1. iktidar olurlarsa elektriğin bedava olacağını vaat eden parti. zaytung haberi sanmıştım ama değilmiş.
    kaynak
  2. "terör örgütü" yararsız bir klişedir, alogan'ın yaklaşımına katılırım. "bebek katili apo" nasıl "sayın öcalan" olmuştu, şimdi seçim sath-ı mailinde manzara tekrardan niye değişiyor kafa yormanızı rica ederim. ağrı'da yaşananların bayağı bir tiyatro olduğu yönünde güçlü emareler var, biraz daha bekleyelim, kesinleşirse kime "terör örgütü" demek lazım?
    mutlu
  3. zgrkk
  4. 12 angry men uyarlaması reklamı her şeyin özeti
    bulut
  5. hdp'nin diyarbakır mitinginde patlama oldu. bir çok yaralı var. ve polis kitleye gaz bombalarıyla, tazyikli suyla saldırıyor.
    bunun sorumlusu "400 milletvekili verin, bu iş huzur içinde çözülsün" diyendir. hdp yalnız değildir.
    imc tv bbc türkçe
  6. "Hiçbir zaman boyun eğmedik, eğmeyeceğiz"

    HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, komisyonda pek çok konunun konuşulmaya çalışıldığını, fikirlerin ve sözün egemen olmasını sağlamak için ellerinden geleni yaptıklarını ileri sürdü.

    Toplantının daha geniş bir salonda yapılması ve görüşmelerin canlı yayınlanmasına ilişkin taleplerinin reddedildiğini hatırlatan Sancar, şöyle devam etti: "Bizim geciktirme niyetimiz yok. Bizim bir şeyden korkumuz yok. Adalet, barış için bütün gücümüzle uğraştık. Sözlerimizi söyledik, derdimizi tutanaklar yazdı ve tarih, halklar değerlendirecek. Bizim kaybedecek bir şeyimiz yok. Bizim burdan çıkacak bir kararla yargılanmamız ve cezaevlerine atılmamız olsa olsa bizim için bir şeref madalyasıdır. Biz sözlerimizi söyledik. Bu atmosfer bu ortam bu akşam itibariyle bir tiyatroya dönüşmüştür. Biz bu tiyatronun figüranı olmayacağız. Sizleri vicdanınızla, burda size destek verecek diğer vekillerle baş başa bırakmak için komisyon toplantısını terk ediyoruz. Hiçbir zaman boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Bu oyun sizindir."

    Kaynak: http://www.cnnturk.com/video/turkiye/hdpliler-anayasa-komisyonunu-terk-etti
  7. T24'de Erdem Yörük bugün için bir yazı yazmış. bu katrana bulanmış kalplere çok fazla bir şey anlatmaya gerek yok.

    !---- spoiler ----!

    Biz bir hata payıyız!

    20 Mayıs 2016 18:45

    İstatistikte ‘hata payı’ diye bir kavram vardır. Genelde yüzde 2-2,5 kadar alınır. Bulunan her değer için, aslında bu değerin yüzde 2-2,5 kadar altı da gerçek olabilir, üstü de. Bu hata payıdır.

    7 Haziran seçimlerinde HDP yüzde 13 oy aldı. Bu yüzde 13’ün yüzde 11’i Kürt, yüzde 2’si de Türk’tü.

    Bugün anladık ki biz HDP’ye oy veren Türkler bir yüzde 2’lik hata payıymışız. Biz olsak da olurmuş, olmasak da, biz bu ülkede bir hata payıymışız, hatta bu ülke için bir hataymışız.

    Bu ülke çünkü, gerçek ülke, AKP, MHP, CHP’sinin ortak oylarıyla Kürtleri, ve onlara destek oldu diye de sosyalistleri, feministleri meclisten atan bir ülkeymiş. Bu ülkenin gerçeği, mesele Kürtlere gelince, İslamcısı, sağcısı, sosyal demokratı, muhafazakarı ile herkesin bir birbiri ile aynı olmasıymış, standart sapması pek bir azmış. Biz yüzde iki ise olsak da olur olmasak, benim artık çok da umurumda olmayacak.

