-
- okudum
- okuyorum
- okumak istiyorum
-
youreads puanı (9.00)
hermetika ya da diğer adıyla zümrüt tabletler, eski yunanlarca hermes trismegistus olarak adlandırılan hermes trismegistus’un öğretisine ait kimi metinlerin eski yunanca ve latince yazılmış eldeki parçaları bütününe verilen addır.
-
nasıl başlasam bilemediğim bir derleme eser, ya da sözlü aktarım ve hiyerogliflerden geriye kalan kırınıtlar. öyle bir şey düşününki tarihin en eski bilgisi, neredeyse bütün felsefe tarihinin çıkış noktası, bilimin bugün geldiği noktanın bile kabaca tarifini içeren aynı zamanda bütün dinlerin de kökeni, şairane ve en ateistim diyeni bile yer yer lan yoksa? dedirtecek kadar derin bir eser.
hakkında çok efsane var hatta iskenderiye kutuphanesinin yakılmasının ana nedeni bile olabilir. (çünkü hıristiyanlık ile birebir uyuşan anlatımlar ve semboller var, baba figürü tanri, oğul tanri, kendini dölleyen ana vs geriye bişi kalmadı zaten) thales'ten, platonun idealar kuramindan tutun, pisagorun sayılar teorisine kadar, descartesi ve spinoza'nın tanrı fikrinden tutun heidegger'in varlık yorumlanmasına kadar ne var ne yoksa kaynağı, kökeni budur. yaratılışı şöyle açıklıyor;
YARATILIŞ HİYERARŞİSİ
Atum Kozmik Zihin’i yaratır;
Kozmik Zihin de Kozmos’u.
Kozmos Zaman’ı yaratır;
Zaman da Değişim’i.
Atum’un özü
Asli İyilik’tir.
Kozmik Zihin’in özü
daimi ayniyettir.
Kozmos’un özü
mükemmel düzendir.
Zaman’ın özü
devinimdir.
Değişim’in özü Hayat’tır.
Atum,
Zihin ve Ruh vasıtasıyla;
Kozmik Zihin
ölümsüzlük ve süreklilik vasıtasıyla;
Kozmos
dönüş ve yeniden dönüş vasıtasıyla;
Zaman;
artma ve azalma vasıtasıyla.
Değişim ise
nitelik ve nicelik vasıtasıyla iş görürler.
Kozmik Zihin Atum’dadır.
Kozmos Sonsuzluk’tadır.
Zaman Kozmos’tadır.
Değişim Zaman’dadır.
Kozmik Zihin,
sürekli biçimde Atum’a bağlıdır.
Kozmos, Kozmik Zihindeki
düşüncelerden oluşmuştur.
Kozmik Zihin Atum’un suretidir.
Kozmos ise Kozmik Zihnin.
Güneş Kozmos’un bir suretidir.
İnsan ise güneşin.
kitabın biçimine kozmogoni deniyor yani kozmos ve gnosis. kozmos düzeni ile sezgisel bilginin birleşimi. hermes icin de trismegistus deniyor 3 kere yüce anlamına geliyor ki bunlar da evren yapısını, insan yapısını ve mistik bilgileri bildirmesinin sonucu.
yani işin doğrusu yaratılış öğretisi ciddi anlamda sağlam. hatta bugüne kadar gördüklerim içinde en iyisi. örneğin zaman kozmos'ta başlar diyor ki hawking de böyle diyor. garip olan onun m.ö bilmem kaç bin yılında söylemesi (16 bin deniyor, 3 bin de gördüm bir yerlerde)
buraya koyayım belki zaman ayırıp okuyan olur. indirme linki
ÜÇ KERE YÜCE HERMES’İN
SON DEYİŞLERİ
‘Bilgece sözler,
yazılmış olsalar da
benim çürüyen elimle,
yok olmadan kalırlar
zaman içinde;
doludurlar
ölümsüzlük ilacıyla
Alemlerin Sahibinden gelen.
Görünmez ol
ve keşfedilmemiş kal
gelip geçecek
bütün herkes için,
gezip dolaşacaklar için
hayatın çorak topraklarında.
Gizli kal,
daha yaşlı bir gökyüzünden
insanlar doğana kadar,
sana ait bilgeliğe
layık olan insanlar.’
Dualarını dile getirdi
elinin emeğinin ardından,
Hermes kabul edildi
sonsuzluğun sığınağına.
HERMES’İN KEHANETLERİ
Saf felsefe ruhsal çabadır,
sürekli tefekkür yoluyla,
Tek-Tanrı Atum’un
Hakikat Bilgisi’ne erişmek için.
Ama şimdi kehanette bulunarak
diyorum ki, gelecek zamanlarda
hiç kimse tek bir amaç uğruna
ve kalp temizliğiyle
felsefenin peşinde olmayacak.
Kıskanç ve hasis tabiatlı olanlar
engelleyeceklerdir
insanın keşfetmesini
paha biçilmez ölümsüzlük nimetini.
Felsefe yolunu şaşıracaktır,
anlaşılması zorlaşacaktır.
Yozlaşmış olacaktır
aldatmaca görüşlerle.
Büyük güçlükler içinde kalacaktır
aritmetik, müzik ve geometri gibi
içinden çıkılmaz bilimler karşısında,
Saf felsefeyi öğrenen kişi,
araştırır bilimleri.
Hayal mahsulü teoriler olarak görmez,
Atum’a adanmış bilgiyi.
Çünkü o bilgidir ki ifşa eder sırlarını,
sayıların gücüyle düzenlenmiş
mükemmelen işleyen evrenin.
Çünkü o bilgidir ki, belirler,
denizlerin derinliğini ve ateşin güçlerini
ve fiziksel cisimlerin büyüklüğünü,
bunlar saygı dolu bir huşu verir
Yaratıcı’nın ustalığı ve bilgeliği karşısında;
çünkü müziğin esrarı
tanıklık eder Yüce Sanatçı’nın
emsalsiz dehasına.
Güzel bir ahenkle birleştirmiştir her şeyi
tek bir Bütün içinde
tatlı nağmelerle dolup taşarak.
Atum’u sevmek düşüncede,
kalpten ve katışıksız biçimde,
ve onun iradesinin erdemliğini izlemek;
felsefe budur,
gölge düşürmediği
amaçsız fikirleri destekleyen zorlayıcı arzuların.
Ancak şimdiden görüyorum ki gelecek zamanlarda
zeki ve entelektüel kişiler
yanlış yola sevk edecek insan zihinlerini,
onları saf felsefeden saptırarak.
Bizim kutsal adanmışlığımızın etkisiz olduğu,
kalpten hissedilen dindarlığımızın
ve biz Mısırlıların Atum’u ululadığımız
özenli hizmetimizin
ödül getirmeyen boş bir çaba olduğu öğretilecek.
Mısır göklerin bir suretidir
ve Kozmos tümüyle burada ikamet eder,
burasıdır mabedi;
ama tanrılar yeryüzünden gidecekler
ve gökyüzüne dönecekler,
ruhsallığın eski vatanını geride bırakarak
Mısır terk edilmiş ve ıssız kalacak,
tanrıların mevcudiyetinden yoksun.
Yabancıların eline düşecek
bizim kutsal adetlerimizi yadsıyacak olan.
Bu kutsanmış tapınaklar ve türbeler ülkesi
cesetlerle, cenazelerle dolacak.
Kutsal Nil kanla köpürecek
ve suları yükselecek,
dökülen kanlarla pislik içinde.
Bu sizi ağlatıyor mu?
Daha beteri gelecek.
Bu ülke ki bir zamanlar,
insanlığın ruhsal öğretmeniydi,
bu ülke ki öyle sevmiş ve adamıştı ki kendini tanrılara
onlar bile tenezzül etmişlerdi yeryüzünde ikamete,
ama şimdi söylüyorum sizlere,
bu ülke zulümde geride bırakacak diğerlerini.
Ölülerin sayısı yaşayanları kat kat aşacak,
ve hayatta kalanlar
Mısırlı sayılacaklar
sadece dillerinden dolayı,
çünkü davranışlarında
başka bir ırkın insanlarına benzeyecekler.
Ah Mısır!
Dininden hiçbir şey kalmayacak,
boş bir masaldan başka,
buna kendi çocukların bile
inanmayacaklar.
Geriye hiçbir şey bırakılmayacak
bilgeliğini anlatacak,
eski mezar taşlarından başka.
İnsanlar hayattan yorulmuş olacaklar
ve vazgeçecekler görmekten
saygı dolu bir hayranlığı hak ettiğini evrenin.
Ruhsallık, bütün nimetlerin en büyüğü,
sonuna gelmenin işaretlerini verecek
ve itibar görmeyen bir yük gibi algılanacak.
