1. nasreddin hoca’ya sormuşlar: “kimsin?”
    “hiç” demiş hoca, “hiç kimseyim.”
    dudak bükülüp önemsenmediğini görünce,
    sormuş hoca: “sen kimsin?”
    “mutasarrıfım" demiş adam kabara kabara.
    “sonra ne olacaksın?” diye sormuş nasreddin hoca.
    “herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam...
    “daha sonra?..” diye üstelemiş hoca.
    “vezir” demiş adam.
    “daha daha sonra ne olacaksın?”
    “bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
    “peki ondan sonra?”
    artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp “hiiiç.” demiş.
    “daha niye kabarıyorsun be adam" demiş hoca..
    ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım:
    hiçlik makamında..
  2. çoğu zaman tanımsızlıkla karıştırılan kavram. mesela çoğu kişi -evrenin dışında ne var?- sorusuna "hiçbir şey" diye cevap verir. bilim, gözlem yapamayacağımız için evrenin dışını tanımsız olarak tanımlar. peki hiçlik?

    sanırım 16-17 yaşlarındaydım, tam olarak hatırlamıyorum ama, mistik özelliklerimi kaybetmediğim ve depersonalizasyonun ruhsal bir bozukluk olduğunun bilincinde olmadığım bir dönemdi. uzayla ilgili bir belgesel izliyordum. her şey güneş etrafında dönen jüpiterin ekranda büyümesiyle başladı. jüpiter ekranı tamamen kapladığı an o duyguyu hissettim. tüm hücrelerime kadar hissettiğim en somut duyguydu.

    sahip olduğum zaman, sinaptik boşluklarda nörotransmitter maddenin bir akson kıyısından karşı dendrit kıyısına geçinceye kadar daralmıştı. bir toplu iğne başından, tek hücreli bir canlıdan, bir selüloz molekülünden, bir atomdan ve hatta kuarktan daha küçüktüm. o an sicim teorisindeki en küçük titreşimdim. bir vücudum yoktu ama, benliğim dalga dalga yayılarak jüpiteri içine almış, güneş sistemini kaplamıştı. hiçbir şeydim ama her yerdeydim.

    huzur verici veya bana cevap olan bir duygu değildi. sanki yasak elma gibi yasak bir duygu ve keşifti. hatta o an keşfetmemem gereken, tedirgin edici bir duyguydu. yaklaşık 25 yıldır da o duyguyu bir daha hiç yaşamadım ama yine yaşamayı isterdim.
  3. "ben" duygusundan, korkularımızdan, kontrol altında olmaktan kurtulmaktır hiçlik. koca evrende küçücük bir yer kapladığının farkında olup, haddini bilmektir. eşyadan, maddeden ve insanlardan bir nebze olsun sıyrılabilmek ve kendi özünde kaybolmaktır. hiçlik, özgürlüktür.
  4. hiçlik baş dönmesi olarak hissedilir. düşüş olarak hissedilir. bana öyle geliyor ki hiçlik bir ayrılık anksiyetesidir. hayattan kopacak olmanın ayrılık anksiyetesidir. bu ayrılık anksiyetesi yol ayrımına gelmek gibidir. iki yolu birden seçemezsin, hepsine sahip olamazsın. bir orada bir burada olamazsın. kaçak oynayamazsın. ikili oynayamazsın. her seçiş bir vazgeçiştir sözünün doğruluğunun en belirgin olduğu yol ayrımıdır. ya unutur ve eskisi gibi yalanlarınla, sağa sola tutunarak devam edersin ya da yalnızlığını kabul edip ölümlülüğünü kabul edip kendi mutluluğun ve insanların mutluluğu için üretmeye, yapıcı olmaya, keyif almaya yönelirsin. matrix'teki kırmızı hap, mavi hap gibi bir şey. hiçliğin dünyasında yaşama aracı hazdır. amaç ise zaten hiç olmamıştır.
  5. diğer şeyleri çıkardığında ortada bir sen kalmaması, kalmayacağı düşüncesi. sürekli kendi varlığı dışında var olma alanı arayanlar hiçliğe mahkum olurlar. "ben" duygusunun tadına bakamazlar, korkusuzluğun, cesaretin, erdemin, vazgeçebilmenin ne olduğunu bilemezler.
    abi