmak.

    onu kendinde bulamazsan,
    nereye gidebilirsin ki almak için?

    ineğin içtiği su, süt olur;
    yılanın içtiği su, zehir olur.

    fazla söz erdemi zedeler;
    sözsüzlük, özde etkindir.

    aynı korkuluğa yaslansak da,
    dağın renkleri aynı değildir.

    tek bir çim yaprağı al eline,
    onu onaltı ayaklık bir altın buddha gibi kullan.

    mavi tepeler kendiliklerinden mavi tepelerdir;
    beyaz bulutlar kendiliklerinden beyaz bulutlardır.

    isı güneş’i beklemez, sıcak olmak için;
    ne de rüzgar ay’ı, serin olmak için.

    hiçbirşey saklanmış değildir;
    eskiden beri, herşey günışığı kadar açıktır.
    [wittgenstein’ın kulakları çınlasın!]

    görürken, görmezler;
    duyarken, duymazlar.
    [herakleitos’un da!...]
  5. tarkovsky'nin bahsettiği haiku;

    "japon şiirinde görüntünün asıl anlamına en ufak bir gönderme yapmaktan kesinlikle kaçınılması, görüntünün anlamını tıpkı bir bulmacada oldugu gibi yavaş yavaş deşifre etme zorunlulugu beni her zaman çok etkilemiştir. haiku görüntülerini öyle bir tarzda “besler“ ki, aynı zamanda hem kendinden başka hiçbir şey degildir hem de birden çok anlam barındırır, öyle ki en sonuncusunu yakalamak imkansızdır. bunun anlamı şu: görüntü kavramsal, spekülatif bir kalıba ne kadar az sokulursa asıl amacına o kadar çok yaklaşır. haiku okuyucusu, doğada kendini kaybettiği gibi şiirde de kendini kaybetmeli, şiire dalmalı, altı ve üstü olmayan uzayın derinliginde kaybolmalıdır.

    lşte bascho'dan bir haiku örnegi:

    kuytu bir göl
    bir kurbağa zıplayıp daldı
    sessizlikte fısıltılar.

    ya da:

    çatıları örtmek için kamışlar kesildi
    unutulmuş otların üstüne
    sessizce duşen karlar.

    ya da:

    bu atalet nedir?
    bugün beni zor uyandırdılar...
    ilkbahar yagmuru kulaklarda çınlıyor.

    nasıl da basit ve kusursuz bir gözlem!

    nasıl da disiplinli bir düşünce! bu ne zevkli bir hayal gücü. bu dizeleri bu denli güzel kılan, sonsuzluga karışmadan önce yakalanabilen anın tekrarlanamazlığıdır.

    japon şairleri, yalnızca üç gözlem noktasından hareketle gerçeklikle olan ilişkilerini ifade edebilmişler. yalnızca gözlemlemekle kalmamışlar, hiç sabırsızlık göstermeden ve kibirliliğe kapılmadan bu ilişkinin sonsuz anlamını bulmaya çalışmışlar. zaten gözlem ne kadar iyi yapılırsa o kadar benzersiz olur. ayrıca, ne kadar benzersiz olursa. görüntüye o kadar yaklaşır. dostoyevski'nin bir keresinde demiş oldugu gibi, hayat insanlarının tahmininden çok daha harikadır."

    mühürlenmiş zaman - andrey tarkovski
    sayfa 92, çeviri (almanca'dan türkçe'ye): füsun ant,
    agora / 2007

    (*:bascho diye bahsedilen kişi matsuo başo'dur)