Dünya artık sevilmeyecek
Atum’un emsalsiz eseri olarak;
onun İlksel Mükemmelliğinin
şahane bir anıtı,
Tanrısal İrade’nin bir aracı,
ululaması ve şükretmesi için
görenlerin.
Mısır yoksul kalacak.
Her kutsal ses susturulacak.
Karanlık aydınlığa tercih edilecek.
Gözler gökyüzüne çevrilmeyecek.
Saf olanların aklını kaçırdığı düşünülecek
ve saf olmayanlar bilge diye saygı görecekler.
Deliye cesur gözüyle bakılacak
ve kötüler iyi sayılacak.
Ölümsüz ruhun bilgisine
gülünüp yadsınacak.
Göklere layık saygı dolu sözler
ne duyulacak ne kabul edilecek.
İşte ben, Üç Kere Yüce Hermes,
insanların ilki,
erişmek için Tüm Bilgiye,
kazıdım tanrıların sırlarını
bu taş tabletler üzerine
kutsal semboller ve hiyerogliflerle.
Ve onları sakladım gelecekte
bizim kutsal bilgeliğimizi arayacaklar için.
Her şeyi gören zihin vasıtasıyla,
Şahitlik ettim bizzat
Göklerin görünmez yüzüne,
Ve tefekkür yoluyla eriştim
Hakikat Bilgisine.
İşte bu bilişle yazıyorum
tüm bu mısraları…
HERMES’İN İNİSİYASYONU
Duyularım mistik uykuda askıda kalmıştı;
yorgun, yapay bir uyuşukluk değildi bu,
uyanık ve şuurlu bir boşluktu.
Bedenimden kurtulup,
düşüncelerimle birlikte uçtum
ve boşlukta süzülürken bana öyle geldi ki,
engin ve sınırsız bir Varlık ismimle bana seslendi:
“Hermes ne arıyorsun?”
“Kimsin sen?” diye sordum.
“Ben Yolun-Rehber’iyim, Yüce Zihin,
Tek-Tanrı Atum’un düşünceleri.
Ben seninleyim; her zaman ve her yerde.
Arzularını biliyorum.
Soruların şuurlu olsun
ve onlar yanıtlanacaktır.”
“Bana Gerçekliğin yapısını göster.
Beni Atum’un Bilgisi’yle kutsa,”
diye yalvardım.
Ansızın değişti önümde her şey.
Bir anda açıldı Hakikat.
Gördüm sınırsız görüntüyü.
Her şey Işığın içinde eridi;
Sevgiyle bütünleşti.
Ancak Işık bir gölge düşürdü,
amansız ve korkunç,
bu aşağı inerken
çalkantılı sulara benzedi,
duman gibi köpükler saçıyordu, karmakarışık.
Ve tarifsiz bir ağıt işittim;
anlaşılmaz bir veda çığlığı.
Işık o zaman bir Kelam söyledi
kaotik suları yatıştıran.
Rehberim sordu:
“Bu vizyonun esrarını anlıyor musun?
Ben o Işık’ım; Tanrı’nın Zihni,
öncesinde de var olan
olasılığın karanlık kaotik sularının.
Tanrı’nın Oğlu’dur benim sakinleştirici Kelam’ım;
mükemmel düzen fikri,
her şeyin her şeyle uyumu.
Asli Zihin Kelam’ın atasıdır,
tıpkı sizin yaşantınızdaki gibi,
sizin zihninizden konuşma doğar.
Onlar ayrılamaz birbirinden,
çünkü Zihin ve Kelam’ın birliğidir hayat.
Şimdi Işık’ın üstünde topla dikkatini
ve onunla Bir ol.”
Tamamlayarak sözlerini
içime baktı benim.
Ben bana karşı,
ta ki titreyerek gördüm düşüncemde
Işık’ın içindeki,
sonsuz fakat düzenli bir dünya oluşturacak
sınırsız gücü,
ve hayran kaldım.
Derinliklerin karanlığında gördüm,
tanrısal kudretin süptil ve zeki nefesinin
formu olmayan kaotik sulara nüfuz ettiğini.
Atum’un Kelam’ı doğurgan suların üzerine düştü,
ve onları tüm formlara gebe bıraktı.
Sözün ahengiyle düzen kazanarak
vücut buldu dört element,
birleşerek yaratmak üzere canlı varlıklar neslini.
Ateş elementi,
yörüngelerinde sonsuza kadar dönecek
takımyıldızlarda ve
yedi gök cisminin tanrılarında
ifade buldu.
Kelam bundan sonra sıçradı
doğanın elementlerinden
ve tekrar birleşti Yapıcı Zihinle,
salt zekadan yoksun maddeyi geride bırakarak.
Rehberim dedi ki:
“Sınırsız asli fikri sezdin artık,
başlangıçtan önce var olan.
Doğanın elementleri,
Atum’un iradesiyle,
olasılığın suları içinde,
bu ilksel düşüncelerin yansımaları olarak doğdu.
Bunlar ilksel şeylerdir;
asli şeylerdir;
evrendeki her şeyin ilk prensipleridir.
Atum’un Kelam’ı yaratıcı fikirdir;
o, kendi vasıtasıyla yaratılmış olan her şeyi
besleyen ve destekleyen
yüce sınırsız kudrettir.
Sana her şeyi gösterdim.
Neden bekliyorsun?
Öğrendiğin bilgeliği yaz
hiyerologliflerle,
taşa kazınmış olarak kutsal tapınakta.
Kendini bir ruhsal rehber kıl,
bilgi nimetine değer bulduklarına;
böylece, senin vasıtanla,
Atum’un insanlığı kurtarabilmesi için.”
Şükranla dolup taşıyordum
Babaların Babasına bana lütfetmiş olan
Yüceler yücesi bu vizyonu.
Yakardım korku ve saygı içinde,
“Ne olur, beni asla uzak kılma
senin Varlığın hakkındaki bu Bilgiden,
ben onunla aydınlatabileyim
karanlıkta olanları.”
Sonra, onun gücünü içimde bularak,
konuşmaya başladım.
Uzak duranlar alay ettiler sözlerimle,
ama diğerleri ayaklarıma kapandılar.
Onlara kalkmalarını
ve bu öğretilerle içlerine ekeceğim
bilgelik tohumlarını
kabul etmelerini söyledim.
Haydi dinleyiniz, çamurdan insanlar.
Eğer çok iyi dikkat etmezseniz,
sözlerim önünüzden uçup gidecek
ve kanat açıp dönecekler tekrar aynı kaynağa,
geldikleri gibi.
ATUM’UN VARLIĞI
Bütün dikkatinizi bana veriniz
ve düşüncelerinizi toplayınız,
çünkü Atum’un Varlığının Bilgisi
derin anlayış ister,
sadece onun ihsanıyla gelen bir lütuftur.
Engel tanımayan bir sel gibidir,
hızıyla geride bırakan
onu izlemeye çalışan herkesi,
önüne geçtiği dinleyiciler değildir sadece,
öğretmen bile yetişemez ona.
Atum’un kavranması zordur.
Onu tanımlamak imkânsız.
Mükemmel ve kalıcı olmayanlar
kolay kavrayamazlar
sonsuza kadar mükemmelleşmiş olanı.
Atum bütündür ve süreklidir.
O, hareketsizdir kendi içinde,
yine de kendini hareket ettirendir.
O, kusursuzdur,
bozulmaz ve süreklidir.
O, Yücelerin Yücesi Mutlak Gerçekliktir.
O, fikirlerle doludur
duyuların algılayamadığı
ve her şeyi kucaklayan Bilgi’yle.
Atum Asli Zihin’dir.
O, çok büyüktür,
“Atum” adıyla anılmayacak kadar.
O, gizlidir,
yine de apaçıktır her yerde.
Onun varlığı bilinir düşünce yoluyla ancak,
yine de onun suretini görürüz gözlerimizin önünde.
O bedensizdir,
yine de her şeyde vücut bulmuştur.
Onun mevcut olmadığı bir şey yoktur.
Ona hiçbir ad verilemez,
çünkü bütün adlar onun adıdır.
O, her şeydeki birliktir,
bu yüzden onu bütün adlarla bilmeliyiz
ve her şeye ‘Atum’ demeliyiz.
O her şeyin köküdür, kaynağıdır.
Her şeyin bir kaynağı vardır
kendinden başka,
hiçlikten doğan bu kaynağın
Atum bir sayısı gibi tamdır,
o kendisi kalır
çoğalsa da bölünse de,
yine de tüm sayıları üretir.
Atum Bütün’dür;
O her şeyi içerir.
O Bir’dir, iki değil.
O Bütündür, çokluk değil.
Bütün birçok parça değildir,
Sadece kısımlardan oluşmuş bir Bütündür.
Onlara ayrı ayrı baktığınız zaman,
her şeyin çok olduğunu düşünürsünüz.