    7 Haziran öncesinde ‘HDP, AKP ile anlaşacak’ safsatası ile uğraştığımız ayları hatırlıyorum. Hatırladıkça acı bir tebessüm alıyor yüzümü. ‘HDP, AKP ile anlaşacak’ safsatasını çıkaran partinin, AKP ile birlikte HDP’yi Meclis’ten atması, söyleyin bana dostlar, tarihteki en büyük ’10 numara satış’ değil midir? Kötü bir Türk filmi mi izliyoruz? Ve Türk filmlerinde niye hep Kürtler kaybediyor? Siz şaka mısınız ‘Eyyy Cehape’?

    Ama ben suçu gene Kürtlerde buluyorum. Affedersiniz size ne bu ülkenin batısının dertlerinden, çevre sorunlarından, cinsel baskı rejiminden, alkolünden kent bilmem nesine? Sanki yüzde iki dışında bir kişinin umurunda oldu bu. Bu ülkedeki kimsenin hak etmediği kadar solcu olan bir hareketin, utanmazca arsızca ‘milliyetçi’ diye kodlandığı bir yerde, Kürtler artık bıraksın bu işleri. Kendi işlerine baksınlar. Vallahi de değmez, bize değmez.

    Bu oylamadan sonra vallahi utandım, zaten az sayıda insan olduğumuzu biliyordum ama, bu kadar az olduğumuzu, hata payı olduğumuzu anlamak zor oldu. Şimdi yine Kürtleri Meclis’ten atacaklar. Bir Kürt görünce utanıyorum, yüzüm yok bakmaya.

    CHP şunu yaptı bunu yaptı, şu taktiği vardı yok bunu hesaplıyordu. Bunları geçelim, bunlarda kaybolmayalım arkadaşlar. Bunlar hakikati saklıyor, hakikat ise büyük resimde. AKP, MHP, CHP birleşti ve Kürtleri Meclis’ten atıyor. Nokta. Bu ülkenin gerçeği bu, bu ülke bu, biz bir hatayız, ufak bir hata.

    Biz hata payları bu günü unutmayacağız.

    !---- spoiler ----!
  8. slipo
  9. Şurada belirttiğim gibi Tayyip erdoğan'ı yaratan koşullar neoliberalizmin krizi ile alakalıdır. 90'ların ikinci yarısından itibaren neoliberal modelin temsilcileri olan merkez sağ ve sol partileri kitle desteğini hızla kaybetti. Gerçekçi bir sol alternatifin yokluğunda kitleler hızla sağ popülizmin yörüngesine girdi. Bu sadece Türkiye'de olmadı. Doğu avrupa'da da kitler benzer yönelimler gösterdi.

    İlginç bir şekilde sol'un kitlelerle ilişkisi bakımından Türkiye ve doğu Avrupa arasında bir paralellik var: türkiye'de Toplumun tabanına yayılmış muhafazakarlık sol siyasetin geniş çaplı destek görmesindeki engellerden biridir. Doğu avrupa'da ise sovyetler dönemindeki uygulamaların hatıraları hala tazedir ve toplumun çoğunluğu için sola mesafelidir. Bu iki farklı sebep benzer sonuç doğurarak neoliberal modelin dışında bir ufuk arayan kitleleri popülist liderlere doğru itmiştir.

    Belirtmek gerekir ki doğu avrupa'da sağ popülizm çoğunluk desteğiyle iktidara geliyor olsa bile neoliberalizme alternatif öneren sol siyasetler, azınlık olsa da kemikleşmiş bir kitle desteğine sahiptir. Türkiye'de ise özgül koşullar altında enteresan bir süreç meydana gelmiştir: Akp'nin kürt açılımı politikası uzunca bir süre silahların susmasını sağlamış, bu da Kürt siyasi hareketini yavaş yavaş marjinallikten çıkartmıştır. Abdullah Öcalan 'ın solda durduğu nokta sebebiyle bu hareket de kendini merkezin çok daha solunda bir noktada konumlandırmıştır. Türkiye'nin solunda aktif vaziyette bulunan diğer bileşenlerle ittifaka giderek hdp'yi meydana getirmiştir. 7 haziran 2015 seçimlerinde hdp'nin gücünün iktidarı yerinden oynatacak potansiyele geldiği belli olmuştur.

