• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.79)
huzur - ahmet hamdi tanpınar
huzur'un kahramanlarından mümtaz, roman boyunca kendisini "huzur"a kavuşturacak bir "iç nizam"ı aramaktadır. eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan mümtaz'la nuran'ın aşklarıdır. istanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.


  1. bende düşünsel izler yerine görüntüsel izler bırakmış olan roman.

    mümtaz haklıydı. "alaturka musikiyi kalpten seven son nesiliz belki" benzeri bir şey söylüyordu. sanıyorum nesil farklılığı kitabın içine tam anlamıyla girmeyi zorlaştırıyor. bu zorluk hem düşünsel anlamda hem de duygusal anlamda söz konusu.

    düşünsel zorlukla ilgili bir örnek vermek gerekirse, doğu-batı çatışmasına ilişkin kitaptaki tartışmaları günümüzle benzeştirebileceğim bir çerçeveye oturtmam mümkün olmadı. bu çatışmanın günümüzde de mevcut olduğu doğru. ancak bu çatışmanın düzlemi günümüzde çok farklı olgular üzerinden şekilleniyor olmalı. öyle olduğunu varsayıyorum çünkü dediğim gibi kitaptaki argümanları tam anlamıyla idrak edemedim. bu idrak noksanlığını geçmişteki ve günümüzdeki olguların farklılığına bağlayarak işin içinden çıkıyorum.

    esas dert ettiğim kısım o geçmiş nesille duygusal alanda bile ayrı düşmüş olmamız. kitaptaki karakterlerin, eşliğinde rakı içip muhabbet ettikleri ferahfeza ayinini ele alalım. bu müzik bugünün meyhanelerinde bize alaturka müzik olarak sunulan müzikten epey farklı. hem yapı olarak farklı hem de amaç bakımından farklı. günümüzde hala popülerliğini koruyan alaturka şarkılara kıyasla bu müziğin ritmini yakalamak oldukça zor ve onlar gibi akılda kalan bir melodisi yok. dolayısıyla bu müziğin amacı eğlence yaratmak değil, felsefi bir maruzatta bulunmak. güldürmek değil ağlatmak değil ama düşündürmek.

    dinlediğimiz müzik toplumsal yapımızdan bir parçayı ele veriyor. Lisan eğer toplumların birincil kültürel mirası ise, müzik de toplumların kendi içindeki duygu ve düşünce alışverişini gelecek nesillere taşıyan kültürel bir ağ. Biz kendi düşündüren müziğimizi artık dinlemiyoruz. üretmiyoruz da. biz artik avrupa'nın düşündüren müziğini tüketiyoruz. bizim müziğimizin geçmişinden çok onlarınkinin geçmişini biliyoruz. kendimizden bir parça kaybettik ama bunun için sızlanmanın bir alemi yok. insanların ölmesi gibi kültürler de ölüyor. insanlar öldüğü zaman üzülüyoruz ve evet kültürler ölünce de üzülebiliriz. biz kitaptakinden çok farklı bir toplumuz artık. çok daha batılıyız. eski toplum öldü. mümtaz haklıydı. Artık kitaptaki karakterlerin geçmişten neleri ne için geleceğe taşımak istediklerini anlayamayacak kadar farklıyız.

    Kitabın içeriği kadar üslubu da alaturka. Ya da Ağdalı diyelim. İstisnasız her betimleme için tanpınar üstad sanki geniş geniş düşünmüş, her betimlemeyi kendi yaratıcı imbiğinden geçirmiş ve her birine kendi özgün damgasını vurmuş. Üstad sanki kitabı yazarken hasretlerini kafasında tekrar tekrar yaşamış. Okuyucu için kolay bir okuma değil, doğru, ama sabredip kendinizi verirseniz bu kitabı okumak olabildiğince kişisel bir deneyime dönüşüyor.

    Benim deneyimim sevdiğim sinemaya ilişkin duyguları tekrar yaşamak oldu. mümtazın çocukluğundaki mağra gezilerinde tarkovski'nin su-ışık oyunlarını buldum. Sıcak yaz günlerinde sıkıntılı istanbul sokaklarını gezen mümtaz antonioni'nin amacını unutmuş insanları gibiydi. laciverte bürünmüş aşk dolu boğaz gezilerinde teknedekiler fellini'nin içi içine sığmayan insanlarıydı. aşk sekteye uğrayınca truffaut'nun kendi hayatına gömülmüş insanlarını seyrettik. kitabın sonu ise tutunamayanlar'a bağlandı. belli ki tutunamayanlar oradan devam etti.