Ama gördüğünüz zaman hepsinin Bir’e ait olduğunu
ve Bir’den aktığını,
tüm parçaların bütünleşmiş olduğunu
ve birbirleriyle bağlantılı olduğunu anlayacaksınız.
En yücesinden en alttakine kadar her şey
bir Varlık zinciriyle
Atum’un iradesine bağlıdır.
Evren birdir, Güneş’in bir olduğu gibi,
Ay birdir ve Dünya birdir.
Birçok Tanrı olduğunu mu sanıyorsun?
Bu saçmadır; Tanrı birdir.
Yalnız Atum Yaratıcısıdır
ölümlü olan her şeyin,
ve değişken olan her şeyin.
Eğer inanılmaz görünüyorsa bu, bir de düşün kendini.
Görüyor, konuşuyor, işitiyor, dokunuyor,
tadıyor, yürüyor, düşünüyor ve soluk alıyorsun.
Farklı bir sen değildir
yapan bu çeşitli şeyleri,
sadece bir varlıktır onların hepsini yapan.
Anlamak için Atum’un nasıl yaptığını bütün şeyleri,
düşün tohum eken bir çiftçiyi;
buraya buğday, şuraya arpa,
şimdi bir asma dikiyor, sonra bir elma ağacı.
Aynı adamın bütün bu tohumları ekmesi gibi,
Atum da ölümsüzlüğü eker gökyüzüne
ve Yeryüzü’ne değişimi.
Kozmos’a baştan başa
hayat ve hareket saçar;
iki büyük unsuru
Atum’u ve yaratısını kapsayan
ve de var olan her şeyi.
Atum’a “Baba” derler,
çünkü o her şeye vücut vermiştir.
Ve bundan dolayıdır ki bilgeler
çocuk dünyaya getirmeyi
insan hayatının en kutsal işi sayarlar.
Atum, yasaların icapları çerçevesinde
işler doğayı;
tükeniş ve yeniden oluşlarla
ve yaratılışı sürekli tekrarlayarak
kendi bilgeliğini ortaya koyar.
Yine de, gözün görebildiği şeyler
fantomlar ve illüzyonlardır ancak.
Göze görünmeyen o şeyler gerçektir yalnızca.
Hepsinin üstündedir Güzellik ve İyilik fikirleri.
Göz, Atum’un varlığını göremediği gibi,
bu büyük fikirleri de göremez.
Onlar Atum’un nitelikleridir sadece
ve ondan ayrılmaları mümkün değildir.
Öylesine kusursuzdurlar ki onlar
Atum’un kendisi de onları çok sever.
Atum’un yoksun olduğu bir şey yoktur,
bu yüzden arzu ettiği bir şey de.
Atum’un kaybedeceği bir şey yoktur,
bu yüzden hiçbir şey ona üzüntü veremez.
Atum her şeydir.
Atum her şeyi yapar
ve her şey Atum’un bir parçasıdır.
Demek ki, Atum kendi kendini yapandır.
Atum’un azameti budur; o her şeyi yaratandır
ve bu yaratma onun hakiki Varlığıdır.
Yaratmaya son vermek imkansızdır onun için
Çünkü Atum var oluşunu sona erdiremez asla.
Atum her yerdedir.
Zihin hapsolunamaz,
Çünkü her şey Zihnin içinde mevcut olmaktadır.
Hiçbir şey öyle hızlı ve güçlü değildir.
Sen sadece kendi tecrübene bak.
Kendini yabancı bir ülkede hayal et
ve niyetin gibi süratle
orada olacaksın!
Okyanusu düşün ve işte oradasın.
Cisimlerin hareket ettiği gibi hareket etmemişsindir,
ama yolculuk etmişsindir mutlaka.
Göklere uç, yüksel;
kanatlara ihtiyacın olmayacak!
Seni engelleyemez hiçbir şey;
ne Güneş’in yakıcı sıcaklığı,
ne de dönüp duran gezegenler.
Yaratılmış olanların sınırlarına ilerle.
Taşmak ister misin hiç
Kozmos’un sınırlarının ötesine?
Senin zihnin için o dahi mümkündür.
Hissedebilir misin hangi güce sahip olduğunu?
Eğer bütün bunları yapabiliyorsan,
öyleyse ne düşünüyorsun Seni Yaratan için?
Anlamaya çalış Atum’un Zihin olduğunu.
Böyle kontrol eder Kozmos’u.
Her ne varsa düşüncedir,
Yaratıcı’dan doğan düşünceler.
YARATILIŞIN TEFEKKÜR EDİLMESİ
Atum’dan iste,
onun ışığının bir parıltısıyla
farkındalığının aydınlanmasını
ve sana güç vermesini
düşüncelerinle kavrayabilmen için
onun yüce varlığını.
Aslında görünmeyen,
kendileri de görünmez olan
düşüncelerle görülebilir yalnızca.
Eğer düşünceleri göremiyorsan,
Atum’u göreceğini umuyor musun?
Yine de bak zihninle,
o sana görünecektir,
saklamadan gösterecektir kendini
evrende baştan sona,
kendi gözünle görebilmen için onun suretini
ve iki elinle tutabilmen için.
Görünmez olduğunu mu sanıyorsun Atum’un?
Bunu söyleme sakın!
Atum’dan daha görünür değildir hiçbir şey.
O her şeyi yaratmıştır, işte onlar vasıtasıyla
görebilirsin onu.
Atum’un Yüce Kalbi’dir bu;
her şeyde gösterir kendisini böylece.
Ne varsa bilmek mümkündür,
maddesel olmayanlar da dahil.
Zihin nasıl düşünceler vasıtasıyla biliniyorsa,
Atum da bilinir yarattıkları vasıtasıyla.
Bütünlüğün her şeyi kuşatan yazarıdır Atum,
her şeyi dokuyan gerçekliğin kumaşına.
Yarattıkları görülebildiğinden dolayı,
görebiliriz Yaratıcı’yı,
onun yaratmasının maksadı da budur.
O daima yarattığından dolayı,
görülebilir daima.
Biz de düşünüp hayranlık duymalıyız
ve idrak etmeliyiz kutsandığımızı
Babamızın Bilgisiyle.
Atum’un Varlığını bilmek için
tefekkür et onu düşüncende.
Gözlerinle görmek için onu,
mükemmel düzenine bak evrenin;
Algıladığın her şeyi yöneten
Zorunlu yasalara ve
Olan ve olacak olan her şeyin
Mükemmelliğine bak.
Hayatla dolup taşan maddeye bak
ve gör Atum’u
içerdikleriyle birlikte kalp gibi çarpan.
Tefekkür et Kozmos’u
kadim bedeni olarak onun,
her zaman olgunlaşmış ve taptaze olan.
Sonsuz zamanda dönen gezegenleri gör.
Göklerin ruhsal ateşini gör,
Güneş’le ışığa dönüşen
ve yeryüzüne İyilik olarak saçılan.
Her zaman değişen Ay’ı gör,
doğumu, büyümeyi ve çürümeyi yöneten.
Ayı takımyıldızını gör,
doğmayan ve batmayan,
ama hep sabit bir noktada kalan,
öyle bir eksendir ki çevresinde
döner Zodyak dairesi.
Kuyruklu yıldızları gör,
“Kâhin Yıldızlar” derler onlara,
çünkü zamanla dünyanın başına ne gelecekse,
onlar ortaya çıkarlar birkaç gün,
görülmeyen evlerinden,
Güneş’in dairesinin altından.
Kimdir bu mükemmel düzeni sürdüren?
Güneş en büyük tanrıdır göklerde;
diğer herkesin egemenliğini tanıdığı bir kral.
Yine de alçakgönüllüdür bu kudretli tanrı
razı olduğundan küçük yıldızların
daha yukarılarda dönmelerine.
Kimdir onun saygıyla itaat ettiği?
Uzayda kendine verilen yerde dolaşır her yıldız.
Niçin bütün yıldızlar aynı yolu izlemezler?
Her birinin yerini tayin eden kimdir?
Kendi etrafında döner Ayı takımyıldızı
ve taşır bütün evreni birlikte.
Ona bu vazifeyi veren kimdir?
Kimdir Yer’i sabit kılan
ve denizi sahilleri içinde tutsak eden?
Bunların yapımcısı ve sahibi olmalıdır birisi.
Mümkün değildir tesadüfen ortaya çıkmaları.
Düzen tümüyle yaratılmış olmalıdır mutlaka.
Ölçüye sığmayan sadece,
ortaya çıkandır tesadüfen.
Oysa düzensizlik bile tabidir Âlemlerin Sahibi’ne.
Bir mümkün olsaydı kanatlarının çıkması
ve havada süzülmen;
hareketsiz kalarak yerle gök arasında,
görecektin altında uzanan yeryüzünü,
akan nehirleri, dolaşıp duran havayı,
yakıp geçen ateşi, daireler çizen yıldızları
ve hepsini örten gökleri.