    Burada şu sorulabilir: tayyip Erdoğan nasıl oldu da 7 haziran seçimlerinde doruk noktasına ulaşan güç kaybına yol açacak şekilde kürt açılımı politikasını başlattı ve Kürt siyasetini meşrulaştırdı? Bu güç kaybının olacağını nasıl hesap edemedi?

    Burada Kürtler arasındaki ideolojik yönelimlerin farkına bakmak lazım. Turkiye'de yaşayan Kürtler kabaca iki kampa ayrılır: dini geleneklere bağlı, hanefi veya şafi Muhafazakar Kürtler ile Abdullah Öcalan'ın çizgisindeki alevi sol seküler Kürtler. Tayyip Erdoğan bu ilk kesimden zaten oy alıyordu. Hatta iddia edilebilir ki diğer sağ alternatiflerin hızla eriyip gittiği politik iklimde muhafazakar Kürtler akp için ne CHP'nin ne mhp'nin el uzatamayacağı oy deposuydu. Tayyip Erdoğan'ın bu kitleden şüphesi yoktu ve amacı seküler Kürtleri de kürt açılımı politikalarıyla bu koalisyona dahil etmekti. bunu yapabilseydi, işte o zaman çok uzun bir süre için başkanlığı garanti etmesi mümkün olurdu çünkü tarihsel ve ideolojik nedenlerden ötürü ne chp'nin ne mhp'nin kürtlerin bu iki kampından oy alabilmesi mümkün değildir. "milliyetçiliği ayaklar altına alarak" Ümmetçilik kisvesi altında birlerştirilen Türkler ve Kürtler ve geride kalan seküler Kürtler, toplamda %50'nin güvenli şekilinde üzerinde bir çoğunluğu oluşturur.

    Kürt açılımı işte bunun için önemliydi, bunun için imralı ile görüşmeler yapıldı, oslo süreci yürütüldü, sınır kapılarında karşılamalar yapıldı, çocuklar ölmesin sloganı geliştirildi. Amaç, tutsak vaziyette bulunan Öcalan'ın pragmatizminden yararlanarak seküler Kürtleri akp siyasetine eklemlemekti. eğer bu süreç başarılı olsaydı, yani kürt barışı tesis edilmiş olsaydı, müthiş bir kitle desteği elde edecek olan erdoğan muhtemeln kansız şekilde başkan olacaktı. öyle olsaydı ülkenin durumu daha mı iyi olurdu, bunu hiç bilemeyeceğiz.

    bildiğimiz şey bu sürecin başarılı olmadığı. hdp, başarılı kitle iletişimi ve söylemi ile hızlıca akp'nin hegemonyası karşısında özerklik kazandı. akp kendi elinde tuttuğunu sandığı şeyin hızla nasıl patlamak üzere olan bir bombaya dönüştüğünü henüz fark etmişti ki 7 haziran'da mağlup oldu. bu sebeple "öcalan görse bunları sopayla kovalar", "barış sürecinin artık filmini çekersiniz" cümlelerinin sarf edildiğini duyduk.

    hdp ve sol siyasetle ile ilgili olarak Tayyip Erdoğan şunu hesap edemedi: kendisini meydana getiren koşullar aslında hdp'yi de beslemektedir. merkez sağ ve sol partilerin neoliberal bombardımanından sığınak arayan kitlelerin akp'ye üşüşmesinin nedeni, bu neoliberal taarruzdan geçici de olsa koruma işlevi gören popülist politikaların devam edeceği beklentisidir. "içimizden biri" olarak gördükleri tayyip erdoğan'ın bu popülist söylemin arkasında duracağına dair bir güven duygusu bunu perçinler. çok benzer ve şaşırtıcı şekilde hdp de aynı damardan beslenmektedir: neoliberal taarruza karşı sol versiyon bir sığınak ve güvenilir bir lider figürü. şu anda hareketin bu lider figürü hapiste çürümektedir.

    akp 7 haziran'dan önce bile kürt açılımı politikasının hesap ettiğinden çok başka yerlere gitmekte olduğunu fark etmişti. ne var ki 17-25 aralık olayları, cumhurbaşkanlığı seçimi, akp'nin kendi içindeki değişim ve dönüşüm gibi ertelenmesi mümkün olmayan konular sebebiyle kürt siyasi hareketinin atağına karşı anlamlı bir defans oluşturulamadı. dolmabahçe mutabakatının niye yapıldığı anlaşılamadan yıkıldığı ilan edildi. 7 haziran 2015 seçim sonuçları mağlubiyeti tasdik edince kürt hareketini dizginlemek akp için varoluşsal derecede önemli hale geldi.

