1. üniversitedeyken ikea ile ilgili bir proje yapmıştım. benim ikea mantığında dikkatimi çeken şey şuydu:
    bildiğiniz gibi bazı ürünleri çok ucuz bazıları ise çok pahalı fakat, özellikle yemek bölümünde birim başına fiyatlar oldukça uygun. bunu fiyat algısını yönetmek için yapıyorlarmış, yani siz ikea'da yemeklerin ucuz olduğunu düşünüyorsunuz çünkü dışarıda yemek yemenin fiyatı ile ilgili bir fikriniz var. yemek ucuzsa diğer ürünler de ucuzdur diye düşünüyorsunuz. çünkü, örneğin bir koltuğun, fiyatı ile ilgili kafanızda tam bir fikir yok. beyniniz sizi ucuz algısına yönlendiriyormuş.
  2. kendisi puzzle olduğundan ayrıca üretime geçmemişlerdir.
  3. sadece banyo bölümüne bakabilmek için bütün bölümleri başarıyla tamamlanız gereken yer. sanki bilgisayar oyunu oynuyorsunuz ve bir levelı tamamlamadan diğerine geçemiyorsunuz.
  4. girmesi kolay çıkması çok zor bütün tesisi dolaştırıyorlar geri dönülemez bir yola giriyorsunuz.
  5. bugün aylık ibadetimizi yerine getirmek üzere ikea'ya gittik. ihtiyacımız olmadığı halde satın alma dürtüsü uyandıran ürünlerin arasında dolanıyorduk. zamanımızın çoğu, dikkatimizi çeken bir ürünü neden satın almamız gerektiğine dair içimizde kendiliğinden şaşırtıcı şekilde inşa olan mantık örgülerine karşı yürüttüğümüz sessiz mücadeleye sarf oluyordu. bazı ürünlere geçerken sadece dokunuyor ve parmaklarımızla dokusunu hissediyorduk. bazılarını ise elimize alıp fiyatını kontrol ediyor, evirip çeviriyor, orasını burasını kurcalayıp kullanım provaları yapıyor ve tekrar yerine koyuyorduk. çoğunu yanımızdakiyle konuşmadan, sessizce yapıyorduk. geçen yüzyılın başlarında yaşamış insanlar gelip halimizi görseler eminim hipnoz edildiğimizi falan düşünürlerdi.

    renkli, plastik bir tepsi tutacağı gördüm. bunu görmemle birlikte içimde hızla cereyan eden duyguların bir kısmını yakalayabildim ve sanırım bu ürünlere duyduğumuz satın alma arzusunun nedenini anlamaya biraz olsun yaklaştım. en azından kendimce. bunun bir nedeni utanç olabilir diye düşünüyorum. evimizdeki derme çatma mobilyalarımız, geçici çözümlerimiz ve uğraştırıcı düzeneklerimizle özdeşleştirdiğimiz benliğimizin karşısına ikea, tasarım harikası, yıllarca kullanılabilecek ve mümkün olduğunca çok fonksiyonlu olduğu iddia edilen alternatif bir mükemmellik koyuyor. evimizdeki derme çatmalığı benliğimizle özdeşleştirdiğimiz için, ikea'da tanık olduğumuz mükemmellik de bizden daha üstün olduğu şüphe götürmez, fakat biraz para harcayınca ulaşabileceğimiz bir benlik olarak görünüyor gözümüze. ve daha aşağı, eksik olmamızdan kaynaklanan, neredeyse bilinçli bir utanç duyuyoruz; ancak bu utanç duygusunu öyle hızlı bilinçaltına itiyoruz ki, geride kalan hissettiğimiz şey, sadece o ürüne sahip olarak tatmin edebileceğimizi hissettiğimiz bir arzu oluyor. ikea bu alternatif mükemmel benliği soğuk ve burnu büyük bir edayla yaratmıyor; tam aksine sevecen, arkadaş canlısı, bize elini uzatıp gülümseyen, hep davet eden bir benlik bu. bilinç altına yakın yerlerde süren bu ikna çalışmalarına karşın gerçek dünyaya ait olan bilincimiz ürünün fiyatını ve kullanışlılığını sahip olmaya ilişkin kıstas olarak öne sürüyor. böylece, tatmin etme ihtiyacı duyduğumuz çekici arzu ile gerçek dünyanın hesapçılığına bağımlı sevimsiz bilincimiz bir çatışmaya giriyor. öyle kolay manipüle edilebilir bir bilinç ki bu, mesela sevgilimizle gitmişsek ikea'ya, hiç ihtiyaç olmayan bir ürün için sevgilimizin "alalım mı?" sorusuna sevimsiz olmadan "hayır" yanıtını vermek herkesin harcı değil. kendi kendimize verdiğimiz satın alıp alamama mücadelesinde de eğer ürünün fiyatı çok yüksekse, almamaya karar veriyoruz ve sahip olma arzumuzu ve nihayetinde altında yatan utanç duygumuzu bir kızgınlıkla ört bas ediyoruz; "adam kazıklıyor bunlar da...". eğer ürünün fiyatı uygunsa çoğunlukla alıyoruz ama almıyorsak, o zaman utanç duygumuzu realize ediyoruz: ne çeşit bir insan pahalı bulmadığı ve kendisini daha mükemmel yapacak bir şeyi almaz? bu durumda başvurduğumuz çare, unutmak. yürümeye devam edip içimizden bunların hepsinin çok usta pazarlama hileleri olduğuna kendimizi ikna etmeye çalışmak ve az önce yaşadığımızın gerçek olmadığını tekrar edip utancı geride bırakmak.