Nasıl bir zevktir bunları görmek,
bir dürtüyle kendini koyuvererek
algılamak devimsiz devindiriciyi,
devinen devinmekte olan her şeyde.
Gizli olan o,
apaçık bütün eserlerinde.
Bir an düşün,
nasıl oluştuğunu ana rahminde.
Aklına getir o usta işçiliği
ve ara o sanatçıyı,
tanrı benzeri böyle güzel bir görüntüye şekil veren.
Kim çizdi göz yuvalarını?
Kim açtı burun deliklerini, kulaklarını ve ağzını?
Kim uzattı sinirlerini ve sıkıca bağladı?
Kim yaptı kemiklerini
ve etini deriyle örttü?
Kim ayırdı parmaklarını
ve düzleştirdi tabanlarını?
Kim hazırladı kalbini
ve boşluklar bıraktı ciğerlerinde?
Kim görünür kıldı güzelliğini
ve sakladı bağırsaklarını içerde?
Kaç çeşit beceri kullanıldı
ve kaç tane sanat eseri yaratıldı
oluşturmak için bir insanı?
Heykeller ve portreler öylece oluşmazlar,
bulunmadıkça bir heykeltıraş ya da ressam.
Böylesine yüce bir işin yok mudur yaratanı?
YAŞAYAN KOZMOS
Asli Zihin,
Hayat ve Işık olan,
iki cinsiyetli olarak,
doğurdu Kozmos’un Zihnini.
Asli Zihin devimsizdir her zaman,
sonsuz ve değişmezdir,
kendisi içerir bu Kozmik Zihni,
duyular için algılanamaz olan.
Duyularla algılanan Kozmos
bir kopyası ve suretidir
bu sonsuz Kozmik Zihin’in,
aynadaki bir yansıma gibi.
Her şeyin ilkidir
ve başlangıcı olmayandır Atum.
İkincisi Kozmos’dur,
Atum’un suretinde yapılmış olan.
Kozmos ikinci bir tanrı olduğundan,
o da ölümsüz bir varlıktır
ve Kozmos’un içindeki her şey
bir parçasıdır Kozmos’un,
imkansızdır ölebilmesi onun herhangi bir parçasının.
Kozmos, tüm Hayat’tır.
Onun ilk temellerinden
tek bir şey bile var olmamıştır
canlı olmayan.
Yoktur
ve hiç olmamıştır
ve hiç olmayacaktır
ölü olan bir şey Kozmos içinde.
Atum Işık’tır;
sonsuza dek tükenmeyecek enerji kaynağı,
Hayat’ın ta kendisinin sonsuz dağıtıcısı.
Bir kere enerji dağıtıldıktan sonra,
Yönetilir onun kullanılması sonsuz kozmik yasalarla.
Kozmos’un varlığı
Sonsuz Enerji dahilinde bulunur,
ondan bütün Hayat doğar,
imkansızdır bu yüzden onun durması
veya yok olması bir zaman.
Kontrol altında ve bir arada tutulur
Sonsuz Yaşam-Gücü’yle.
Kozmos dağıtır bu Hayat’ı
kendi içindeki her şeye.
İki katlı bir devinimi vardır onun:
Sonsuzluktan enerji akar Kozmos’a
ve o da Hayat aktarır içindeki her şeye.
Zihin ve Ruh
tezahürleridir Işık ve Hayat’ın.
Devinir her şey Ruh’un gücüyle.
Kozmos’un bedeni,
bütün kitleleri içinde barındıran,
tam doymuştur Ruh’a.
Ruh tamamen aydınlanır Zihin’le.
Zihne baştan başa nüfuz etmiştir Atum.
Ruh doldurur ve kuşatır
Kozmos’un bütün bedenini.
O, Hayat verir
büyük ve mükemmel canlı varlığa
Kozmos dediğimiz,
o da hayat verir
içinde barınan bütün daha ufak canlı yaratıklara.
Kozmos bütündür
parçaları üreten ve besleyen,
bir ana baba gibi çocuklarına bakan.
O, Atum’dan alır İyilik payını
ve o, bu İyiliktir
yaratmanın hakiki gücü olan.
Kozmos suretidir Atum’un
ve Atum Tüm-İyilik olduğundan
Kozmos da İyi olandır.
ZAMAN DÖNGÜSÜ
Kozmos’da değişim yoktur bir anlamda,
çünkü onun hareketleri
değiştirilemez yasalar tarafından belirlenir.
O yasalar ki ebedi deveranı sağlar
başlangıcı ve sonu olmaksızın.
Tezahür eder, yok olur onun parçaları
ve yeniden yaratılır,
tekrar tekrar
zamanın dalgalanan nabzında.
Zaman süreci boyunca,
Kozmos’un içindeki hayat
düzenlenir ve korunur.
Yeniler her şeyi zaman Kozmos içinde,
sikluslu değişim süreci ile,
ölçülür gök cisimlerinin
tekrar gelmeleriyle ilk konumlarına
göklerde dönüp dururlarken.
Şimdi geçmişten doğar,
gelecek ise şu andan.
Her şey bir kılınır bu süreklilikle.
Bir döngü gibidir zaman,
bütün noktaları öyle birleşmiştir ki
söylenemez
nerede başlayıp, nerede bittiği,
çünkü her noktası hem önüne geçer,
hem de ardından gelir birbirinin sonsuza kadar.
Yine de daha derin bir anlayış vardır.
Geçmiş ayrılıp gitmiştir ve artık yoktur.
Gelecek erişmemiştir ve daha olacaktır.
Şimdi ise sürüp gitmez,
nasıl var olduğu söylenebilir öyleyse,
bir an olsun yerinde duramıyorsa?
TANRILAR
Kozmos’un Zihni
Kader’i düzenleyen
yedi yöneticiyi
yarattı ateş ve havadan
gördüğümüz beş gezegenle
Güneş ve Ay;
onların yörüngeleri kuşatır
duyular dünyasını.
Bu göksel güçler
ancak düşünceyle bilinen,
tanrı adını alırlar
ve dünya üzerinde hüküm sürerler.
Kader tanrıçasıdır onlara hakim olan,
her şeyi değiştiren
doğal gelişim yasasına göre,
yaratan sürekli
değişmez Hakikat’ten,
hiç durmadan değişen bir dünyayı.
Göksel cisimlerin yönetimi
Atum’un elindedir
ve maddeye akar onlardan
önü hiç kesilmeyen bir Ruh ırmağı.
Madde verimli bir ana rahmi gibidir,
her şeye gebe kalınır içinde.
Bütün formlar şekil verir maddeye
ve Ruh enerjisi sürekli değiştirir onları
bir halden diğerine.
Bu süreci yönlendiren Atum’dur,
her forma Can aktaran
varlık silsilesindeki statüsüyle orantılı olarak.
Yeryüzü tüm maddenin deposudur,
O, maddeyi bahşeder ve karşılığında
Hayat alır yukarıdan.
Ra-Güneş yeri ve göğü birleştirir,
Enerji göndererek yukarıdan
ve yükselterek maddeyi aşağıdan.
O, Hayat’ı çeker kendine
ve Hayat verir kendinden
durmaksızın ışık saçarak her şeye.
Ra göğü yararlandırmakla kalmaz sadece,
ulaşır Yeryüzü’nün gizli derinliklerine bile.
O, yalnızca tefekkür ve düşünce yoluyla bilinen
Atum’a benzemez.
Ra uzay ve zamanda var olur
ve onu görebiliriz biz gözlerimizle,
Kozmos’ta en parlak odur.
Merkezde yer almış bulunarak
ve takınarak Kozmos’u
bir taç gibi çevresine
aydınlatır yukarıyı ve aşağıyı.
Onun izniyle yürür Kozmos kendi yolunda,
ama asla izin vermez yolundan sapmasına,
ve karmaşa içinde kayıp gitmesine
çünkü, usta bir savaş arabası sürücüsü gibi,
bağlamıştır kendine Kozmos’u,
ışık ışınlarıdır elindeki dizginleri.
Güneş bir suretidir
göklerden yüce olan Yaratıcı’nın
Tıpkı her şeye kadir Yaratıcı’nın
hayat verdiği gibi tüm evrene,
Ra da Hayat verir
hayvanlara ve bitkilere.
Onun madde bedeni
kaynağıdır görünen ışığın
ve öyle bir nesne varsa
duyularla algılanamayan,
güneşin ışığında
bulunması gerekir o nesnenin.
Yine de onun ne olduğunu veya nasıl aktığını
Atum bilir sadece.
Güneş hiç durmadan Işık ve Hayat saçar.
Ra besler bütün bitkileri,
toplayarak ışınlarının gücüyle üretilen,
ilk meyveleri.
Sanki onun kudretli elleri
tatlı kokular çıkarır gibidir bitkilerden.