    bugün fark ediyoruz ki türkiye için esas sürreal olan bugün yaşadıklarımız değil de 8 haziran sabahıymış. abdullah öcalan'ın serbest bırakılmasına ilişkin artan talepler, özerklik bilinmezi, yeni anayasa tarışmaları, sanki bunların hepsi hakim erk olan sünni türk çoğunluğun şaşkın bakışları altında gerçekleşmekte olan şeylerdi. bu noktada pek çok şey çakıştı: akp'nin varoluşsal telaşı, kesin olarak kaybettiğini anladığı kürtlerin yerine ikame edebileceği başka bir toplumsal kitle arayışı, kürt siyasi hareketinin zaferine ilişkin milliyetçi çevrelerin kuşkusu ve tetiklenen terör.

    her ne kadar terörün ve savaşın nasıl tekrar başladığına ilişkin mekanizmaları bilmiyorsak da (ve büyük ihtimalle hiç öğrenemeyecek olsak da) bu konuda kürt mücadelesinin bileşenlerine ilişkin ihtimalleri göz ardı etmemek lazım. 15 temmuz darbe girişimi ile gördük ki türkiye cumhuriyeti ordusu, yüzlerce yıllık bir gelenekten gelen egemen bir devletin düzenli ordusu olmasına rağmen, kendi içinde bağımsızca hareket eden, şahsi dünya görüşleri görevler bilinçlerinin önüne geçen ve hatta başka yerlerden emir alan kişi ve oluşumları da barındırmaktadır. türkiye ordusu bu haldeyken, dağınık vaziyette bir gerilla örgütü olan pkk için bu tip bir kontrolsüzlüğün haydi haydi mümkün olacağını varsayabiliriz. yani gerilla teşkilatının merkez kadrosunun örgütün tümüne hakim olamayacağını varsaymak, örgüt içinde çeşitli gruplaşmaların mücadele içinde olduğunu varsaymak makuldür. dolayısıyla pkk içinde en az bir grubun, 7 haziran'ın yarattığı yeni iklimde etkinliklerinin giderek azalacağı kaygısına düşmüş olabilirler ve kendi tasarrufları ile veya başka bir mekanizma ile tetiklenerek silahları tekrar ateşlemek adına inisiyatif almış olabilirler.

    terörün tetiklenmesi ile akp kendisi için hayati iki mekanizmayı kullanarak tekrar mevzi kazandı: oy deposu olarak kazanmaya çalıştığı kürtleri elinden alan kürt siyasi hareketini düşmanlaştırma imkanları elde etti ve kürt oylarının bir kısmını geri almayı başardı. ikinci olarak, mutlak çoğunluğu elde etmesi için gereken kitle desteği içinde boşalan kürtlerin yerine milliyetçileri ikame etmenin söylemsel imkanlarına kavuştu. bir zamanlar ayaklar altına aldıklarını söyledikleri milliyetçiliğin en önde bayrağını sallar hale geldi.

    bugün geldiğimiz noktada kürt mücadelesinin siyasi kadroları zor yoluyla susturulmuştur. bu durumun silahlı kanadın işine geldiğinden şüphe yoktur. bunun yanında şehirleri tamamen dümdüz etmeye varacak şekilde yürütülen "terörle mücadele" operasyonlarının sivil halkta tepki doğurduğu ve siyasi temsil imkanından yoksun bırakılan bu kesmin nihayetinde silahlı kanada sayısal destek sağladığını varsaymak da mümkündür.

    büyük resimde tayyip erdoğan, sünni türk-kürt koalisyonu ile barışçıl şekilde ulaşmayı hedeflediği başkanlık statüsüne ulaşamamış, şimdi bunun yerine milliyetçi-mukaddesatçı bir koalisyona girerek mevcut kaos ortamına aldırmaksızın bu amaca ulaşmayı hedeflemektedir. kaderimiz bu koalisyonun insafına terk edilmiş görünmektedir.