    ha bunun yanında sattıkları ürünler öyle mükemmel falan da değil. misal, sattıkları basit ürünlerden metal kafalı sıvı sabunluk zamanla pas yapıyor ve bir süre kullanmadıktan sonraki ilk kullanımda elinize pas doluyor!
  6. 1974 yılında ingvar kamprad tarafından isveç'te kurulan mobilya firması.

    firma adının "ingvar kamprad elmtaryd agunnaryd" baş harflerinden meydana geldiği söylenir ki bunlar kurucusunun ve büyüdüğü şehrin isimlerinin kısaltmasıdır.

    "ikea" ingiliz dilinde "aykiya" şeklinde okunur olmasına rağmen tüm dünyada "ikea" şeklinde okunur ki aslında doğrusu da budur. sonuçta bir kısaltmadır. diğer taraftan "ikea" fin dilinde "doğru" anlamına gelir ki "doğru ev" ya da "doğru fikir" gibi çağrışımlar yapmasından mütevellit "ikea" kısaltmasının tesadüfi de olsa bu şekilde anılması firmanın işine gelmektedir.

    "ikea"nın temel yaklaşımı "dar alanda çok iş çıkarmak"tır. neredeyse 10 m2 alana oturma odası takımı sığdırabilir. çok fonksiyonlu ^:multi functional^ ürünler üzerinde tasarımlar yapan firmanın minimal yaklaşımı takdire şayandır; fakat bizim gibi geniş coğrafyada yayıla yayıla yaşamayı seven bir millete biraz az gelebilir bu yaklaşım. zira bizler üzeri çarşaflarla kaplı misafir odası bulunduran bir neslin çocuklarıyız.

    "ikea" firması tüm dünyada neredeyse 400 mağazaya sahiptir ve bu kampüs şeklindeki mağazaların en büyük özellikleri atıl yerlerde kurulmuş olmalarıdır. bir firma stratejisi olarak mağazalar ve hatta fabrikalar verimli olmayan topraklar üzerine kurulmaktadırlar. şehir merkezlerinde ya da ürün veren tarlalar üzerinde "ikea" mağazası kurulmaz. bu sebepten mağazalar şehir dışlarında, dere ya da tarla kenarı olmayan taşlık, kuru bölgelerde mekan edinirler.

    istanbul ümraniye ve bayrampaşa'da, ankara mamak doğukent bulvarında, bursa osmangazi yalova yolu üzerinde, izmir bornova'da (ki nispeten şehir içi sayılır burası) mağazaları vardır. adana ve bodrum'da açılan "ikea"lar ise mağazadan çok irtibat bürosu gibi çalışmaktadırlar. buralarda da satış olmasına rağmen ürün sergisi yoktur. katologlardan seçilen ürünler kargo marifetiyle müşteriye ulaştırılmaktadır.

    tüm mağazalarında mutfak vardır ve isveç ürünleri sunulmaktadır.

    ürünlerin hepsi sergi bölümünde denenebilir ve çıkış bölümünde demonte vaziyette teslim alınır. işin meşekkatli kısmı bundan sonra başlayacaktır; zira ürünleri birleştirmek için eve götürdüğünüzde hiç de vitrinde durduğu gibi olmadığını fark edebilirsiniz. benim gibi "puzzle" fukarası biri iseniz dört ayaklı bir sandalyeyi tabure şeklinde monte edebilir ve elinizde kalan parçalar için "e, bunlar arttı" diyebilirsiniz. tek başınıza alışveriş etseniz de birleştirme işinde mutlaka takım çalışmasını kullanmalısınız.
  7. nasıl şöyle güzel bir puzzle üretmez diye meraklandıran mobilyacı.
    one
  8. istediğiniz ürüne ulaşabilmeniz için sizi alakanız olan ya da olmayan her bölümden geçiren mağaza zinciri.

    sanırım bu bir strateji. oysaki sadece bir çorba kepçesine ulaşmaktı amacım. eve döndüğümde "bunu niye almışım, ama bundan var ki bende neden almışım bunu, yauu bunu aldım ama acaba ne işe yarıyor..." gibilerinden iç konuşmalar yaşamama sebep olmuştur.
  9. İkea havası almak için son gidişimde tişört alıp çıktığım evcilik dükkanı.

    Pazarlama stratejisini bulunduğu ülke koşullarına en iyi şekilde adapte edebilen iskandinav firmasıdır. Örneğin türkiyeye ilk girişinde kalite ve özgünlük ön plandayken polonya ve amerikada fiyat ve standardizasyon stratejisiyle satış yapmaktaydı.

    Burada da bir dram var; ikea'ya sürüklenen adam
  10. köftesini anlat anlat bitiremediler ama bit türlü yemeye de fırsatım olmadı. nasıl acaba köftesi nedir yani?
    abi