Tıpkı aynı şekilde,
ruhlarımız, göksel çiçekler misali,
beslenir bilgeliğinin ışığıyla Atum’un
ve karşılık olarak
kullanmalıyız bizler de onun hizmetinde
içimizde yeşeren her şeyi.
YARATILIŞ HİYERARŞİSİ
Atum Kozmik Zihin’i yaratır;
Kozmik Zihin de Kozmos’u.
Kozmos Zaman’ı yaratır;
Zaman da Değişim’i.
Atum’un özü
Asli İyilik’tir.
Kozmik Zihin’in özü
daimi ayniyettir.
Kozmos’un özü
mükemmel düzendir.
Zaman’ın özü
devinimdir.
Değişim’in özü Hayat’tır.
Atum,
Zihin ve Ruh vasıtasıyla;
Kozmik Zihin
ölümsüzlük ve süreklilik vasıtasıyla;
Kozmos
dönüş ve yeniden dönüş vasıtasıyla;
Zaman;
artma ve azalma vasıtasıyla.
Değişim ise
nitelik ve nicelik vasıtasıyla iş görürler.
Kozmik Zihin Atum’dadır.
Kozmos Sonsuzluk’tadır.
Zaman Kozmos’tadır.
Değişim Zaman’dadır.
Kozmik Zihin,
sürekli biçimde Atum’a bağlıdır.
Kozmos, Kozmik Zihindeki
düşüncelerden oluşmuştur.
Kozmik Zihin Atum’un suretidir.
Kozmos ise Kozmik Zihnin.
Güneş Kozmos’un bir suretidir.
İnsan ise güneşin.
İNSAN NESLİNİN YARATILIŞI
Yaratıcı olan Tanrı,
ki biz ona “Atum” diyoruz,
“ikinci tanrı”yı yapmıştı,
bu Kozmos’tu ve ondan memnun olmuştu.
Yarattığı güzeldi
ve dopdoluydu iyilikle,
onu sevdi çocuğu gibi.
Şefkatiyle istedi Atum
buraya uygun bir yaratık olmasını,
değerlendirecek güzelliğini
yarattığı her şeyin.
Böylece iradesini geçirerek eyleme
yarattı insan neslini;
tanrısal bilgeliğini ve güç veren sevgisini
örnek alması dileğiyle.
Atum sordu her göksel tanrıya birer birer,
“Ne verebilirsin,
yaratmak üzere olduğum insanoğluna?”
Bütün gün parlayacağını söyledi güneş,
kahkahalar vereceğini bir neşe kaynağı olarak
hem ölümlü zihinler için,
hem de sınırsız evrenin kendisi için.
Ay, uyku ve sessizlik sözü verdi
ve geceleri parlamak.
Satürn adalet ve gereksinimi sundu.
Barış sundu Jüpiter, Mars ise mücadele.
Aşk ve zevk önerdi Venüs.
Hermes adıyla da çağrılan Merkür
Dedi ki: “Zeki yapacağım insan neslini.
Aktaracağım onlara bilgeliği
ve Hakikat Bilgisi’ni.
Asla vazgeçmeyeceğim insanlığa yardımdan.”
Atum memnun oldu bu sözleri duyduğuna
ve emir verdi
insanın var olması için.
Zihin, En Yüce Baba,
Hayat ve Işık olan,
doğurdu insanlığı,
kendi suretini taşıyan,
sonra hoşlandı yavrusundan.
Bir akrabalık duygusuyla tanrılara bağlanan
insanlık tapındı onlara
inançla ve kutsal düşüncelerle;
yaptılar tanrılar da kendilerine düşeni,
gözettiler insanlığı
şefkatle ve sevecen merhametleriyle.
Başlangıçta ölümsüz ve ruhsaldı insan,
ama Atum gördü ki bu yeni yarattığı
emeğini katamazdı Yeryüzü’ne
onu maddi bir zarfa sarmadıkça;
bir ölümlü beden vermek gerekti insana,
ölümsüz bir ruh yanında.
Böylece, Doğa’nın var olmasını istedi Atum
ve onun sesinden gelen kadın formu
o kadar güzeldi ki tanrılar
gönül verdiler güzelliğine.
Atum Doğa’yı sahibesi kıldı dünyanın.
O söyleşti kendisiyle
her türlü tohumu üretti,
Atum elleriyle taşıdı bunları ve serpti,
bütün dünyasal canlıların anası olan
Yeryüzü’ne
Atum’un güzel bir suretini görerek erkekte
doyumsuz bir sevgiyle doldu Doğa.
Erkekle kadının sarılmasını istedi
ve onlar aşkta bir olmak için yakınlaştılar.
Ölümlü ile sonsuz bir araya geldiler ve birleştiler,
böylece insan karşılayabilsin diye
tabiatındaki her iki kaynağın isteklerini.
İlk başta, Tanrı’ya hizmet için;
ululayarak göğün nimetlerini ve şükrederek onlara.
İkincisi, yardım ve hükmetmek için
Yeryüzü’nün varlıklarına,
toprağı ekerek, sularında dolaşarak,
karada yapılar kurarak
ve birbirlerine hizmet ederek.
Bundan sonra Atum,
yaratıcılığın ustası,
bahşetti insanlığa
kutsal üreme işlevini;
şefkat ve sevinçle dolu olan,
mutluluk ve arzuyla
ve onun Varlığından gelen bütün göksel sevgilerle.
Açıklamam gerekirdi tabiatını
bu zorlayıcı kutsal bağın,
bir erkeği ve kadını birbirine bağlayan,
eğer içimizden her birimiz,
en derin duygularımızı araştırırken
onu kendimizin de deneyimlemesi
mümkün olmasaydı.
O yüce anı tefekkür et,
her cins kendisini diğerine akıttığında.
Biri kendini verirken,
tutkuyla sarılır diğeri.
Tam o anda,
iki tabiatın biri birine karışmasından dolayı,
kadın erkeğin gücünü kazanır,
erkek de kadının yumuşaklığında rahatlar.
Övgüyle söz ettiğimiz bu tatlı kutsal eylem
paylaşılır gizlilik içinde,
çünkü açıkça işlenirse
iffetsiz gözlerin önünde,
küçümseyerek bakabilir cahil olanlar
ve tanrısal güç,
her iki cinste tezahür eden, uçup gidecektir.
İNSAN KÜLTÜRÜNÜN DOĞUŞU
Huşu içinde seyretti İnsanlık
güzelliğini yaratılanların
ve sonsuza uzayan sürekliliğini.
Latif gökyüzü dolup taştı güneş ışıklarıyla.
Karanlık gecenin görkemi
aydınlandı semavi meşalelerle,
kutsal gezegen güçleri
gökyüzünde yollarına giderken
sabit ve düzenli bir ölçüde;
canlıların büyümesine hükmederek
kendi gizli aktarımlarıyla.
İnsanoğlu baktı hayretle ve sorgulayarak
ve Yaratıcı’nın şaheserini görüp seyrettikten sonra,
kendisi için bir şeyler yaratmak istedi.
Babalarının izniyle
Kozmos’u yöneten tanrılar
kendi güçlerinin bir parçasını insanlıkla paylaştılar.
Dünya Atum’un el emeğiyle
ortaya çıkmış olduğundan,
onun güzelliğini devam ettirip arttıracak olanlar
beden güçleriyle katkı yaparak
Atum’un iradesiyle işbirliği içinde çalışırlar,
canlıların alması için
onun maksadının biçimlendirdiği şekli.
Tesadüf düzensiz devinimdir,
beceri ise düzeni yaratan güçtür.
Yeryüzü düzen altında tutulmaktadır
insanlığın bilgisi vasıtasıyla
ve de sanatların ve bilimlerin uygulanmasıyla;
çünkü Atum’un iradesiyle evren
tamamlanmış olmayacaktır
insan kendi rolünü oynayıncaya dek.
Atum, Kozmos’un imalatçısı
şereflendirdi Yeryüzü’nü kısa bir süre
babamız büyük Osiris’le birlikte
ve tanrıça büyük İsis’le,
bize verebilsinler diye
çok ihtiyaç duyduğumuz yardımı.
İnsanlığa tanrı dinini getirdi onlar
ve son verdiler vahşetine
kan davalarının.
Tapınmayı başlattılar ayinlerle,
benzer şekilde kutsal güçlerine
göklerin.
Kutsadılar tapınakları
ve öğrettiler kurbanlar sunmayı tanrılara
kendi ataları olan.
Yiyecek ve barınak armağanları verdiler.
Gösterdiler insanlara güzelce sarmayı
çürüyen cesetlerini ölülerin.
Atum’un gizli yasalarını öğrendiklerinden
yasa verici oldular insan nesline.
Tanıttılar kudretli yemin tanrısını
ant içme ve iman bütünlüğünün kurucusu olarak,
adaletle doldurdular dünyayı böylece.
İnisiyasyonunu ve eğitimini tasarladı onlar
kahin-rahiplerin.
Artık felsefe yoluyla
besleyebileceklerdi insanların ruhlarını
ve bedenin hastalıklarını iyileştirebileceklerdi
şifa sanatları ile.
İNSAN BİR MUCİZEDİR
Atum birincidir,
Kozmos ikinci
ve İnsan üçüncü.
Atum Bir’dir,
Kozmos Bir’dir
ve insan da öyle;
çünkü Kozmos gibi
o da farklı farklı parçalardan oluşan
bir bütündür.
Usta insanı yaptı,
yönetmesi için kendisiyle birlikte,
eğer bu fonksiyonu tam anlamıyla kabullenirse insan,
bir vasıta olacaktır
Kozmos’un düzeninde.
Kendini bilebilir insan
ve böylece Kozmos’u,
Atum’un ve Kozmos’un bir sureti olduğunu
fark ederek.
Diğer canlılardan farklıdır o,
Zihni bulunması dolayısıyla.
Zihin yoluyla söyleşebilir
ikinci tanrı olan Kozmos’la;
ve düşünce yoluyla varabilir Bilgisi’ne
Tek Tanrı Atum’un.
İnsan bedeni kuşatır saf Zihin’i,
duvarla çevrili bir bahçedeymiş gibi,
onu koruyan ve ayrı tutan,
yaşayabilmesi için barış içinde.
Şu ikili tabiata sahiptir insan:
bedeniyle ölümlüdür,
zekasıyla ölümsüzdür.
Göğün üstüne yüceltilmiştir,
ama esiri olarak doğmuştur Kader’in.
İki cinsiyetlidir,
Baba’sının iki cinsiyetli olması gibi.
O uykusuzdur,
Baba’sının uykusuz olması gibi.
Yine de bedensel arzuların hükmü altındadır
ve unutkanlık içinde kendini kaybetmiştir.
Ruh’u olan bütün varlıklar arasında,
sadece insanda vardır ikili tabiat.
Bir parçası, “Atum’un Sureti” denilen,
Tektir, bölünmemiştir, ruhsaldır ve sonsuzdur.
Diğer parça
dört maddesel elementten oluşmuştur.
Biri gelir Asli Zihin’den.
Yaratıcı’nın gücü vardır onda
ve Atum’u bilme yeteneğine sahiptir.
Diğeri verilmiştir insana
göklerin deveranı ile.
İnsan en tanrısalıdır bütün varlıkların,
çünkü bütün canlılar arasında
Atum onunla ilişki kurar sadece;
geceleri onunla konuşarak rüyalarda,
geleceği haber vererek ona
kuşların uçuşunda,
hayvanların derin hislerinde
ve fısıldayan meşede.
Bütün diğer canlılar
Kozmos’un bir parçasında yaşarlar sadece;
balıklar suda,
hayvanlar karada,
kuşlar havada.
Bu doğa güçlerinin tümüne nüfuz eder insan.
Görme duyusu ile
gökleri bile kavramaktadır.
Dile getirecek olursak korkusuzca,
gökyüzü tanrılarının üstündedir insanlar
ya da onlara eş değerlidir en azından;
çünkü tanrılar aşamayacaklardır asla
göksel sınırlarını
ve inemeyeceklerdir Yeryüzü’ne,
ama bir insan çıkabilir göğe
ve dahası,
bunu Yeryüzü’nden ayrılmadan yapabilir;
öylesine büyük bir enginliği
kuşatacak güçtedir.
Atum’un iradesi ile,
insan neslinde kaynaşmıştır iyice
tanrısallık ve ölümlülük.
O yalnızca ölümlü olmanın üstündedir
ve tamamen ölümsüz olmaktan daha yücedir.
Bir mucizedir insan,
hak etmiştir şeref ve saygıyı.
Tanrıların niteliklerini almıştır,
onların içinden birisi gibi.
Tanrılara aşinadır,
bildiğinden dolayı geldiğini
aynı kaynaktan.
Gözlerini saygıyla gökyüzüne çevirir
ve aşağıda Yeryüzü’ne emek verir.
Kutsanmıştır arada olmakla.
Kendi altındakilerin sever tümünü
ve sevilir üstündekilerin tümü tarafından.
Güven duyarak tanrısallığına
sıyrılabilir beşeri tabiatından.
O her şeye erişebilir.
Keskin düşüncesiyle
iner denizin derinliklerine.
Gökler çok uzak gelmez
bilgeliğiyle yükselmesine.
İşlek zekası nüfuz eder doğa güçlerine.
Hava kör edemez onun mantal görüşünü,
en yoğun sisiyle bile.
Kaskatı Toprak engel olamaz ona.
Bakışlarını bulandıramaz derin sular.
İnsan her şeydir.
İnsan her yerdedir.
İnsan tanrısal Hayatın Işığını almakla kalmaz sadece,
onu verir de.
Tanrı’ya erişmekle kalmaz sadece,
yaratır tanrıları bile.
Tıpkı Atum’un istediği gibi
içsel insanın
kendi suretinde yaratılmasını,
bizler de Yeryüzü’nde yaratırız tanrıları
kendi insan suretimizde.
Hayret etmeye değmez mi bu?
Demek ki bu üçü var;
Atum, Kozmos, insan.
Kozmos Atum’un kapsamındadır,
İnsan ise Kozmos’un.
Kozmos Atum’un oğludur,
İnsan ise Kozmos’un;
ve torunudur, diyebiliriz, Atum’un.
Atum hiçe saymaz insanı,
onu şükranla kabul eder,
istediği gibi insanın şükranla karşılamasını onu,
çünkü sadece budur insanın amacı ve kurtuluşu:
gökyüzüne yükseliş
ve Atum’un Bilgi’si.
ZODYAK VE KADER
Yaratıcı,
bu mükemmel düzendeki evreni yarattığında
dünyaya da düzen vermek istedi.
Bunun için oraya,
ölümsüz bir varlık suretinde yaratılmış
ölümlü bir yaratık olan insanı indirdi,
Kozmos’un tanrısal yapısını
güzelleştirmek için.
İnsanın işlevidir
Atum’un eserini tamamlamak.
O, evreni hayranlık içinde seyretmek için yaratılmıştır
ve yaratıcısını bilmesi için.
İlk başta göksel tanrılar yakınarak konuştular:
“İnsanlığı yaratırken aceleci davranıyorsun.
Araştırıcı gözlerle bakıyor onlar
ve duymayı hak etmediklerini duyuyorlar.
Küstahça el uzatıyorlar.
Kazıp çıkaracaklar bitki köklerini
ve taşların özelliklerini araştıracaklar.
Daha geri hayvanları kesip biçecekler
ve birbirlerini de!
Keşfetmeye çalışacaklar
neden canlı olduklarını
ve ne saklı olduğunu içlerinde.
Kendi topraklarının ormanlarını kesip bitirecekler
ve denizin ötelerine yelken açacaklar
ne olduğunu görmek için.
Madenleri kazacak
ve Yeryüzü’nün derinliklerini araştıracaklar.
Belki bunlara dayanmak mümkün olur,
ancak daha da ileri gidecekler.
Yukarıdaki dünyayı keşfetmek için sabırsızlanacaklar,
gözlemler yaparak keşfetmeye çalışacaklar yasaları
göklerin hareketlerini yöneten.”
Atum’un yanıtı şöyle oldu:
“Zodyak’ı yapacağım;
bir mekanizma ki yıldızlarda gizli,
şaşmaz ve kaçınılmaz kadere bağlı.
İnsanların hayatları,
doğumdan son yıkıma kadar,
kontrol edilecektir
gizli işleyişiyle bu mekanizmanın.”
Ve bu mekanizma işlemeye başladığında,
keskin gözlü tanrıça Kader
gözetip denetledi Zodyak’ın devinimlerini.
Bu mekanizma vasıtasıyla,
ayrılmaz oldular birbirlerinden Kader ve İcaplar.
Kader tohumu eker.
İcaplar zorlayarak sonuçları oluşturur.
Kader ve İcapların ardından
düzen gelir;
zaman içindeki hadiselerin karmaşık dokusu.
Aşılar bedenin içine Atum her bir insan ruhunu
yardımıyla gökyüzünde dolanan tanrıların.
Artık insana kalan hayatını yaşamaktır,
kendisi için biçtikleri kaderi
bu dolanıp duran göksel güçlerin;
ve sonra göçüp gitmek
ve ayrışmaktır unsurlarına.
ismi yaşayacak olanlar vardır,
unutulmaz değerleriyle
büyük eserlerinin;
ancak çoğunun isimleri
gömülecektir karanlığa.
Az insan kaçabilir kaderinden
ya da karşı çıkabilir
korkunç baskısına Zodyak’ın;
çünkü yıldızlar araçtır Kader’in elinde,
gelip geçen ne varsa oluşturan
insanların dünyasında.
Bütün bunların üstünde eğer
ruhunun akılcı tarafıyla bir insan
aydınlanacak olsa tek bir ışınla Atum’dan gelen,
bu tanrıların işleri hemen hiç kalır yanında;
çünkü güçsüzdür bütün tanrılar
Yüce Işık’ın önünde.
Ama az bulunur böyle insanlar.
Çoğunu sevk eder, yol gösterir
dünyasal hayatı yöneten tanrılar,
Kader’in araçları olarak
kullanarak bizim bedenlerimizi.
Benim düşünceme göre, yine de,
bize vazifedir doğrudan boyun eğmemek
insan olarak bu halimizde;
aksine, tanrısal niteliklerin yoğun tefekkürü yoluyla
kendimizi üstünde tutmak
tamamen ölümlü olan tabiatımızın.
EVRENSEL VE ÖZEL
Atum düzenledi Zodyak takımyıldızlarını
Doğa’nın devinimleriyle uyumlu olarak
ve onları görevlendirdi şekillendirmekle
bütün hayvan formlarını.
Bu tanrılar
kullandıklarında kendi farklı güçlerini,
ortaya çıktı dört ayaklı yaratıklar,
sürüngen hayvanlar,
balıklar ve kanatları olan kuşlar,
otlar ve çiçekli bitkiler;
hepsi de kendi farklı tabiatlarına göreydi
ve her biri kendi türlerinin devamı için
gerekli tohumu içeriyordu.
Yaşayan her canlının kendi özgün formu vardır,
Zodyak’ın gücüyle ona verilmiş olan.
Bu formlar uygundur onun türlerine,
yine de hepsi bireyseldir.
Örneğin, insan ırkı
ortak bir evrensel formu paylaşır,
bununla biliriz ki insan insandır.
Yine de bütün insanların
tamamen farklı özel bir formu vardır,
bu yüzden hiçbir ikili birbirinin aynı olamaz.
Özgündür her bir özel form,
çünkü o zaman ve mekanda
özgün bir yer işgal eder.
Bu özel formlar değişir
her saatin her anında,
Zodyak tanrıları
göksel dairelerinde dönerlerken.
Evrensel formlar değişmezler,
tıpkı takımyıldızlarının aynı kalmaları gibi.
Ancak an be an
değişime uğrar özel formlar,
döndükçe değişmesi gibi
gök küresinin.
Gök yağışlıdır, sonra kuru olur,
soğuk, sonra sıcak,
parlak, sonra karanlık.
Ama bu hızla değişen formların
hepsi de toplanırlar
evrensel değişmez formu altında
gökyüzünün.
Yeryüzü hep değişmektedir,
üretmekte, ürün vermektedir,
farklı ürünler sunarak;
yine de kalır o Yeryüzü olarak.
Su durgun olabilir, ya da akabilir;
Ama hala sudur o.
Dünyasal bir tapınaktır insan bedeni,
yapılanmıştır gücüyle Zodyak’ın,
sayısız formlar oluşturan
basit arşetiplerden.
On iki burç vardır Zodyak’ta
ve onların ürettiği formlar
on iki bölüme ayrılır.
Onlar aslında,
ayrılmaz şekilde birleşmişlerdir devinimlerinde.
Doğa’nın yaptığı insan bedeni,
öyle yankılanır ki bünyesi
yıldızların biçimlerine göre;
karşılıklı olarak
tesir ederler birbirlerine.
Bizler doğduğumuz zaman,
tam o sırada vazife gören
gezegen tanrıları
doğumlarda yetkili olarak
sorumluluk alırlar.
Bu özel güçler
değişirler
gezegenlerin dönüşlerine göre,
bedeni dolaşır onlar
ve kişiliğimize şekil verirler.
Nüfuz ederler sinirlerimize ve iliklerimize,
kan damarlarımıza,
hatta en içteki organlarımıza.
RUHUN ENKARNASYONU
Bir ruhun parçasıdır bütün ruhlar,
O da Kozmos’un Ruhu’dur.
Ruhların hepsinin de bir tabiatı vardır.
Ne erkek, ne dişidir onlar.
Böyle cinsiyet farklılıkları
ancak bedende doğar.
Yukarıdaki alemde,
iki tanrı vardır,
Atum’un İyiliğine hizmet eden:
“Ruhların Koruyucusu”
ve “Ruhların Yönlendiricisi”.
Koruyucu, bedensiz ruhlardan sorumludur.
Yönlendirici gönderir aşağı bu ruhları
zaman zaman fiziksel enkarnasyon haline.
Doğa çalışır yanı sıra bu tanrıların,
ölümlü kalıplar yaparak
ruhların içine akıtılacağı.
Doğa’nın da iki yardımcısı vardır,
Hafıza ve Maharet adlarında.
Hafıza’nın sağladığı
Doğa’nın bireysel formlar yaratmasıdır,
asli evrensel formların kopyaları olan.
Bireysel çerçevenin biçimlendirilmesini
sağlayan Maharet’tir, uyumlu olarak
onu mekan tutacak ruh ile;
ve neşeli ruhların neşeli bedenler kazanmasını,
ağır kanlı ruhların ağır kanlı bedenleri olmasını
ve güçlü ruhların güçlü bedenlere girmesini temin eder.
Süptil bir varlık olan ruhun
kendisine ait kılıfları vardır,
bunlar da süptildir.
Havadan yapılmış katmanlardır bunlar.
Bu katmanlar ince ve saydam olduklarında,
zekidir ruh.
Yoğun ve bulanık olduklarında,
fırtınalı zamanlardaki hava gibi,
ruh uzağı göremez,
sadece haberdardır hemen olacak hallerden.
Firavunların karakterlerindeki farklar
belirlenmez ruhlarının tabiatı ile,
çünkü bütün kral ruhları tanrısaldır,
onları belirleyen tanrılardır ancak,
ruha enkarnasyona kadar eşlik eden.
Bu nitelikteki ruhlar,
böyle yüce bir amaç için enkarne olanlar
inmezler görevlilerini beraberlerine almaksızın;
çünkü tanrısal adalet bilmektedir
her birini gerekli işlerle nasıl görevlendireceğini,
Mutlu Topraklar’dan sürgün edilseler dahi.
Savaşçı tanrılar eşlik ettiğinde ruhuna,
o firavun savaş açacaktır.
Barışçıl olduklarında tanrılar,
şaşmayacaktır barıştan.
Yatkın olduklarında müziğe,
o da müzikle ilgilenecektir.
Tanrılar adil oldukları zaman,
akıllıca yönetecektir o da.
Hakikat aşığı olduklarında,
filozof olacaktır firavun.
Ruhlar zorunlu olarak
kendilerini yeryüzüne getiren tanrıların mizaçlarına
bağlı kalırlar.
çünkü insan haline düştükleri zaman,
unuturlar kendi tabiatlarını
ve yalnızca onları bu ölümlü mezara
hapsetmiş olanların eğilimlerinin
bilincinde olurlar.
Ruha eşlik eden güçler
hep birlikte gelmezler.
Bazıları girerler ruhla birlikte
doğum anında
ve tesir ederler ruhun akıldışı tarafına.
Saf güçler gelirler ergenlik döneminde
ve iş birliği yaparlar
ruhun akılcı tarafıyla.
Ben bir vizyon gördüm,
bedenlere kapatılacak olan ruhlara dair.
Bazıları feryat ediyor ve inliyordu.
Bazıları mücadele ediyordu bu mahkûmiyete karşı,
usta avcıların yakaladığı ve
doğal yurtlarından sürükleyip götürdükleri
soylu hayvanlar gibi.
Biri çığlık çığlığa
baktı bir yukarı, bir aşağı ve bağırdı:
“Ey Gökler, Varlık’ın kaynağı,
parıldayan yıldızlar
ve hep var olan Güneş ve Ay,
Bir Olan’ın Işığı ve Hayat soluğu;
yurdumuzu paylaşan sizler, hepiniz,
ne kadar zalimce koparılıp alınıyoruz
bu göksel haşmetimizden!
Çıkarıp atacaklar bizi
bu kutsal atmosferden
ve burada yaşadığımız mutlu hayattan,
hapsedilmek üzere
aşağılık ve üzücü bir yere.
Hangi çetin icaplar bekliyor bizi?
Hangi nefret edilecek şeyleri yapmak zorunda
kalacağız
ihtiyaçlarını karşılamak için
çabucak yok olacak bir bedenin?
Az görecek gözlerimiz
ve ancak göz kürelerinin içerdiği
o sıvının ardından bakacak.
Ve engin göksel yurdumuzu gördüğümüz zaman
göz gibi küçücük bir hacime sıkıştırılmış olarak,
asla dinmeyecek üzüntümüz.
Açık açık göremeyeceğiz bile,
çünkü mahkum edilmiş olacağız karanlığa.
Ve kardeşlerimizin seslerini işittiğimizde
rüzgarla birlikte savrulan
acı duyacağız
artık soluk almamaktan
onlarla birlikte.”
ÖLÜM VE ÖLÜMSÜZLÜK
Oluşun sonu
yıkımın başlangıcıdır.
Yıkımın sonu
oluşun başlangıcıdır.
Yeryüzünde zorunludur her şeyin yıkılması,
çünkü yıkılma olmasaydı,
yaratılamazdı hiçbir şey.
Eski olandan doğar yeni.
Canlı bedenle her doğuş,
tohumdan gelişen her bitki gibi,
yıkıma uğrayacaktır sonunda.
Ama çürümenin ardından gelen yenilenmedir,
dairesel yollarında
göksel tanrıların,
ve Doğa’nın gücüdür
bulan varlığını
Atum’un Varlığı’nda.
Zaman insan için tahripkar bir şeydir,
ama Kozmos için
bir çarktır hep dönüp duran.
Bu dünyasal formlar
gelip giden,
hepsi illüzyondur.
Nasıl gerçek olabilir
hiç aynı kalmayan bir şey?
Doğar ancak bu geçici yanılsamalar
temeldeki daimi gerçeklikten.
Hayatın başlangıcı değildir doğum;
bireysel bir farkındalık başlar sadece.
Ölüm bir yok oluş değildir,
sona ermesidir bu farkındalığın sadece.
Bu hakikatten haberdar değildir çoğu insanlar
ve ölümden korkarlar bu yüzden,
en büyük kötülük olduğuna inanarak onun.
Ölüm aslında çözünmesidir
yıpranmış bir bedenin.
Bu dünyanın bekçileri olarak hizmet süremiz
sona erer kurtulduğumuzda
bağlarından bu ölümlü yapının
ve iade ediliriz biz,
temizlenmiş ve arınmış olarak
üstün tabiatımızın asli haline.
Bedeni terk ettikten sonra,
tanrısal tabiatı ile Zihin
kurtulur bütün kısıtlamalarından.
Bürünerek bir Işık bedene
dolaşır tüm uzayı.
Hepsi aynı yere gitmez ruhların.
Farklı farklı yerlere de dağılmazlar rastgele.
Aslında, tahsis edilir her birine
ayrı bir yer tabiatına uygun.
Bir ruh bedeni terk ettiğinde,
gözden geçirir yaşamını tanrıların huzurunda,
Eğer saf ve temiz hale gelmişse,
izin verilir yaşamasına
kendi niteliklerine uygun.
Eğer hakkından gelmemişse cehaletinin
ve lekelenmişse kötülüklerle
o zaman çeker acısını bu halinin.
Yalnızca iyi bir ruh kutsal ve tanrısaldır;
kimseye kötülük etmemiş
ve Atum’u bilir hale gelmiştir.
İşte böyle bir ruh tamamlamıştır safiyet koşusunu.
Terk ettikten sonra fizik formunu,
Bir Işık bedenli varlık olur,
Atum’a hizmet edebilmek için.
Bedenin çözünmesiyle
fizik form değişime uğrar önce
ve artık gözle görülemez.
Atmosfere döner hayati ruh.
Evrene döner bedensel duyular
ve tekrar birleşirler yepyeni şekillerde
başka işler yapmak için.
Ruh tırmanır yukarılara o zaman,
geçerek göklerin katlarından.
Birinci bölgede bırakır ardında
büyüme ve çürümeyi,
İkincide,
kötülük ve kurnazlığı.
Üçüncüde,
şehveti ve aldatıcı arzuyu.
Dördüncüde,
baskıcı küstahlığı.
Beşincide,
dengesiz cüretkarlık ve ataklığı.
Altıncıda,
servet hırsını.
Yedincide,
hilekarlık ve yalancılığı.
Soyunmuştur
üzerine yüklenmiş her şeyden,
göklerin katlarından geçerek,
sahibidir şimdi ruh
kendi gerçek gücünün
ve çıkabilecektir artık
sekizinci aleme;
mutluluk içinde kendisini karşılayanlarla birlikte
ve ilahiler söyleyerek Baba’ya.
Sekizinci alemin üstünde yaşayan tanrılar
sadece kendilerine özgü bir sesle
ilahilerini söylerler şükranlarının
davet ederek her ruhu teslim olmaya tanrılara;
böylece her biri bir tanrı olacaktır kendi adına
Atum’la birlik olmak suretiyle.
Asli İyilik’tir bu.
Hakiki Bilgi’nin
tamamlanışıdır bu.
Ölümsüzlüğe ilk adımını atmış olan
bir insan ruhu
şimdi bir tanrıya dönüşmüş olarak
katılır tanrılara dans eden ve şarkı söyleyen,
kutlamak için
ruhun bu şahane zaferini.
RUHUN BİLGİSİZLİĞİ
Mümkün değildir sürekli mutlu olmak
bağlanmışken bir bedene.
Ruhunu eğitmelidir bu hayatta insan,
yani ötealeme gittiğinde,
Atum’u görebileceği yerde,
şaşırmasın yolunu.
Her ruhun ebedi hayat ümidi
bulunur burada, Yeryüzü hayatında.
Ama buna inanamazlar birçokları,
ona bakarlar gülüp geçilecek
boş bir hikaye gözüyle,
çünkü bu hayatın malı mülkü
çok hoş gelir insana
ve bunlardan aldığı zevkler
kavrar ruhunu boğazından,
çeker aşağıya Yeryüzü’ne.
Sahip olduklarımız hükmeder bize.
Hiçbir servetle doğmayız biz,
sonradan kazanırız onları.
Bedenin tatmini için kullandığı her şey insanın
yabancıdır ilk baştaki tanrısal tabiatına.
Sadece mal, mülk, servetimiz değil;
beden bile yabancıdır
bizim gerçek Ben’imize.
Kozmos’un Zihni
bilinir düşünce yoluyla sadece.
İçsel vizyonu olmayan bir ruh
kördür Atum’un mükemmelliğine
savrulur ihtiraslar denizinde
bedenden kaynaklanan.
Hangi ateş yanar kirlilik gibi?
Hangi aç canavar
sahiptir bedeni sakatlamak gücüne
kirliliğin ruhu sakatladığı kadar?
Göremiyor musun o ıstırabı
saf olmayan ruhun katlandığı?
Feryat ediyor böyle:
“Yanıyorum. Tutuşuyorum.
Bilmiyorum ne diyeceğimi, ne yapacağımı.
Mahvoldum ben
başıma gelen ıstıraplarla.”
Bu feryatlar değil midir
yakarışları ıstırap çeken bir ruhun?
Böyle bir ruh taşır bedeni bir yük gibi,
efendisi olarak, kölesi değil.
Yırt at bu gölgeler kisvesini.
Bu bilgisizlik ağını.
Bu kokuşmuşluğun prangalarını.
Yaşarken böyle ölmeyi.
Bu şuurlu cesedi.
Bu portatif mezarı.
Evindeki bu hırsızı.
Senin tüm sevdiklerinden nefret eden bu düşmanı.
At bu kostümü seni boğan ve aşağı çeken.
Bilgisizlik sel gibi akıyor topraktan.
Akıntıları çekip götürüyor seni.
Sürüklenip gitme aşağılara.
Yararlan geri akıştan.
Güvenli kurtuluş limanını ara.
Oraya demir at ve bir rehber bul kendine
yolunu Bilgi Evi’ne çıkaracak olan.
Orada göreceksin gönülden
pırıl pırıl ışıldayan parlaklığı.
Eğer ruhunu hapsedersen bedeninin içine
ve kendini alçaltarak şöyle konuşursan:
“Bilemem. Korkuyorum.
Gökyüzüne çıkamam ben.”
O zaman Atum’la işin ne?
Uyandır uyuyan ruhunu.
Niçin teslim oluyorsun ölüme,
ölümsüz olabilecekken?
Atum’u bilmemekten sarhoş olmuşsun sen.
O, sana çok fazla güç vermiş olmalı ki
şimdi onu kusuyorsun.
Kendi karanlığını boşalt,
ardından ışıkla dolarsın.
Olamaz daha büyük bir hata
Atum’u bilme gücü varken
onu kullanmamaktan.
İstemek sadece ve onu bilme ümidini taşımak,
bir yoldur dosdoğru İyilik’e götüren.
Aşılması kolay bir yoldur bu.
Gelecektir her yere Atum, seni karşılamak için.
Bak, o görünür;
hiç beklemediğin zamanlarda ve yerlerde.
Sen uyurken ya da uyanıkken.
Sen seyahat ederken, su ya da kara yoluyla.
Gece ya da gündüz.
Sen konuşurken ya da sessizken.
Sebebi şudur: